- Kışın unuttuğu kırlarında mitosların çiçeklere büründüğü masal bir kent; İnebolu
Kışın unuttuğu…
Her ne kadar romantik bir çağrışımı olsa da bir taraftan da trajik bir durum. İl genelinde kardan yana eksik kaldık, yani kıştan, sudan eksik kaldık ve bu durumda da biraz da tehlikeli bir geleceğe dramatik bir giriş yapmış olduk…
Kışın unuttuğu derken İnebolu’nun dağlarına ve kırlarına hatta kıyılarına erken inen bahardan, canlı yeşile kavuşmuş peyzajlardan; mor, beyaz, sarının birçok tonunda açmış çiçeklerden dem vurdum aslında.
Çünkü kışın unuttuğu ve insanın yaşadığı her dönemde koca Karadeniz sahilleri boyunca şaşırtan güzelliği ve farklılığıyla İnebolu, kimi zamanlı kimi zamansız birçok çiçeğin açtığı, kırların yeşerdiği hatta birçok ağacının tomurcuklandığı bir Ocak ayından henüz çıktı. Şu tarihten sonra ara ara kar yağışı olacaksa da bundan sonrası baharın yeşerdiği kenttir İnebolu…
***
Son sayımlara göre her ne kadar geçen yıla göre biraz nüfusu düşse de hala Kastamonu’nun en büyük ilçelerinden olan İnebolu’da, canlılık aslında hiç bitmeyen bir durum. İlçenin tarihsel arka planındaki deniz ve kara bağlantısı olması, özellikle pazarlı günlerinde köylerden gelen üreticilere daha geniş çevrelerden gelen tüketicilerin buluşması bu canlılığı artıran bir etmen.
Hem doğası, hem özel konumu hem de iklimin etkisiyle yöresel çeşitlilikten neredeyse hiç eksik kalmıyor İnebolu Pazarı. Özellikle de civar köylerden gelen kadın yerel üreticiler bambaşka bir güzellik katıyor bu ortama… Bu pazar aynı zamanda yok olan uğraşıların, zanaatların ve hatta ürünlerin bile iç burkan son tiradlarının atıldığı bir sahne…
Aynı sepetçilik de olduğu gibi…
Hala köylerinde, ilçenin ara yollarında sırtına küfeler yüklenmiş kadınları göreceğiniz, pazara inen yollarda sepetlere yüklenmiş meyvelere, sebzeleri göreceğiniz İnebolu’da, artık sepet yapım işi son bulmak üzere…
İlçenin eski ismiyle Vozu günümüz ismiyle Durupınar Köyü’nde bir kişi kalmış sepet örücülüğü yapan… İnebolu pazarında da bu ürünleri satan bir kişi kalmış… Zengin Ahmet lakabıyla bilinen Ahmet Kalender satıyor. Büyüklü küçüklü ürünleri hem hediyelik hem de hala insanların günlük yaşamı için her pazara indiriyor. Bu sepetlerin ana gövdesi kestaneden yontuluyor ama ara bölümler deşti fındık ağacından… Bir tür sepet de var ki o da Kiren’in (Kızılcık) bir türü olan Kanısı Ağacından yapılan çok sert dokuya sahip ve bu sağlamlığından da çok tercih edilen bir çeşit.
İnebolu Pazarı bir sahne dedik ya, işte bir zanaatın son demlerini görürken bir yanda da umutlar yeşerten anlara şahit oluyor. Pazarın hemen çıkışında şimdiki Kent Müzesi’nin hemen arkasında Fatih Köroğlu’nun (54) sergi salonu gibi olan çiçekçi dükkânı karşınıza çıkıyor ki görür görmez gözlerinizdeki ışıkların parıldamaması imkansız… Maket bir İnebolu Denk Kayığını zımparalarken rastladığım Fatih Beyin çiçekçilik ana mesleği ama asıl başka bir hüner var ki Fatih Beyin sihirli parmaklarından çıkan, o da ahşabın bir dantel gibi işlenmesi… Birkaç yıl önce başladığı bir merak şimdi profesyonel bir uğraşıya dönüşmüş… Hobi maketler, ahşap oymalar, su kabağına işçilikler, tarihsel kişilerin ahşap rölyefleri ve naht sanatı gibi ahşabı estetiğe büründüren uğraşıların ustası olmuş Fatih Bey… Çektirmelerden denk kayıklarına, konaklardan nahtlara kadar ahşaba yeni bir yaşam kazandıran Fatih Bey’in yakında bir sergi açacak olması da oldukça mutluluk verici…
***
Narkissos’tan Nergis’e mitolojik bir tiyatro İnebolu
Kışın unuttuğu derken, İnebolu’ya erken uğrayan bahar binbir hikâye içinde binbir çiçeği şimdiden yaşayanlar ve isteyenlere sunmuş durumda. Bu çiçekler içinde biri var ki her biri gibi özellikli olmasının yanında bir de getirisi olacak bir çiçektir. O çiçek de Nergis’tir… Ki nergise de İnebolu’da “zellangadif” denmekte.
Nergis klasik mitolojinin en dokunaklı hikâyesine sahip çiçeklerinden biridir. Narkissos çok yakışıklı bir delikanlıdır ancak bir kâhin ona kendi suretine bakmadığı takdirde çok uzun yaşayacağını söylemiştir. Bir gün Naskissos koruluklar içinde av yaparken, daha önceden konuşması yasaklanmış ve sadece konuşulanların son kelimesini tekrarlama cezasına çarptırılmış olan Ekho (Yankı) kendisini görür ve ona çok kuvvetli duygularla âşık olur. Kısa süre sonra karşılaşırlar ama Narkissos bu aşka kayıtsız kalır ve umursamazca ve bencilce (narsist) oradan çekip gider. Bu duruma üzülen tanrılar Naskissos’a kızarlar ve cezalandırılmasına karar verirler. Narkissos yine bir av günü yorulup da bir pınara su içmek için eğildiğinde kendi suretini görür ve ona âşık olur. Öylesine âşık olmuştur ki suretine bakmaktan kendini alamaz, ne yemek ne su için oradan ayrılır ve beyhude bir uğraşla sevdiği kendi suretine erişemeden o pınarın kenarındaki çayırda eriyip gider. O yok olduğu sırada ise “Nergis” çiçeği açar bu imkânsız aşkı temsilen…
Ee tabi Nergis gibi bir çiçeğin olduğu yerde aynı familyadan gelen Kardelen de olmaz mı? Hani, “birini çok seversen Kardelen gibi ol” deyimiyle aşk öykülerinin en cesaretli kahramanı bu çiçeğin yanında cemreleri bile beklemeden papatyalar, sıklemenler, menekşeler, çuhalar, patılar yılbaşından bu yana İnebolu’nun çayırlarını renklendirmekte.
Antikçağda İnebolu’nun en önemli tanrısı Zeus Poarinos’tur; Poarinos çayırların, bitkilerin ve verimliliğin tanrısıdır. Ee düşünüldüğünde, kışın bile birçok çiçeğin taze yeşil çayırlarda açtığı bu güzel ve verimli topraklarda nasıl böylesi bir inanç gelişmesin değil mi..?
***
İnebolu, turizm potansiyeli olarak ilin en gözde ilçesi. Denizi, İstiklal Yolu, kent modeli, konakları, pazarı, Kent Müzesi, devrim şahidi Türk Ocağı binası derken belki turizm söylemlerine bu erken baharın Nergisleri, Kardelenleri de katılabilir. Bilirsiniz İzmir Karaburun’da nergis festivali yapılır, şu mevsimde tüm tur operatörleri nergis hasadı turları yapmakta ve oldukça da rağbet görmekte. Belki İnebolu’da da doğanın nimetine insanın katkısı da eklenip nergis tarlaları çoğaltılabilir ve İnebolu’nun dört mevsim turizm potansiyeline yeni bir destinasyon eklenebilir. “Zellangadif Baharı” destinasyonu…
MURAT KARASALİHOĞLU