Merhaba dostlar. Gün geçmiyor ki yüreğimizi dağlayacak bir şey yaşamayalım. Bartın’da yaşananlar için diyecek bir şey bulamıyorum. Sadece içim acıyor. Öyle oldu böyle oldu. İhmal ettiler, etmediler. Bana ne? Bize ne? Sonuç 41 aileye ateş düştü.
Neden mi bana ne diyorum? Çünkü olan oldu. Değişmez. Değişebilir miydi? Belki. Belki de tüm her şeye rağmen yine kaza olacaktı. Günlerce haftalarca konuşalım. Uzmanlar çıksın şöyle oldu böyle oldu diye anlatadursun. Her seferinde şunu soruyorum “Sonrası?” O kaza yaşandı. Soma yaşandı. Başka başka iş kazaları yaşandı yaşanıyor.
Neden mi böyle konuşuyorum? Çünkü en iyi bildiğimiz geçmiş ve değiştiremeyeceğimiz şeyler için kavga etmek. Peki ya sonrası deyince “ben neyin olmadığını söyledim, düzeltsinler” deyiveriyoruz. İşte bu olmaz.
Marifet neyin olmadığını söylemek değil. Marifet olmayanın yerine tüm rağmenlere rağmen çözüm için cümle kurmak.
Mesleğim gereği sürekli fikir bulmak üzerine çalışıyorum. Çalıştığım tüm ekiplerde bir tane temel kuralım var; “eğer bir fikre itiraz ediyorsan yerine neyi koyacağını da söyleyeceksin. Yerine koyacak bir fikrin yoksa sadece itiraz etmen, muhalifliğin bir işe yaramaz.” Günün sonunda bana bir sonuç lazım. Olmadığını gördük tamam. Nasıl olmadığını da anlattın tamam. Peki ya sonra?
Sanmayın ki politik bir yazı yazıyorum. Hiç işim olmaz. A yöneticisi B yöneticisi ne fark eder ki? Bundan kırk yıl önce de buna benzer kazalar yaşanmıyor muydu? Bundan on beş yıl sonra da yaşanmayacak mı? Kesinlikle evet.
Ben olanı düzeltemem. Belki tüm sistemi dönüştüremem ancak kendi küçücük etki alanımdan payıma düşeni yapmaya çalışırım. Benim payıma da anlatmak düşüyor. Belki birilerinin bakış açısının genişlemesine faydam olur diye.
Biz toplum olarak kriz yönetmekte görece olarak başarılıyız. Ancak kesinlikle risk yönetmekte başarılı değiliz. Risk yönetimi ne kadar başarılı ise krizler o denli az yaşanır. Fakat anlamadığım bir şekilde “Kervanı yolda dizmek” üzerine bir algı ile yetişiyoruz. Kervanın yola çıkmadan önce kaç muhafıza ihtiyacı olacağını tartışmıyoruz. Hele o gün gelsin hallederiz diyoruz.
Bir de ben demiştim demeye bayılıyoruz. Tamam, dediniz de ne oldu? Ben dedim de ne oldu? Bir şey değişti mi? Önce Soma’da şimdi Bartın’da o yiten canlarla birlikte ailelerinin yüreğine hasretlik düştü. Gidenler gelmez. Peki ya kalanlar?
O patlamanın göbeğinde kalmış ve bir şekilde sağ kurtulmuş madenciler en fazla birkaç hafta sonra yeniden oraya inecekler. Aileleri de onlarla inecekler. Kendi dünyalarında bir şekilde o travmayı atlatıp hatta kuvvetle muhtemelen atlatamayıp ekmeklerinin peşinden koşacaklar.
Keşke psikoloji konusunda uzmanlığım olsa. Orada yaşayan tüm ailelere manevi destek verebilsem ama öyle bir yetkinliğim yok. Peki bu konunun uzmanları yok mu? Var. Peki o zaman neden o insanları travmaları ile baş başa bırakıyoruz. Neden sadece kavga ediyoruz. Bir o taraf bir bu taraf diyoruz. Boş verelim onları haydi bu seferlik. Bir değişiklik yapalım. Biz toplumun bireyleri olarak elimizi taşın altına koyalım.
O madencilere yalnız olmadıklarını hissettirelim. Yanındayız ve acınızı paylaşalım diyelim. Nasıl mı? Belki bu yazıyı okuyan dostlar bir araya geliriz. Belki hiç beklentisiz elimizdeki avucumuzdakileri ortaya koyarız ve bir fark yaratırız. Örneğin bir öğretmenimiz oradaki emekçilerin çocuklarına onlinedan ücretsiz takviye dersi verir. Belki bir psikolog dostumuz bazı ailelere ücretsiz travma terapisi yapar. Belki ben ve benim gibiler onlarla sadece sohbet eder. Ne bileyim bir dijital platform aboneliğimiz vardır da kullanıcı haklarından birini oradaki bir gençle paylaşırız.
Sahiden bilmiyorum. Sadece ne yapabiliriz diye konuşmamız gerektiğini biliyorum. O yaraların tek başına tazminatlarla, İSG tartışmaları ile iyileşmeyeceğini biliyorum. Sonuçta oradaki insanlar kısa bir süre sonra gündemden düşecekler. Kendi dertleri ile baş başa kalacaklar. Cenaze evlerindeki taziye ziyaretleri bitecek, yaralılara gelen geçmiş olsun ziyaretleri de bitecek ve kendi kendilerine kalacaklar. İşte o zaman hayat zora girecek. Benim kendimce tek bildiğimde eğer birlik olursak eğer oradaki insanların hayatına katkı sağlamak için imece yaparsak bir şeyler değişir. Düzelir…
Gelin bir değişiklik yapalım. Tarafgirliği bırakalım. Televizyona çıkanlar birbirleri ile didişmeye devam ededursunlar. Biz kendi küçük etki alanımızdan küçük birer kıvılcım yakalım. O küçük kıvılcımlarımız birleşince meşale olabilir çünkü. Gönlümüzden ne kadar koyabiliyorsak o kadarını ortaya koyalım. Çünkü yine tekrar ediyorum eğer yalnız kalmalarına biz izin vermezsek eğer sahiden acılarını paylaşırsak bir şeyler değişir.
Ve bu arada unutmayın sosyal medyada siyah zemin üstüne Bartın diye etiket koyup gönderi oluşturmak paylaşmak değildir.
Bugünden de bu kadar dostlar. Lütfen bana birlikte neler yapabileceğimizi yazın. Söyleyin. Eminim ki Anadolu’muzun en değerli kültürü imece ile bir şeyle olabilir…
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU