Merhaba dostlar, bugün tüm saha ve hava koşulları yazı yazmak için çok uygundu fakat bir şekilde zihnim bana oyun oynadı yazacak bir konu başlığı bulamadım.
Önce Yazı İşleri Müdürü’m Cemil Ağabey’e sordum. Ilgaz Halk Eğitim Merkezinde yeni vermeye başladığım Diksiyon derslerini yazmamı söyledi. Aklıma yattı ama çok da içime sinmemiş olacak ki evdekilere de ne yazsam ne yazsam var mı aklınıza gelen bir şey diye sormaya başladım. Evdeki kedilere bile sordum. Kedilerin tüm gündemi “tavuklu kuru mama” olduğu için oradan bir şey çıkmadı. İşin kötüsü evdekilerden de bir şey çıkmadı. Daha doğrusu tam çıkmadı diyordum ki halam bombayı patlattı. Anneme, “yenge Gürdal da senin durumunda bak” dedi. “Neymiş o?” dedim. “Yazı yazmak da her gün yemek yapmak” gibi dedi. Sahiden çok mantıklı geldi. Bazı günler annem büyük bir umutsuzluk içinde “akşama pişirecek bir şey bulamıyorum Allah aşkına bir şey söyleyin” diye bize soruyor ile devam ediyor. Kendimizce birtakım menüler söylüyoruz ancak en sonunda yine kendi başının çaresine bakmak zorunda kalıyor.
Eğer bir şeyi sürekli yapıyorsanız bir süre sonra “işletme körlüğü” denen bir durumla karşı karşıya kalıyorsunuz. Aslında bir yönetim ve organizasyon terimi olan “işletme körlüğü” dediğimiz durumla kendi hayatımızda da zaman zaman başımıza geliyor. İşletme körlüğünün ne olduğunu söylemeden önce kendime göre bulduğum çözümü söyleyeyim. Bir an durup mola vermek. Tüm günlük rutinlerden uzaklaşıp başka bir bakış açısı elde etmeye çalışmak.
Gelelim işletme körlüğü nedir? İşletme körlüğü aynı kişilerin aynı ekiple uzun zaman aynı işi yapmalarından kaynaklanan bir durumdur. Bu durumda rutinlere, alışkanlıklarınıza öylesine bağımlı hale gelinir ki, sonuçta sizin tarafınızdan değerlendirilmeyi bekleyen en açık fırsatları bile ya görünmez ya da görülse bile rutini bozmamak adına değerlendirmekte tereddüt edilmeye başlanır. Bu tereddüttün sonucu da genellikle rutini bozmama yönünde gerçekleşir. Böyle durumlarda çalışanlar ya da yöneticiler işletme körlüğü nedeniyle, halledilmesi son derece kolay olan problemlere bile çözüm bulmakta zorlanabilmekte ve özellikle şirketin geleceğini ilgilendirecek konularda, oluşabilecek fırsatları fark edemeyerek veya riskleri öngöremeyerek şirkete önemli kayıplar yaratabilmekte veya şirketi yüksek kazanımlardan mahrum bırakabilmektedirler.
Eğer kendi yaşamımıza da bir işletme olarak yaklaşacak olursak fasit bir döngünün içinde rutin bir şekilde dönmeye başladığımızda yapacaklarımızı yapıyor olsak bile kesinlikle hayatı kaçırmaya başlıyoruz.
İşte ne yazayım sorumla başlayan, soru sorduklarımdan aldığım cevaplar sayesinde çıkardığım sonuç şu; hayat ne kadar zorlayıcı olursa olsun, tüm ekonomik zorlamalara ve güncel sorunlara rağmen kendimizi bir döngüye girmekten korumanın yollarını bulmalıyız. Tam bunları yazarken de aklıma eskiden oynadığım bir oyun geldi. Eskinden yani büyük şehirde yaşarken zaman zaman rutinden çıkmak için eve gittiğim güzergahı değiştirirdim. Böylece farkındalığım gelişirdi. Buraya geleli beri bunu pek yapamıyorum çünkü zaten köye gelebileceğim tüm alternatifleri tükettim. Emin olun çok fazla da değiller zaten.
Şimdi gelelim Diksiyon dersime. Dersin verimli olmasını sağlamak için katılımcı sayısını 20 ile sınırlı tuttuk ancak aldığım geri bildirimlere göre epey talep varmış. Bu gayet mutlu etti beni doğrusu. İlk açtığım sınıfımda hekim, diş hekimi, hemşire, öğretmen, halk eğitimden diğer usta öğretici dostlar ve birkaç da öğrenci kardeşim var. Bunu özellikle belirtmenin nedeni şu, genelde ülkemizde bir şekilde işe güce başladıktan sonra eğer zorunlu değilse genelde kimse herhangi bir kursa gitmeyi pek tercih etmez. Derse gelen arkadaşlara neden buradasınız diye sorduğumda benim açımdan iki muhteşem cevabı aldım hepsinden. Sanki önden hoca bize “neden buradasınız?” diye sorarsa ortak cevap verelim demişler gibiydi. Birinci cevap rutin giden hayatımızın dışına bir aktivite ile çıkalım. İkincisi ise yaptıkları işte daha verimli olmayı arzu etmeleriydi. Sahiden çok heyecanlandım. Çok mutlu oldum. Sadece dilimizin doğru kullanımı ile ilgili bir şeyler yapmanın ötesinde birilerinin hayatına nitelikli katkı sağlama ihtimalimden dolayı.
Bu yazının teması aslında dilimizi düzgün kullanmamızın gerekliliği olacakken buraya nasıl geldiğine gelince. Elbette kendi dilimizi doğru ve güzel kullanmalıyız. Ancak daha önemlisi nerede ve hangi imkanlarda yaşıyor olursak olalım kendi kişisel sermayemize bir şeyler eklemeliyiz. Daha da önemlisi rutin yaşam döngüsü içinde yaşayıp gitmektense mümkün olan her anı kaliteli zamana çevirmeyi denememiz lazım. Çünkü eğer tüm toplum olarak üstümüzdeki “işletme körlüğünden” kurtulabilirsek tüm ülkece daha iyi ve kaliteli bir yaşama kesinlikle sahip olabiliriz.
Bugünden de bu kadar dostlar. Güzel bir hafta sonu geçirmeniz dileği ile… Esen kalın…
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU