Merhaba sevgili dostlarım. Güzel bir hafta diliyorum hepinize… Bundan yıllar yıllar önce henüz ben lisedeyken ve Ankara’da yaşarken bir tanıdığımız annemleri evinde verdiği mevlide davet etmişti. Annemler mevlitten geldiklerinde şoke olmuş bir haldeydiler. Komşumuz ölen kedisi için mevlit okutmuş. “Yok artık bu kadar da olmaz!” dediğinizi duyar gibiyim. Sahiden yaşandı bu olay. Tuhaf, komik hatta üstüne iyi mizah yapılası bir durumdu. Ben de yıllarca zamam zaman bu konunun mizahını yaptım. Ne zaman ki bir kedilerle yaşamaya başladım, işte o zaman anladım onların olası kaybında mevlit bile okutmanın hiç de anormal bir davranış olmadığını.
Kediden önce bir muhabbet kuşumuz vardı. Çulpan. Dünya tatlısı bir canlıydı. Son zamanlarında artık uçma becerisini de kaybetmişti kafesinden çıkıp yere kanat çırpma marifeti ile süzülüyordu. Kafesine geri çıkabilmek içinse büyükbabamın kafesine bağladığı bir tele tırmanıyordu. Gagası ve ayakları ile baya baya ip tırmanışı yapıyordu. Şimdi olsa videosunu çekip paylaşsam kesin viral olurdu. O zaman henüz cep telefonu icat edilmemişti. Cep telefonsuz hayatımız bir başka konu. Çulpan öldüğünde de çok üzülmüştük, ağlamıştık ancak bu ölüm bir travma yaratmamıştı. Fakat bir kedi ya da köpek gibi evcil hayvanın bizden ayrılması bir şekilde travma yaratıyor…
Bu neden oluyor diye doğal olarak bugünkü aklımla konuyu kafama taktım. Kendi gözlemlerim ve tecrübelerime dayanarak vardığım sonuç şu; bu canların bizimle somut bir şekilde iletişim kuruyor olmaları. Bu iletişim hali onları direkt olarak birey haline dönüştürüyor. Elbette kendi besledikleri kuşlar, balıklar ya da kaplumbağaları için farklı görüş belirtecek dostlarım vardır. Dediğim gibi mutlak bir doğru olarak ortaya koymuyorum bu görüşümü ancak kediler ve köpeklerin -özellikle de kedilerin- bir birey gibi davrandıklarını gözlemledim. Dahası hayatlarını sizinle geçiren ve sizin bakımınıza ihtiyaç duyan bu canlılara yoğun bir duygu ile bağlanmak çok da anormal değil bence.
Bu arada bunca yıldır evcil hayvanlarla birlikte yaşamış bir insan olarak hala onlara “annesi ya da babası” denmesi durumunu biraz farklı bulduğumu da söylemek zorundayım. Olsa olsa arkadaşımdır onlar benim. Gerçi şimdi böyle deyince bu da tuhaf görünebilir ama onların sahibiyim demek hiçbir şekilde içime sinmiyor.
Okullar açıldı, yazlıkçılar evlerine döndüler. Ve bizim burada -Ilgaz’da- bile sokağa bırakılmış kediler köpekler görüyorum. Zaten bu meşhur tatil yörelerinde terk edilip gidilen evcil hayvan hikayeleri vaka-i adiye’den oldu.
Herhangi bir insanla birkaç ay aynı evde kalsak ona alışırız. Tamam ben artık evime dönüyorum sen yaparsan yap diyemeyiz. Peki bu bir kedi ya da köpek olduğunda nasıl diyebiliyoruz? Onların duyguları olmadığını falan düşünüyorsanız emin olun çok yanılıyorsunuz. Bizi diğer tüm canlılardan ayıran en büyük özelliğimiz olan konuşarak iletişim kurma becerimiz onlarda yok. Bu becerinin yokluğu onları duygusuz yapmıyor. Hadi diyelim duygusuzlar ama bu sefer de bakıma muhtaç bir canlıyı nasıl sokağa bırakabiliyorlar sahiden idrak edemiyorum. Örneğin evdeki bir insan çok hasta olsa onu hastaneye götürüyoruz, ne halin varsa gör deyip sokağa bırakmıyoruz. Ya da çocuklarımızı bunlar çok yaramaz deyip barınağa bırakmıyoruz. Evcil ve hayvan sıfatlarına sahipler diye o canları bir yerle atmamız, bırakmamız nasıl meşru olabiliyor?
Çok basit bir mantıkla söyleyeyim. Bakamayacaksanız almayın. Onlar çocuklara oyuncak ya da vicdanınızı geçici olarak rahatlatacağınız şeyler değiller. Onlar da canlı. Duyguları var. Beklentileri var. Tüm ekosistem bizim konforumuz için düzenlendiği için kendi yaşamlarını ikame edebilecekleri bir habitata sahip değiller. Ciddi söylüyorum bir evcil hayvanı sokağa atmak ile ya biz bu çocuğu yaptık ama hevesimizi aldık artık biz bakmayacağız demek arasında hiçbir fark yok gözümde.
Çünkü bizi yani insanoğlunu tüm canlılardan ayıran en büyük özelliğimizin ne alet yapabilme becerimiz ne konuşabilmemiz ne de düşünebilmemiz olduğunu düşünüyorum. Bizi tüm canlılardan ayıran en büyük özelliğimiz bence vicdan sahibi olmamızdır. Ve eğer birileri evcil hayvanlara ve dahası tüm canlılara vicdansız davranıyorsa… Sahiden diyecek bir kalmıyor işte o noktada…
Biraz sitemli bir yazı oldu farkındayım ama bir ara sokaklarda doğan değil de atılan hayvanları gözlemleyin. Size sokulmalarından anlarsınız zaten. Ya da bir ara bir barınağı ziyaret edin anlarsınız demek istediğimi. Ve bir de bunca yaşam derdinin arasında insanlar bitti de hayvanlar mı kaldı derseniz. Elbette insanlar bitmedi. Hayvanlar da kalmadı. Eğer biz insanoğlu kendimizden gayrı diğer tüm canlılara özen göstermeyi bırakırsak gerçekten bir süre sonra yaşayacak dünyamız kalmayacak.
Bugünlük de bu kadar. Kendinize ve tüm canlılara çok çok iyi bakın. Sağlıcakla kalın.
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU