23 yaşındaydım… Özel’in sorduğu tek soru, “En son hangi kitabı okudun?” olmuştu. Tarık Buğra’dan Dönemeçte idi. Sınavı geçmiştim. Aradan 10 sene geçti… Hâlâ tek bir soruyla sınava tâbi tutar beni. Geçmeye çalışırım her defasında.
Yarım asırlık bir gazetenin son 10 senesinde bilfiil bulunduğum için gururluyum. Lisede okurken, Mustafa Afacan’ın 6 Mayıs köşesini okuduğumda içime dolan ışığı göğsümde taşıdım. Büyüdüm, Afacan’la aynı sayfada köşe yazmaya başladım.
Mektepliyim normalde. Ama bir alaylıdan daha çok alaylı oldum “Kastamonu” bünyesinde. Hiçbir şey bilmediğimi öğretti “Kastamonu”… Okumanın yalnızca bir kağıt parçası sayılabileceğini öğrendim. Yalnızca insan köpeği ısırdığında haber olmuyormuş…
Çok parlayan ışıklandırma, park için kesilen ağaç, doğalgaz için kazılan alan… Bunların hepsi birer haber oldu gözümde. Hatta kaymakam ziyaretleri bile. “Haber başlığı 5 kelimeyi geçmez!” diye öğrendim ben mektepte. Geçer efendim. Kim demiş?
Taşınırken cama asılan gazetelere, üst baş kirlenmesin diye tabureye koyulan gazetelere hep kin güttüm bu 10 senede. Gütmeye de devam edeceğim. Çünkü matbaa ustam Orhan Ağabeyin ellerini bir kez bile kara olmadan görmedim son 10 senede.
Hamdım, piştim… Yanmış insanların yanında yaşadım 10 sene. Evden çıktım her gün, adı “işyeri” olan evime geldim. Kitaplarda adı “Patron” diye geçen kişiye “Dede” dedim. Çalışma arkadaşlarım Erhan ve Cengiz abiyi, kendi abimden ayırmadım.
Yarım asırlık bir çınarın, sessiz ve derin bir uykuya dalacağı gün bugün. Gölgesinde çok insan dinlendirdi. Kocaman dallarının altında çok çiçek yetiştirdi. Korudu, kolladı, hakkını aradı… “Sezar’ın hakkı Sezar’a” dedi, ilde tek oldu.
1 Mayıs’lar en çok onun hakkıydı. Emekçiydi, işçiydi… Patronu da çalışanı da… Arkasında kimse yoktu. Yarım asır onu bırakmayan okuyucusundan destek aldı. Kimsenin adamı olmadı. Yerelde bütün rekorları elinde tutmasının sebebidir bunlar.
“Kastamonu” adı, en çok ona yakıştı!
Sağlıcakla…
GÖZDE MINIK