Ericek Maria Remarque’ın “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey yok” adlı romanı
Birinci Dünya Savaşı sırasında bir erkek lisesinde öğretmenlik yapan Profesör Katorek, öğrencilerinin savaşa katılmasını ve bir asker olarak savaşta yer almalarını ister. Roman bu kurgu üzerine gelişir gider.
“Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” 1930’da ayrıca sinemaya uyarlanmış harika bir drama aksiyon filmi…
“En İyi FlimOscarı” ve “En iyi Yardımcı Oyuncu oscarı” almış bir film
Bu romanı okumamışlara okumalarını ve filmi izlememiş olanlara izlemelerini öneririm.
Bizde de “Demokrasi Cephesi”nde değişen birşey yok.
24 Haziran seçiminin üzerinden neredeyse bir ay geçti. Seçim havasının gündeme getirdiği “kirli çamaşır” teşhiri devam ediyor.
Bitecek de değil bu anlayışla…
“15 Temmuz gecesi” üzerinden “birbirini karalama yarışı” var şu sıralar.
Amaç; “koltuk” zarar görmesin…
Bunun nesi siyaset, neresi ulus ülke yararına birisi açıklasa da aydınlansak.
***
1940’lı yılların ikinci yarısı… Demokrasiye geçiş süreci başlamış… DP kurucuları Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Fuat Köprülü kürsüye çıktıklarında en çok “Partili Cumhurbaşkanı” diye tanımladıkları Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün silah arkadaşı İsmet İnönü’yü eleştiriyorlar.
Cumhurbaşkanı’nın “tarafsız olması” gerektiğini savunuyorlar.
İsmet İnönü ne yapsın?
Gazi’nin iki kez denediği “çok partili sistem”; Cumhuriyet karşıtı çevrelerce sabote edilince; İnönü miras aldığı sistemi sürdürmek durumunda kalmış “Partili Cumhurbaşkanı” sistemini…
Gazi sağ olsaydı iki kez denediği “çok partili sistem”e geçişi üçüncü kez deneyeceğini, bunun en erken 20 yıl sonra (1956’da) gündeme geleceğini son kez ziyaret ettiği Trabzon’da açıklamıştı.
Günün koşulları bunu gerektiriyordu demek ki…
DP’lilerin “Partili Cumhurbaşkanı” olarak tanımladıkları İsmet İnönü ne yaptı?
12 Temmuz 1947’de “Temmuz Beyannamesi” yayımlayıp partileri itidale çağırdı, tarafsız olacağını, parti tutmayacağını duyurdu. Buna özen gösterdi. 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan DP kahir çoğunlukla iktidara geldi.
DP’yi iktidara getiren nedenlerin en başında İkinci Büyük Savaşın getirdiği ekmek, şeker, tuz, çay, bez ana ihtiyaç maddelerinin piyasada bulunmayışı, karaborsa oluşuydu.
DP yöneticileri yoklukların savaştan kaynaklandığını bildikleri halde bu hususu hiç söylemeden, bunun üzerine dini konularını da ekleyerek siyasal propaganda yapınca karşılığını iktidara gelmekte buldular. İktidar öncesi, muhalefette iken dini konular üzerinden oy toplamanın daha bereketli sonuç getireceğini bilen DP’li yöneticiler iktidar oluşlarının birinci ayında CHP’nin Türkçeleştirdiği ezanı aslı olan Arapça’ya dönüştürdüler.
Bu karar hem seçmen üzerinde memnuniyet yarattı, hem de DP’ye güveni artırdı.
Çünkü, DP vaat etmişti ve yapmıştı.
***
Eskiden “Yanlış hesap Bağdat’tan döner” diye bir mihenk noktasının varlığına işareti ederlerdi. Siyasetin Bağdat’ı/mağdatı kalmadı.
Siyaset dünyamızda partililerin birbirlerini karalamaları neyin işareti acaba?
Yani, kendilerini seçen yurttaşların ak ile kara’yı; iyi ile kötüyü birbirinden ayıramıyor da, onları uyarmak/aydınlatmak için mi yoksa?
O zaman yurttaşı hem genel, hem de demokrasi eğitiminden geçirmek niçin siyasilerin aklına gelmiyor hiç?