Ekonomi… Ekonomi… Ekonomi…
Bilen pek konuşmuyor. Konuşsa kimilerini rahatsız edileceğini biliyor.
Ayrıca dikkate alınmayacağını da…
Bilmeyen, yani ekonomi okumamış olanlar daha çok konuşuyor nedense bu konuda…
Böylelerini tv’de görenler, yazılarını gazetelerde okuyanlar da sanıyorlar ki ” Bu adam ekonomiyi yuttu…”
Bu durum, ekonomi ile hiç ilgisi, dolayısıyla da bilgisi olmayan kimi siyasetçilerin “Anafartalar, Sakarya, Dumlupınar edebiyatı” yapıp işkembe-i kübradan atarken” gösterdiği bilgisizliğin üzerine, akıllarınca da “un helvası” yaparım heveslenmesinden kaynaklanıyor.
Yani, ekonomi konusunda “ağzı olan konuşuyor.” kısacası…
Bir sosyal bilimci, bir ekonomist; ülkenin temel taşı olan nüfusunun hareketlenmesini hiç arzulamaz/istemez.
Çünkü, böyle bir hareketlilik halinde her alanda olumsuzluklar yaşanacağını bilir.
Ülkenin içgöçmenlik olayına seyirci kalınırsa ve konut politikalarında bilgisiz kentleşme aşkı ateşlenirse bugünkü sorunlar kaçınılmaz olur.
Sorunlar gelir boy boy önünüze dizilir.
Nüfus politikasında artış özlemi duyulur ve bu söyleme dönüştülürken doğacak sorunları hiç anımsanmazsa o zaman içinden çıkılmaz sorunlar gelip bulur herkesi.
Bu ülkede 1950’li yıllarda üniversitelerin çoğu fakültelerine sınavsız kayıt yaptırıyor, gençler okuyorlardı.
Şimdi? Nüfus arttı… O oranda eğitim kurumları artmadı gerçeği var ortada…
Bırakalım üniversiteleri, bugün ortaöğretimde, hatta zorunlu olan ilk öğretimde kimi konularda sınav yapılıyor, öğrenciler okul tercihi yapmaya zorlanıyor.
Bu nereden kaynaklanıyor?
Kırk-elli yıl önce köylerine okul yapılsın diye arsa bağışlayan, okulun yapımında kol gücüyle çalışan insanlar şimdi kent merkezlerinde…
Kırsaldaki okullar -isabetsiz yatırım olarak- kapalı duruyor. Kimileri satıldı.
Hep nüfusun kontrolsüzlüğünden…
Köyler boşalınca tarımsal üretim de kendiliğinden durdu.
Yine de olan üretim; “üretici-tüketici kooperatif bağı” kurulmadığı, ya da teşvik edilmediği, dahası üretici kendi haline bırakıldığı için kimi ürünler piyasalara ulaşamadığı için “beleşine” fiyat buluyor.
Geçen gün Kütahya ilimizin Pazarlar ilçesi vişne/kiraz üreticileri telefonla ürünlerine fiyat verilmediğinden dert yandılar.
Ülkemizin en nefis aromalı kiraz ve vişnesine yeterli fiyat verilmiyor. Alıcılar aralarında anlaşıp ürüne fiyat biçiyor, üretici mağdur oluyor.
Geçim kavgası daki bağrı yanık üretici hemdert arıyor.
Bu durum sadece kiraz/vişne konusunda yaşanmıyor. Tarım ürünlerinin piyasada değerince alınıp-satılması için Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan kooperatifler ve birlikleri anladığımız kadarıyla desteklenmiyor, çalıştırılmıyor.
Pazarlar olayında ilçe tarım kredi kooperatifi önceki yıllarda kurduğu soğukhava tesisini yok pahasına satınca üreticiler ürünlerini bozulmadan saklayacak yer bulamıyor. Fırsatçılar da bunu bekliyor zaten, kiraz/vişne fiyatını düşük tutuyor.
Ülkemizde tüm ürünlerde bu sıkıntı/sahipsizlik yaşanıyor. Dünyada rakipsiz ürünümüz Fındık’ta bile…
***
Kontrolsüz nüfus hareketleri yaşanan ülkelerde; ekonominin sağlıklı çalışmasının birincil koşulu, iç üretim ve tüketim zincirini birbirine kooperatiflerle sımsıkı bağlamaktan geçer.
Hikmet AKSOY