Temel ihtiyaçların başında ekmek ilk sırayı alır. Soframıza gelinceye kadar birkaç aşamadan geçer. Üretim sırasında çok dikkatli olmak gerekir. Ekmekçiler gece yarısı çalışmaya başlar;hamuru yoğurur, pişirir sabah erkenden vitrine koyar.
Ekmekçiler demokrasiye, yerel sorunlara nasıl bakıyor acaba?Yüz yıl geriye, 1922 yılı Şubat ayında yapılan belediye seçimlerine gidelim. O günkü sisteme göre halk önce belediye meclisi üyelerini seçiyor, ikinci aşamada üyeler kendi aralarından başkanı seçiyor. Neticede Dr. Fazıl Berki Tümtürk başkan oluyor.
Kısa bir bilgi verelim; çoğunuzonu tanımaz.1881 yılında Daday Karaköy’de doğdu. 1907’ de AskerîTıbbiye’yi bitirdi, ordunun çeşitli kademelerinde görev yaptı. İttihat ve Terakki Fırkası’na katıldı.1912’de Çankırı’dan milletvekili seçildi.Askerlerin siyasetle uğraşması istenmediğinden 1914’de ordudan ayrıldı. 1919’da Hukuk Mektebi’nden mezun oldu.
Mütareke sonrasında İngilizler en seçkin askerlerimizi, saygın fikir adamlarımızı çeşitli bahanelerle Malta adasına sürgün etti. Fazıl Berki Bey de 1919-1921 yılları arasında Malta’da tutuklu kaldı. Sürgün öncesinde Kastamonu Vilayet ve Köroğlu gazetelerinde, sonrasında Açıksöz gazetesinde çok sayıda şiir ve makaleyazdı.Bir süre Açıksöz’debaşyazarlık görevini üstlendi. III. Dönem Malatya milletvekili seçildi, 1940’da Ankara’da öldü, Cebeci Asrî Mezarlığı’na defnedildi.
Çağdaş düşünceye sahip Fazıl Berki Bey’in başkan olması şehirde memnuniyetle karşılanıyor. Göreve başladığı 1 Mart 1922 günü ekmekçiler hey’eti mensupları kutlamaya gelmiş. Orada dikkat çeken konuşmalar yapılmış. Bizim lisenin Tarih öğretmeni İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Açıksöz gazetesinde “Belediye reis-i muhteremini tebrik esnasındaekmekçiler hey’etinin nutku münâsebetiyle” başlıklı bir makale yazmış ve olayı irdelemiş. Hocanın, tespitleri bugün de önemini koruyor. Yazıyı okuyalım:
“ Bir makalemde arzettiğim gibi, bu sene pek âteşîn ve heyecanlı olan belediye intihâbâtında esnaf, halk şâyân-ı şükrân bir havâhişle bu mühim ve hayâtîmes’eleye alâkadar olmuş ve neticede a’zâdan on iki zât içinden Doktor Fazıl Berkî Beyefendi makâm-ı riyâseteta’yin buyurulmuştu. Muhterem doktor, o zamandan itibaren yani dünkü Çarşamba günü vazife-i cedîdelerine mübaşeret ettiler. Allah muvaffak buyursun.
Reis-icedidi, beldenin meşâyih, ulemâ, eşrâf, tüccâr,esnâf, memur sınıfları tebrike şitâbân oldular. Herkes dilinin döndüğü fakat ruhundaki ulvî hürmeti izhâr, ihsâs edemeden beyân-ı tebrikat ettiler. Ruhdaki ulvî hürmeti ihsâs edemeden dedim, evet, Kastamonu’nun –bütün ruhumla söylüyorum- büyük, değerli, afif,gayûr ve müteşebbis evlâdına karşı umumun hürmeti olduğundan, her ferd-i erzân, reis-i cedidin yanında hürmet ve samimiyetini izhâr edecek cümleler bulamıyor fakat muhterem reislerinden pek büyük ümitleri olduğu da nâsiyelerinden, beşuşsîmâlarından, vaz’ ve tavırlarından anlaşılıyordu.
Ziyaret edenlerin kesreti,koridorun kalabalığı, pek sevdikleri reisleriyle daha hasbihal edemeden veda etmelerini intâc ediyor, samimi eller sıkılıyor, muvaffakiyet temenni olunuyor. Kendisine has bir tevâzu ile muhterem doktor, muvaffakiyetinin ancak kadirşinas halkın muâvenetiyle husûl-i bezîr olacağını züvvâra söyleyerek tebrik ve vedâ birbirini takip edip gidiyordu.
Bu tevâlî eden tebrikat arasında ekmekçiler tarafından gönderilen bir hey’etintebrikatı pek şâyân-ı dikkat ve rakîk oldu. Hey’et odaya girdi. Kuvve-i nutkiyelerinin derece-i hürmetlerini tamamıyla arz etmeye mâni bulunduğundan olacak ki, muhterem reislerine hitâben sekiz on satırlık kısa fakat pek çok masnu’ gayr-i samimi nutuklarla asla kabil-i kıyas olamayan, hey’etin ve temsil ettikleri sınıfın ruhundan kopup gelen kısa, veciz bir nutuk îrâd edildi:
“Reis Beyefendi!Sizi değil memleketi tebrike geldik. Bugün memleketimizin yenileşmeye, umrâna, halkımızın saâdete, çarşımızın intizama doğru ayak bastığı devrin ilk günüdür. İşte şehrimiz için ta’bîr-i mahsus ile bir teâliinkılâbının başlangıcı olan bugünü bayramımız sayıyoruz. Sevinçlerimiz umumîdir. Sizden herşeyi beklemek hakkımızdır. Çünkü sizi, biz intihâb ettik. Fakat hakkımızdır diyerek geri duruverecek değiliz. Her neye başlarsanız, dirayet ve tecrübenizden muvaffakiyet bekleriz. Allah muininizolsun, yaşasın terakkiperver belediyemiz! Yaşasın belediyemizin hakikaten fâzıl reisi!”
İşte muhterem kari’ler, size ihzâz ve heyecanlı bir sesle okunan riyâ ve tabasbustan âzâde, açık, samimi, pek canlı bir nutuk!
Bu güzel sözlerin içinde “Sizden herşeyi beklemek hakkımızdır. Çünkü sizi, biz intihâb ettik” denilmesine ve bu açık söze karşı tabii reis-i muhteremin de muâvenetlerineistinâd ile muvaffak olacağını söyleyeceğini pekiyi takdir eden hey’et, ona mahal bırakmadan, “Fakat hakkımızdır diyerek geri duruverecek değiliz” cümlesiyle de Fazıl Berkî Bey’in tasavvur ettiği mukabeleye de cevap vermiş oluyorlardı. Ne de hoş ve ümitbahş bir katre.
Mütekabil itimat inşâallah sevgili doktorumuzu muvaffak edecektir. Reisini seven ve ona bütün rûh ve mevcudiyetiyle hürmet ve itimat eden Kastamonu ahâlisi, Fazıl Berkî Bey ile beraber başbaşa vererek memleketin umrânına çalışacaklarında şüphe olmadığı gibi, karşılıklı emniyet kadar da dünyada muvaffakiyeti te’min eden hiçbir esas yoktur.
Teşkilât-ı belediyenin esaslı bir program dâhilinde ve tedricî surette beldenin ihyâsına himmet ve gayret edeceğini tasavvur eden muhterem reisin mutâlaât ve beyânâtı yine bu sütunlarda intişâr ettiği zaman bütün halk azim ve fa’âliyetine emin oldukları yeni reislerinin icraâtını tamamıyla tasvip ve bu hususta bütün sa’y ve muâvenetlerini memnuniyetle sarfedeceklerdir. Yekdiğerini karşılıklı seven belediye reisiyle halkın, bu zavallı kalmış memleketin ihyâsı için ne kadar esaslı ve devamlı çalışacaklarını şimdiden kestirmek pek mümkündür. Biz bugün Ekmekçiler Cemiyeti Hey’eti’nin nutuklarında söyledikleri gibi, Kastamonu’nun terakkî ve teâlî inkılâbının başlangıcı olduğuna mezkûr hey’et gibi emîniz.”
Açıksöz gazetesi, 2 Mart 1922, sayı: 426)
—————————
İntihâb: seçim. Hevâhiş: heyecanlı. Mübâşeret: başlama.Meşâyıh: din adamları. Şitâban: acele eden. Erzan: uygun, lâyık. Rakik: ince. Kari’: okuyucu. Masnu: sanatla yapılmış Tabasbus: yaltaklanma. Sa’y: gayret. Nâsiye: yüz, surat. Beşüş: şen. Züvvar: ziyaretçi.Muâvenet: yardım.
MUSTAFA ESKİ