Mişli geçmiş zamanlardı o günlerde henüz cenaze yıkamak biz gençlerin nihai hedefi değildi. O zamanlar istikbal göklerdeydi… İlerde ne olacaksın dediklerinde herkes pilot oluyordu. Henüz Mars’ta su, Plüton’da kalp bulunmamıştı… Kopya bile çekemezdik, çünkü hırsızlıktı kopya… Boğaz köprüsünü bile babalar gibi satan, askeri şortla selamlayan Özal’lı hayatın ilk öğrencileri de olsak yerli malı haftasında kendi ürettiğimiz ürünler sergileniyordu. O dönemde herkes şortlu karşılamanın normalleşme gibi olduğunu görse de maksimum subliminal mesajlar içeriyordu. Törenlerde andımızı okumak için resmen yarışıyorduk. Siyah önlükler el örgüsü dantelli yakalarımız dizlerimizde kabuğu eksik olmayan yaralarımız vardı.
Zaman geçti devir değişti kurtlar kuzu oldu, sadaka taşı devri kapandı, para havuzları oluştu… Çizgi film Varyemez’deki gibi altın içinde yüzen böööyyüüükkk bööyyüüükk insanları izler olduk. Türk, öğün, çalış, güvenden; Türk horgörül, çalışma, yat ben sana bakarım devri başladı. Proteinsizlikten ve alüminyum kaplardan hafıza kaybı yaşar olduk… Hatta Bush Efendi bile dalga geçip 23 günlük hafızaları var aralığına sıkıştırıverdi Oğuzkağan’ın torunlarını…
Dede Korkut’un,
“Gölgeli büyük ağacın kesilmesin.
Taşkın akan suyun kurumasın”
sözünü unutup, bedevi kültürünü damardan hisseder olduk.
Bu ahval ve şerait içinde okullarımız yine yeni yeniden açıldı. Ben de son şarkımı yazdım armağanım olsun mini mini birlere:
Aynı sıra dayağını yemişiz biz.
Aynı simidi paylaşmışız biz.
Önlüğüz bir, kitabımız bir.
Aynı sınıfın çocuklarıyız biz.
Marşlarımız bir, bandomuz bir.
Hep birlikte söyleriz biz.
Sepetçioğlumuz bir, horonumuz bir.
Veliden azar işiten öğretmenlerin öğrencileriyiz biz.
Derste ders anlatan öğretmene hasretiz biz.
Aynı otopark-bahçenin çocuklarıyız biz.
Kola içip obez olan neslin necip evlatlarıyız biz.
Deneme tahtası olarak kullanılırız biz.
Olmadı en başa döneriz biz.
Haydi, başla ey okullar! Kötü eğitim sistemi bizi bekler…