Mart ayından beri yaşanan pandemibugün bir kâbusa döndü.İşimiz önce Allah’a, sonra aşıya kaldı. Memleket baştan başakoronaya teslim. Her gün iki yüz binlere dayanan test yapılıyor, otuz bin kadarı pozitif vak’a olarak karşımıza çıkıyor. Bu oranı ülke geneline teşmil edersek, ortalama her yedi kişiden biri şu an virüs taşıyor demektir.
İstanbul başta olmak üzere,büyük sanayi şehirlerikoronadan çok etkilendi. Nüfus yoğunluğu yanında, toplu taşıma araçlarındaki seyahatlerin etkisi çok açık. Ayrıca mesai saatlerinin başlama ve bitiş saatlerinde yoğunluk fazla.
Marttan bu yana, iyi işler yanında büyük hatalar da yaptık. Bunu iki taraflı düşünmek lazım. Kamu otoritesi bazı hususlarda önlem almakta geç kaldı,denetim gereğigibi yapılmadı. Okullar, kahvehaneler, eğlence mekânları, câmiler gibi, insanların toplu bulundukları yerlerin kapatılması doğruydu. Ancak bunun yanında aksaklıklar da oldu.
Söz gelimi maske konusu hâlâ rayına oturmadı. Neden? Gerekli olmadığı en başta söylendi, insanların kafasına yerleşti.Şimdi de maskesiz dolaşmak yasak.
Korona olayı önce basit gösterildi,vatandaşlar önemsemedi. Düğünler, nişanlar, taziyeler, ev ziyaretleri, şehirler arası seyahatler, sıla hasreti, üstüne üstlük bir de kurban bayramı. Bütün bunlar salgının yayılmasını hızlandırdı.
Büyük tehlike görmezden gelindi; ekonomi mi, sağlık mı noktasında ekonomiye öncelik verildi. Oteller, AVM’ler, kahvehaneler, lokantalar, eğlence yerleri, plajlar açıldı. Salonlar bir yana, İstanbul sokaklarında bile davullu zurnalı düğünler gördük. Haziranda,“Yeni normalleşme” adıyla başlayan dönem çok yanlış anlaşıldı. Herkes kaptı koyverdi. Yaz aylarının, geçen yıllardan hiçbir farkı yoktu.
Sokaklar çok boş bırakıldı. Hazirandan itibaren üç, dört yazı yazdım bu sütunlarda. Virüsle mücadele ciddiyet istiyor, sakala sarıyor, ipin ucu kaçıyor dedim.En azından bizim Kuyudibi caddesindeki aymazlığı; maskesiz, mesafesiz çay, kahve muhabbetinibirkaç kez hatırlattım. Sade vatandaş sıfatıyla benim gördüğüm tehlikeyi, uygulamayı yapanlar maalesef göremedi.
Her gün 200 bin dolayında test yapılıyor, en az otuz bin pozitif vak’a saptanıyor. Uzmanlar şimdilikonbeş gün tam kapanmadan söz ediyor. Şu an mümkün değil ama Allah korusun, işler daha vahimleşirse ne yapacaksınız? O zaman, ekonomiye öncelik verenler ne diyecek acaba?
Korona hastalarına hizmet verenhastahane personeli çok zorluk çekiyor. Allah kolaylık versin, korusun. Bu insanların da sağlığı tehlikede; aile hayatı, anne, baba ve çocukları var. Sorumsuz vatandaşlar bunları niye düşünmezler? Kendilerinden biri hasta olunca, veya evlerinden cenaze çıkınca mı akılları başlarına gelecek?
Ülkemiz büyük bir savaş içinde. Görünmeyen düşmana karşı mücadele veriliyor. Hâlâ düğünler yapılıyor. Sınırlı sayıda aile yakınların katılacağı nikâh mecburiyeti getirilemez miydi? Taziyeler baştan yasaklanamaz mıydı? Vatandaş bilinçli midir ki, kendi inisiyatifine bırakıldı? Ben bu konuda eleştiri yapmakta kendimi çok haklı görürüm.Yaşımız gereği Marttan itbaren üç ay evden çıkmadım. Ekim ayının başında eşim koronaya yakalandı; on beş gün zorunlu, bir o kadar datedbirenkarantinada kaldım. Ne var ki evin karşısındaki düğün salonu faaliyetteydi.
Geçtiğimiz Mart sonuna doğru okulların açılamayacağı açıkça belliydi. Hazırlıksız yakalandık, zorunlu olarak uzaktan eğitime geçtik. Başka çaremiz yoktu, anlayışla karşıladık.Ancak Eylülden itibaren okulları açacak şekilde bir strateji belirlemeliydik. Oysa biz stratejimiziAVM’ler, düğün salonları, oteller, turizm ve eğlence merkezlerinin açık olması üzerine kurduk.
Eğitim başka şey, öğretim başka şey. Uzaktan öğretim asla ciddi bir yöntem değil. Çok sayıda dersin uygulamaya ihtiyacı var. Öğrencilerin hiçbir kaybı olmaz gibi beyanlar, bilimsel temelden yoksundur.Milli Eğitim Bakanı, 30 Ağustosta okullar açılacak, her türlü hazırlık tamam diyordu. Hanine oldu, Aralık ayının ortasındayız? Birçok öğrencinin tabletinin olmadığını gördük. İnternet ağları da bazı yerlerde yetersiz çıktı. Kampanyalar bir yana, Cumhurbaşkanımızın talimatıyla DMO beş yüz bin tablet siparişi verdi. Anlaşılan, alt birimler de bazı şeylerin farkında değil.
Ülkemizde ön sekiz milyon dolayında öğrenci var. Geçen dönemi aksattık, beklenmedik zaruret nedeniyle hoş görelim. Ancak içinde bulunduğumuz dönem de kaynadı gitti. Her gün otuz binden fazla vak’anın olduğu bir ülkede, Mart başındada okulları açamazsınız. Üstelik şurada iki aylık bir zaman kaldı. Yazık değil mi bu çocuklara, gençlere. İki dönemleri kayboldu, üçüncüsü de yolda geliyor. Bu noksanlığı telâfi etmek hayat boyunca mümkün değil. Ama bizim ülkemiz, okulların sık sık kapanması ve mektupla öğretim gibi sakat uygulamalara 1980 öncesinden alışıktır. O günlerdeki yarım yamalak eğitimin sonuçlarıdır şimdikiaymazlık. Bugünkü aksamanın sonuçlarını da 2050’lerde görürsünüz.
Ülkemizin en önemli önceliği mutlakaeğitim olmalıdır. Avrupa’yı görüyorsunuz, her şeye rağmen okulları açık tutmak için büyük mücadele veriyorlar. Doğrusu da budur.Eğitimi, öğretimi yarım kalanlar kendilerini nasıl toparlayacak? Mayıstan itibaren var gücümüzle çalışmalı, Eylül döneminde okulları açmalıydık. Yanlış yol izledik, hata ettik; on sekiz milyon öğrenciyi ve geleceğimizi şimdiden yaraladık.Bunlar benim için sürpriz değildi. Zira bizim toplumun önceliği hiçbir zaman eğitim, öğretim olmadı.
Salgın hızla yayılırken rakamlar üzerinde tartışmalar yapılıyor. Hastahanelerde yer kalmadı.Sürekli eve kapanma konusu konuşuluyor ama bu sanıldığı kadar kolay değil.Totaliter ülkeler dışında bunu deneyen de olmadı zaten.Günlük çalışıp ekmek parası kazananları düşünmek zorundayız.
Aşı üzerine yapılan tartışmalar da gereksiz. Yoğun bir aşılama kampanyası hemen başlamalı. İstisnalar hariç, aşı herkese mecbur edilmeli ve HES koduna işlenmeli. Olağanüstü dönemden geçiyoruz. Böyle zamanlarda devlet her türlü zorlayıcı önlemi alır, kimsenin keyfine bakılmaz.
Bilim Kurulu’nun kararları yazılı metin haline gelip imzalanıyor mu? Toplantıda kimin ne söylediği belli mi? AyrıcaBilim Kurulu’nun bir sözcüsü olsun, açıklamalarısadeceo yapsın. Halka bilgilendiriyoruz diye televizyonlarda konuşmanın gereği yok, kafamızçok karıştı. Dokuz aylık rakamlargösteriyor ki, çok şey söylemekle bu iş olmuyor.Devletle vatandaş iş biriği içinde, bir yıl boyunca hiç ödün vermeden hareket etmemiz gerekiyor.
MUSTAFA ESKİ