Eğitim-İş Kastamonu Şubesi, 24 Kasım dolayısıyla yaptığı açıklamada, hamaset bir yana bırakılsın, mesleğe gerçekten değer verilsin isteğinde bulunurken, mevcut tabloyu “karanlık” olarak tanımladı ve bunun ortadan kalkması için gerekli olduğunu düşündüğü 10 maddeyi sıraladı:
Şubenin açıklaması şöyle:
“Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü, biz eğitim emekçileri için sadece bir kutlama değil, aynı zamanda öğretmenlik mesleğinin ve eğitim sistemimizin sorunlarını tartışma ve dile getirme günüdür.
24 Kasım Öğretmenler Günü olarak kutlanan bu gün, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Ulusunun Başöğretmeni olmasının yıldönümü olması dolayısıyla bizler için ayrı bir gurur vesilesidir. Cehaleti yok etmenin ilk adımlarından biri olarak okur yazarlığı geliştirmek, Türkçemizi daha işlek kullanabileceğimiz, dilimize daha uygun bir alfabenin kabul edilip öğrenilmesiyle mümkündü. Başöğretmen Atatürk ve Millet Mektepleri bu büyük aydınlanma hamlesinin öncülüğünü yapmışlardır.
24 Kasımlarda öğretmenlere verilen çiçekler, okunan şiirler, gönderilen sevgi mesajları yüzlerimizi güldürse de, ne yazık ki bu güzel gelenekler bile artık öğretmenlerimizin kendisini değerli hissetmesine yetmemektedir. Zira öğretmenlerimizin toplumsal statüleri, ekonomik, sosyal ve özlük hakları emeğe saygısız politikalar çerçevesinde her geçen gün biraz daha geriletilmeye çalışılmaktadır.
Son 20 yılda en tepeden başlamak üzere öğretmene saygısızlığı (Örneğin: Öğretmen maaşları yüktür!) adeta sıradan bir davranış haline getirenler her 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde en parlak övgüleri dizmeyi kimseye bırakmasa da, biz eğitim emekçileri için gelinen acı nokta şöyledir:
- Ülkemizdeki eğitim ve bilim emekçileri, OECD ülkeleri arasında ekonomik, sosyal ve özlük haklar açısından son sıralardadır. Geçtiğimiz yıllar içinde eğitim ve bilim emekçilerinin aldıkları maaşlar, rakamsal olarak artmış gibi görünse de enflasyon nedeniyle insanca yaşam seviyesinden daha da uzaklaşmıştır. Satın alma gücü düşen öğretmenlerimizin yarısından fazlası ancak ek işler yaparak geçinebilir hale gelmiştir. Gelir-gider arasındaki bu uçurumu, ülkenin içine girdiği ekonomik kriz daha da derinleştirmiştir. Pandemi sürecinde neredeyse sabah akşam bilgisayar başında, mesai kavramından yoksun bırakılarak çalışan öğretmenlerimiz, ek ders ücreti gibi hak edişlerinden de olmuştur. Seçim boyunca hükümetin dilinden düşmeyen 3600 ek gösterge konusunda da hiçbir adım atılmamıştır.
- Yeni nesillerin ve dolayısıyla geleceğin mimarlığı olan öğretmenliğiyapmak için üniversite sıralarında dirsek çürüten yarım milyona yakın gencimiz, atanmadığı için mesleğine kavuşamamanın hayal kırıklığı içinde yaşama tutunmaya çalışmaktadırlar.
- Kamuda mesleğini icra eden öğretmenlerimiz, keyfi disiplin cezaları, sürgün niteliğinde görevlendirmeler ve liyakatsiz atanan yöneticilerin mobbingine maruz kalırken, özel okullardaki meslektaşlarımızdan AVM’lerde okul tanıtımı yapmaları bile istenir hale gelmiştir.
- Öğretmenlerin sözleşmeli, ücretli, kadrolu diye kategorilere ayrılması, emek sömürüsünü artırmış, modern çağın kölelik sistemini yaratmıştır. Öğretmenleri kendi aralarında bölerek sömürenler, kadro isteyen öğretmenleri azarlayacak cürete ulaşmıştır.
- Eğitimde giderek dozu artırılan gericileştirme ve piyasalaştırma politikaları da öğretmenlerin kabusu olmuştur. Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetine yakışır şekilde nesiller yetiştirmek için okullardaki gerici faaliyetlerle mücadele etmek isteyen öğretmenler cezalandırılır, meslekten koparılır hale gelmiştir.
- Kendi alanları olan eğitimde atılacak hiçbir adıma dair fikri dahi sorulmayan öğretmenler, seslerini çoğaltmak için sendikalarda örgütlense de, hükümet sadece yandaş sarı sendikayı ciddiye alan bir tutum sergilemekte ve eğitim emekçilerinin iradelerini görmezden gelmektedir. Ülkedeki okul yöneticilerinin yüzde 80’inden fazlasının AKP ekseninde hareket eden bir sendikadan seçilmiş olması, sendika kayırmacılığının sadece görünen kısmıdır.
- AKP’nin getirdiği 4+4+4 garabetiyle zaten ağır tahribat yaşayan eğitim sistemi, gerici müfredat; tarikatların vakıf adı altında okullara sokulması; büfe açar gibi okul açılmasına imkan tanınması; yapboz haline getirilen sınav sistemi; çağın gereklerine değil sermayenin ihtiyaçlarına göre atılan adımlar; ikili eğitim ve taşımalı eğitim utancının hala sürdürülmesi gibi rahatlıkla uzatılabilecek bir liste nedeniyle öğretmenler, veliler ve öğrenciler için cehenneme dönmüştür
- Meslek itibarı zayıflatılan, statüleri düşürülen öğretmenler, çok kolay tehdide uğrar, şiddete maruz kalır hale gelmiştir.
- Hakları ödenmeyen öğretmenlerin, yöneticiler ve siyasiler tarafından emeği de küçümsenmeye çalışılmaktadır. Pandemi sürecinde kendi olanaklarıyla ve her şeye rağmen öğrencilerine bilgi aşılamaya çalışan eğitimciler, “Yattıkları yerden para kazanıyorlar” karalamasına maruz kalmıştır. Bu hadsizliği yapan siyasilerin aldıkları dolgun maaşlara rağmen ayda bir kez bile Meclis’e teşrif etmiyor olmaları ise yaman bir çelişki olarak ortada kalmıştır.
- Hükümetin gözünde öğretmenlerin emeği gibi canının da bir kıymeti olmadığı ortaya çıkmıştır. Korona konusunda halkı doğru bilgilendirmeyen hükümetin, eğitimde de gereken önlemleri almadan okulları bir açıp bir kapatması da öğretmenlerin ve öğrencilerin canını tehlikeye atmıştır. Doğa tahribatından başka hiçbir şeye yol açmayacak olan ve maliyet 75 milyar TL olan Kanal İstanbul’dan vazgeçilse dahi sadece o kaynakla bile tüm okulları koronaya karşı daha korunaklı hale getirmek mümkünken, vatandaşından 10 TL isteyen zihniyet sabunu, tuvalet kağıdını bile veliye sipariş etmiştir.
Bu karanlık tablonun aydınlığa kavuşması için;
- Öğretmenlerin sosyo-ekonomik statülerini yükseltecek önlemler alınması,
- Eğitim çalışanları arasında ayrımcılık yaratacak uygulamalara son verilmesi,
- Gerici, ırkçı ve bölücü kadrolaşmanın önlenmesini, eğitim yöneticiliği için nesnel ölçütlerin geçerli kılınması,
- İş güvencesinden yoksun sözleşmeli ve ücretli öğretmen uygulamasına son verilmesi,
- Eğitim kurumlarımızın personel ihtiyacının, hükümetin ekonomi ve eğitimde din eksenli politikaları ile değil, gerçekçi bir biçimde belirlenmesini, yeterli sayıda öğretmen ve yardımcı personel istihdam edilmesi,
- Ülkemizin koşulları göz önünde bulundurularak, yeni bir öğretmen yetiştirme sistemi geliştirilmesi,
- Öğretmenlere ve eğitim çalışanlarına yönelik şiddetin önüne geçecek önlemler alınması,
- Eğitim çalışanları ve tüm kamu çalışanlarının örgütlenme haklarının önündeki bütün engellerin kaldırılıp, grevli toplu sözleşme hakkının tanınması ŞARTTIR!
Ülkesi için parlak bir gelecek düşleyen herkes bilmelidir ki o güzel günler, ancak öğretmenlerin hayat telaşına düşmeden, baskı görmeden, kendilerini sadece işlerine adayarak çalışabileceği günler sayesinde gelecektir.
Tüm olumsuzluklara rağmen Başöğretmen Atatürk’ün verdiği görevdeki gibi “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” yetiştirmek için canla başla çalışan öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyor; öğretmenleri bir gün değil her gün gülebileceği günleri örmek için mücadelemize güç vermeye davet ediyoruz.”