İnsan hayatında olduğu gibi kurumların geçmişinde de güzel anılar vardır. Bugün Kastamonu eğitim tarihi için çok önemli bir günden söz etmek istiyorum. Önce bir giriş yapalım.
Eğitim Fakültesi, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle güzel bir program düzenledi. Öğretmen okulu yıllarını hatırladım. Dekan Sayın Prof. Dr. Ahmet Kaçar’ın konuşmasını müteakip ben de “Geçmişten Günümüze Öğretmen Yetiştirme” konulu bir konferans verdim.
Geçen yıl salgın başlayınca, bir kargaşa ortamı içinde fakülteden ayrıldım, emekli oldum. Son hafta yapacağım derslerle öğrencilere veda etmek istiyordum. Ne yazık ki kısmet olmadı, içimde bir ukde olarak kaldı.Konferansla veda arzum gerçekleşti. Bu imkânı sağladığı için Sayın Dekanaayrıca çok teşekkür ederim.
Konuşmamda 16 Mart 1848 tarihinden başlayarak günümüze kadar geçen sürede, öğretmen yetiştirmenin tarihî evrelerinden söz ettim. Doğal olarak, Kastamonu’da açılan öğretmen okulları hakkında bilgi verdim. Şehrimizde ilk erkek öğretmen okulunun 14 Şubat 1884’de, kız öğretmen okulunun 1915’deaçıldığını,sonraki yıllarda kapandığını söyledim.
1956’da açılan Kız İlköğretmenOkulu, 1975’de Eğitim Enstitüsü’ne dönüşmüştür. Okul, 1982’de Eğitim Yüksekokulu adını alarak Gazi Üniversitesi’ne bağlanmış, 1992’de Eğitim Fakültesi olmuştur.
Yeni üniversitelerin kurulduğu 1982 yılınınbahar aylarıbizim için bir kâbus olmuştu. Mart, Nisan aylarında Eğitim Enstitüsü’nün kapatılacağı haberi yüreklerimizi yakmıştı. Başında bulunduğum bir kurumun kapatılması üzüntü veriyordu. Sanki bir yakınımızın ölümünü bekliyormuş gibi bir duygu yaşıyorduk. Çaldığımız kapılar ne yazık ki ilgisizdi.
O günlerde Ankara’da bazı girişimlerde bulunduk; okulla ilgili hazırladığımız fotoğraflı dosyayı önemli gördüğümüz birkaç kişiye sunduk, kapanmanın önlenmesini rica ettik. Bir sonuç vermiş olmalı ki, 28 Nisanda Millî Eğitim Bakanı Sayın Hasan Sağlam okulumuza geldi.21 Mayıs günü de YÖK üyeleri Sayın Prof. Dr. Neşet Çağatay ve Sayın Prof. Dr. Fuat Turgut inceleme yaptı. Nihayet 20 Temmuz 1982 günü 41 Sayılı KHK Resmî gazetede yayınlandı. Eğitim Yüksekokulu adıyla Gazi Eğitim Fakültesi’ne, dolayısıyla Gazi Üniversitesi’ne bağlandık, mutlu sona ulaştık.
Eğitim Yüksekokulu, on yıl sonra 1992’de fakülte oldu. Eğitim Fakültesi, şehrimizdeki diğer fakülte ve yüksekokulların kuruluşuna da yardım etti;yönetici, öğretim üyesi ve memur desteği sağladı. Üniversitemizin kurulmasında “anahtar fakülte” görevini üstlendi.Geçmişten gelen kurumsal birikimiylehalk nazarında farklı bir özgül ağırlığa sahiptir. Eminim ki, Sayın Kaçar’ın döneminde başarılar daha çok artacaktır.
Yeni yapılanma sebebiyle1982/83 ders yılı,29 Kasım günü başlamıştı. O gün, Gazi Eğitim Fakültesi Dekanı Sayın Prof.Dr. Rüçhan Arık, beraberinde dekan yardımcısı Sayın Prof. Dr. Reşat Genç ile birlikte gelmiş ve açılışta bir konuşma yapmıştı. 29 Kasım 1982, Kastamonu’da akademik hayatın resmen başladığı tarihî bir gündür. İl protokolü, öğretim görevlileri ve öğrencilerin katıldığı törende, uzun bir konuşma yaptım. Okul hakkında bilgi verdim, üzüntüyle yaşadığımız kapatılma sürecini anlattım, geleceğe dönük düşüncelerimi söyledim.
Bazen tarihe tanık olmakla kalmıyor, rol de alıyorsunuz. Aradan 39 yıl geçti; Sayın Rüçhan Arık’ın buradaki ilk akademik konuşmasını bugün bilgilerinize sunuyorum:
“Sayın Vali muavini, sayın komutan ve değerli konuklar. Değerli yönetici ve eğitici arkadaşlarım, sevgili öğrenciler.
Bu kadar heyecanımı sanıyorum anlayabiliyorsunuz. Gerçekten burada sizin aranızda olmak ve bu kutsal günde bulunmak benim için büyük bir zevk, şevktir.
Adını Atamızın en kutlu zaferi ile kazandığı unvânından alan Gazi Üniversitemizin bir parçası olarakyeni bir hamle dönemini başlatırken, gerçekten aranızda olmaktan büyük mutluluk duymaktayım.
Bu okulumuzun bunalıma yer vermeyen nâdir irfan ocaklarımızdan biri olduğunu öğrenmek, duyduğum mutluluğu artırmakta, sevince dönüştürmektedir.
Böyle bir günde sizlere yalnız sevinçli sözler söylemek isterdim. Fakat aklım, devamlı olarak şu noktaya takılmaktadır:Dünyada insan sayısı arttıkça nimetler herkese yetmez olmuştur. Bu yüzden milletler, bir yandan devamlı barış dileği ile çırpınırken, bir yandan da nimetlerden en çok payı alıp sıkıntıyı başkalarına yüklemenin yollarını aramaktadır. Bu da milletler arasında her alanda ve her anlamda savaşırcasına bir yarışa, kıyasıya bir mücadeleye yol açmaktadır. Türk milleti de ister istemez bu yarışın, bu mücadelenin içindedir.Savaşa benzettiğimiz bu yarışta, gerçekten de savaştaki gibi kaybetmek, yaşama hakkını en azından şerefle yaşamak hakkını kaybetmek demektir. Onun için bu yarışı kazanmak zorundayız.Bu mücadeleyi kazanmak, ileri ve müreffeh toplum haline gelmek için para ve ileri teknolojik vasıtalar gibi pek çok şart sayılabilir.
Öte yandan hep biliyoruz ki, bütün bunlar insan içindir ve ancak insan tarafından sağlanabilecek şartlardır.Aleti de, ileri teknolojiyi ve iş metotlarını da insan aklı yaratır, geliştirir. Bunları kullanacak ve refahı, parayı kazanacak olan hep insanlardır. Ama tabii ki gelişmiş, bilinçli, aydın insan. Bu işin nasıl yapılacağını öğrenmiş uzman insan.
İşte insanımızı bu niteliklere sahip kılmak, hayat mücadelesini kazanabilmemizin temel şartıdır. Bu ise şerefle yaşama hakkına sahip, ileri ve refah içinde bir millet olabilmemizin temel şartının, başarılı bir eğitim olduğu anlamına gelir.
Tam anlamıyla başarılı bir eğitimi gerçekleştirmek; yurduna, milletine adanmış aydınlar, her biri kendi işinin birinci sınıf uzmanı olan elemanlar yetiştirmek için bütün gücümüzü seferber etmeliyiz. Her birimizin tek tek, çok soğukkanlı, titiz, kendine mazeret tanımayan, sonuna kadar akılcı bir tutumla Yüce Atatürk’ün dediği gibi, ilim rehberliğinde azimle çalışmamız gerekmektedir.Şüphesiz ki bu gayretimizi engelleyebilecek imkânsızlıklarımız, problemlerimiz vardır. Unutmayalım ki, şu anda Türkiye her konudaproblemlerle doludur. Bunların bir anda çözülmesini bekleyemeyiz. Zaten Türkiye’nin problemleri de bir anda çözülebilecek cinsten değildir.Önümüzde uzun ve zahmetli yılar vardır.Bunlar aşılacaktır.
Problemlerimizi iyi belirleyip önem sırasına koymalı, önce kendi çapımızda imkânlar bulmalıyız. Sonra çevremizden ve üstümüzden imkân aramalı, imkân yaratmalıyız. Ancak hedefe ulaşmak için uğraşmaya hiç ara vermemeliyiz.
Bir işi yapmak için imkân ve şartların düzelmesini beklemek o işi yapmamaktır.
Ulu Önderin dediği gibi, en kötü şartlar ve durumlarda bile, mücadelemizi kazanmak zorundayız.
Hedefe ulaşmada her şeyden önce inancımız güç kaynağımız olacaktır.Hep birlikte gazamız mübarek olsun.
Bir ilim yuvası olarak yeni çalışma hayatınızda başarılar diler, hepinizi saygı ve sevgilerle selamlarım.”
MUSTAFA ESKİ