Bazı şeyleri akıllılara, âriflere bazen bir kez söylemenin fazla, bazen de anlamayanlara kırk kez söylemenin az geldiğini miras olarak bırakmış atalarımız. Akıllı, ârif olanların beyni tarikat, parti, spor takımı, ideoloji sisiyle kaplandığı zaman işte bu kırk kez tekrardan etkilenmez. Yine atalarımız, tâ 19.yüzyılda “Söz anlayan beri gelsin!” demiş, herkesin anlama yeteneğinin aynı olamayacağına işaret etmişler. Hele hele söyleneni tersten anlamak, işine geldiği gibi duymak daha fecidir ve ne yazık ki günümüzde sisli beyinlerin bir numaralı göstergesidir. Bir Azerbaycan atasözü bu durumu şöyle ifade eder: “Canım kurban olsun sözümü anlayana da anlamayana da! İllâ ki bîzarım (bıktım, şikâyetçiyim) yarımçık anlayandan.”
Kastamonu gazetesinde aylar önce aynı başlıkla bir köşe yazısı yayımlamış (19 Ekim 2021/2). Türkiye’nin bir suç toplumu hâline gelmek üzere olduğunu, şiddetin, kadın cinayetlerinin ve diğer suçların arttığını, bunun başlıca nedeninin geciken adalet, suçluyu koruyan ceza ve infaz sistemi ve cezaevi yetersizliği olduğunu belirtmiştik.
Haziran, Temmuz 2022 aylarında Türkiye’nin gündemine yine işlenen suçlara karşı verilen cezaların yetersizliği geldi. Her gün ortalama üç kadın cinayete kurban gidiyor. Şiddete, tacize uğrayanların KADES rakamları ürkütücü boyutta. Kaçak, düzensiz göçmenlerden yakalananlar her gün 100-500 arasında. Ya ihbar edilmeyen, yakalanamayanlar? İnsan tacirleri, uyuşturucu tacirlerinin önü arkası kesilmiyor. Polis, bekçi, güvenlik görevlisi sayısı millî orduyu aştı. Yetmiyor. Mahkemelerin polisten beklediği evrak, deliller var. İcra dairelerinde beş milyon dosya bulunduğunu haberlerden öğreniyoruz. Enflasyonun,teknolojinin yarattığı yeni suçlar, mahkemelerin işini artırdı. Kiracı ev sahibi davaları gibi. Vergisini, aldığı krediyi, sigorta primini ödemeyen, belediyeleri örnek alan milyonlar var. Korona bahanesiyle ertelenen infazlar, bir türlü uygulanamıyor. Suçlular yeni suçlar işlemeyi sürdürüyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi son günlerde orman yangını çıkarma, sağlık çalışanlarına öldürmeye varan şiddet uygulama, avukat öldürme olayları toplumu sarstı. Cumhurbaşkanımız, “ölüm cezasının tartışılmasını” istedi. Bugün sağlık çalışanları, savunma mensupları (avukatlar), yarın öğretmenler, mühendisler, esnaf, iş insanları, öğretim üyeleri meslektaşlarının öldürülmesi karşısında iş bırakma eyleminde bulundular, bulunacaklar.
Bir toplumda kalkınma, refah, huzur ancak iç ve dış güvenlik, adil adalet sistemi ve demokrasi ile sağlanır. Can ve mal güvenliğinin bulunmadığı bir ülkede ekonominin iyi olması, fiyat istikrarının sağlanması mümkün değildir. Söz gelimi, doğu ve güneydoğu Anadolu’da halk PKK terörü dolayısıyla tarım ve hayvancılığı önemli ölçüde terk etmeseydi, bugün et fiyatları böyle mi olurdu?
Suç işleyen, en geç 24 saat içinde salıverileceğini biliyor. Dava açacak iddianame hazırlanacak, mahkeme safhası başlayacak diyorhukukçular, salıverilmesi suçsuz olduğunu göstermezmiş. Ölme eşeğim ölme fıkrasında olduğu gibi çok beklersiniz suçlunun cezalandırıldığını…
Asker kaçakları için çıkarılan bedelli kanununun gerekçesinden 550.000 kişinin yıllardır kanundan, jandarmadan, polisten kaçabildiğini öğrendik ve ürktük. Yurt dışına kaçan ve firari FETÖ üyelerinin 20-25000 olduğunu öğrenmek de moralimizi hepten bozdu. Demek ki suçluyu yakalayıp mahkemeye çıkarma safhasında başlıyor sorun. Yargıladınız. Mahkûm ettiniz. Bu kez yeterli cezaeviniz yok. Mahkûmların ayağına bilezik takıp evinde hapis tutacaksınız. Oh ne âlâ! Maaş da verseniz iyi olur.
Bugün yüksek enflasyondan, gıda krizinden sonra Türkiye’nin acil çözüm bekleyen sorunları bizce şunlardır:
- Vatandaşın geciken adalet ve uygulanmayan cezalar dolayısıyla adliyeye güveni çok azalmıştır. 10 yıl hapis cezası alan 3.5 yıl sonra dışarı çıkmaktadır. Bu durum, haksızlığa uğrayanı, kendi adaletini aramaya, uygulamaya yönlendirmektedir.
- Mahkemelerdeki avukat ve harç ücretlerinin yüksekliği dolayısıyla asgari ücretli işçi, memur, esnaf dava açmakta zorlanır duruma gelmiştir. Zenginin dava açma hakkı, orta gelirlinin olmaması gibi bir durumla karşı karşıyayız artık.
- Cezaevlerindeki yatak kapasitesinin çok önemli bir bölümü haklı olarak FETÖ ve diğer terör suçlularıyla doldurulmuştur. Sadece FETÖ mahkûmu 19.000 kişidir. Verilen hapis cezalarının önemli bir bölümü, cezaevi yetersizliği dolayısıyla ev hapsine çevrilmektedir. Bu da suç işlemeyi teşvik etmektedir.
- Düzensiz göçler (Asya ağırlıklı), eksik Suriye politikası Türkiye’yi bir suçlu merkezin durumuna getirmek üzeredir. Vatandaşlık hakkı elde etmek için pasif bekleyenler vardır. Bir an önce, Irak ve Suriye’de güçlü yönetimler kurularak, toprak bütünlüğünün sağlanması yönünde dış politika Afrikalı göçünün farkında mısınız acaba? Üniversitelerimiz Afrikalı öğrenci sayısıyla övünür duruma gelmiştir. Bir zamanlar çoğu Türk öğrencinin yaptığı gibi bu Afrikalılar da Türkiye’den ayrılmayacak, evlilik veya ucuz iş maliyetiyle burada kalacaklardır.
Sonuç: Üzülerek yazıyoruz. Her ilçede, devlet hastanesi, lise, yüksekokul yanında mutlaka bir cezaevini de acilen inşa etmek zorundayız. Bu tür yarı politik yazılar yazmaktan hiç hoşlanmıyoruz. O kadar çok yazacak kültürel konumuz var ki… Ne çare, aydın olma görevi bizi zaman zaman bu tür yazılar da yazmak durumunda bırakıyor. Sisli beyinleri etkilemeyeciğini bile bile… Sise çivi çakmaktan kolumuz kopsa bile…
NAİL TAN