Tarihin tanıkları, eski yapılar, bakiyeler, kaleler, mezarlardır… Keza insanlığın da tanıklarıdır bunlar ama yazılı kaynaklar, kitabeler ve yaşlılardır aynı zamanda insanlığın tanıkları…
Doğanın da tanıkları vardır…
Doğanın tarihinin, yaşayan ama geçmişten gelip de uzun soluklu bir ömrün tanıkları da vardır… Bir tanesi jeolojik oluşumlardır… Dağlar, kanyonlar, tepeler gibi. İnsansız zamanlardan gelen tanıklardır… Bir başka tanık ise, insanoğluyla yaşayan, onunla gelişen, kardeş olan ve hatta insanla şekil alan tanıklar… Yaşlı ormanlar, hâkim habitat ve elbette korunmuş örneklere bakarak binlerce yıldır yaşayan “Anıt Ağaç”lardır doğanın tarihinin tanıkları…
***
Boyutları, tarihi ve folklorik özellikleriyle “Anıt Ağaçlar” doğanın olduğu kadar insanlık tarihinin de aynasıdırlar. Bünyelerinde, doğa açısında baktığımızda iklimsel değişikliklerden görece küçük jeolojik çağların izlerini taşır. Hangi dönem çok yağışlıydı hangi dönem kurak… belki tek kalmış bir örnekle birkaç binyıl öncesinde var olan bambaşka ormanları, bitki örtülerinin varlığını haber verirler. Misal, İsveç’de ismi “Yaşlı Tjikko” olan bir ağaç var… Yaşı tam 9 bin 500’tür. Kendisi beklendiğinin aksine küçücük bir ağaççık… Bir Norveç Ladin’i olarak halen de büyümeye devam ediyor… İlk var olduğu dönemde dünya son buzul çağını yaşıyordu ve deniz seviyesi şimdikinden 120 metre aşağıdaydı… Bulunduğu enlemin soğuğu ve rüzgârı oldukça yavaş bir metabolizma oluşmasına neden oldu ki bu ağaç hala yaşamını sürdürerek jeolojik çağ değişimlerini insanlık tarihini içinde bir avuca sığan gövdesinde saklayıp doğanın tarihine tanıklık etmenin en çarpıcı örneğini veriyor…
Türkiye’de de 2019 yılı itibari ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 9369 anıt ağacı tescillemiş durumda. Bu ağaçlardan en yaşlısı Zonguldak’taki bir Porsuk Ağacı… Tam 4112 yaşında…Dünyada bilinen en yaşlı Porsuk Ağaçlarından biri. Topraktan bir filiz olarak çıktığında Anadolu henüz Tunç Çağlarını yaşıyor, merkezi devletlerin daha olmadığı, küçük toplulukların yaşadığı, metal olarak bakır ile kalayı karıştırıp bronzu kullandığı ama daha demirin bile işlenemediği bir çağdan başlıyoruz… Bu Porsuk Ağacının gövde halkalarını düşünsenize… Sadece Anadolu Tarihine ışık tutsa, bir halka da Hattiler, birinde Hititler, diğerinde Helenistik Krallıklar, birinde Roma, Bizans derken içinde Candaroğullarının, Osmanlının soluduğu havanın karbon izlerini taşıyor olduğunu göreceğiz…
Keza bu ağaçtan daha genç olmakla birlikte yine de benzer hafızaya sahip Kastamonu’daki en yaşlı anıt ağacımız da Araç’ın Bektüre Köyü’ndeki Anadolu Kara Çam’ı… Yaklaşık olarak 850 yaşında olduğu tahmin ediliyor…
***
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın son dönemde önem verdiği işlerden biri anıt ağaçların tespiti ve tescili ki aynı zamanda da bu ağaçların bakımı, iyileştirilmesi ve ömrünü uzatmak için sağaltım çalışması yapılması…
Kastamonu’da bu güzel rüzgârdan nasibini alan illerden. Son dönemde yürütülen çalışmalarla ilimizde tescilli anıt ağaç sayısı 57’ye çıkarken 15 ağaç da anıt olarak tescillenmek için sırada bekliyor… Bir taraftan çalışmalar devam ettikçe yüzde 60’ı orman olan ve özellikle polen analizlerine göre 3 bin yıldır var olan orman örtüsü ile daha çok anıt ağacımızda tescil listesine girecektir.
***
Kastamonu Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün Tabiat Varlıklarını Koruma Şubesi’nce baştan sona yürütülen çalışmalarda ilimizdeki bu 57 ağaçtan ilk etapta 19 tanesi bakım ve rehabilite çalışmasına alındı. Şube, hem tescil işlemlerini yürütürken hem de ilimizin hem doğasının hem de insanlık tarihinin belleği olan bu ağaçları korumak, yaşatmak ve geleceğe aktarmak için Kasım ayından Aralığın sonuna kadar dur durak bilmeksizin çabaladı…
Tabiat Varlıklarını Koruma Şubesi’nin kısa zamandaki hızlı çalışması ile Merkez Kıyık ve Eşen, Araç Bektüre ve Çamaltı, Bozkurt Beldeğirmeni, İhsangazi Görpe, İnebolu merkez, Abana Hacıveli ve Harmasun, Çatalzeytin Çağlar, Taşköprü Dilek, Şenpazar Celalli, Harmangeriş ve Gürpelit, Daday merkez ve İnceğiz ile Tosya’nın Ekincik köylerindeki çam, kayın, çınar, ıhlamur, kavak, servi, ceviz ve armut ağaç türlerinden oluşan anıt ağaçların rehabilitesi yapıldı.
Kovuk ve yaralarda kazıma, ilaçlama, katran ve yalıtma, ölü dalların budanıp özel solüsyonlarla çürümeyi engellenmesi, ağır gelen dalların desteklenmesi, sarmaşık ve yosunların temizlenmesi, ağaç diplerinin temizlenip, gübre ve katkı uygulaması gibi uygulamalar itina ile gerçekleştirilip doğamızın belleğine bir noktada cila atılmış oldu.
***
Doğası ile övündüğümüz, doğa turizminde iddialı olmak istediğimiz ilimizde, ne kadar güzel ve anlamlı bir koruma çalışması. Umarım hem tespit ve tescil çalışmaları hem de bakım ve koruma çalışmaları durmaksızın sürdürülür ve “Kastamonu Doğa Temelli Turizm ve Koruma Anlayışının” ayrılmaz ve bitmez bir parçası olur. Ha keza, Sadık Erik hocamızın Kastamonu Anıt Ağaçları kitabı bulunsa da hem sayının hem de bilginin artmasından kaynaklı yeni bir anıt ağaç kataloğunun da hazırlanması elzem gibi duruyor. Ekolojinin yanı sıra folklorik bilgilerin içinde yer alacağı bir yayın Kastamonu kültür belleğine çok güzel bir katkı olacaktır.
Unutmayalım ki anıt ağaç dediğimiz canlı organizma ekolojinin bir tanığı olmanın yanında, mezarlığımıza gölge, dualarımıza gök, istek ve muradlarımıza birer daldır… Yani doğanın hafızası anıt ağaçlar bizim yerli (aynı zamanda evrensel) folklorumuzun da ayrılmaz bir parçasıdırlar. Ağacı koruyup yaşatırken aslında binlerce yıllık geleneklerimizi de korumuş olacağız…
Sonuç olarak binlerce yaşayıp doğanın ve insanın hafızası olan anıt ağaçların ömrüne bir an bile olsa ekleyen, bu an için emek veren, katkı sunan herkese selam olsun; doğamızla birlikte folklorumuzu koruyan, yaşatan ve geleceğe aktaran her bir emeğe minnet olsun…
MURAT KARASALİHOĞLU