Bu sayfada geçen hafta yayımlanan “Pilates” röportajıma olumlu dönüşler aldım. Bir de farklı yaklaşımla karşılaştım bu arada.
İstanbul’dan Kastamonu’ya gezmeye gelmiş bir dost yakınıyla aynı ortamdaydık. Özel şirkette etkili mevkide çalışan, 40’larında, beyaz yakalı evli, iki çocuklu bir hanımefendi…
Konusu açıldığında yazımı okuduğunu söyledi.
Kastamonulu kadınların sağlıkları için spor yapıyor olmasından etkilenmiş.
“Ancak” dedi, “Anlamadığım bir şey var…”
“Nedir” diye sordum, kuşkulu bir merakla.
“Kastamonu, spor yapmak, sağlıklı olmak için müthiş bir doğaya, müthiş imkanlara sahip. Neden bu güzellikleri spor turizminde kullanmıyorsunuz? Yoksa kıskanıyor musunuz şehrinizi? Sadece kendinize mi kalsın istiyorsunuz, bu güzellikler?”
Benim bir şey söylememe fırsat bırakmadan devam etti.
Birlikte oturduğumuz diğer kişiler de susmuş, onu dinliyordu.
“İstanbul’da sağlıklı olabilmek için spora nasıl para akıtıldığını biliyorsunuzdur” diye başlayıp sürdürdü sözlerini:
“Kilo vermek isteyeni, fit olmak isteyeni, vücut yapmak isteyeni, sağlıklı olmak isteyeni açıyor kesenin ağzını. Parası bol insanlar bunlar genellikle… Kastamonu’da her şeyiniz var. Şehir dışına çıkmaya bile gerek kalmadan hem de… Bakın bu eve yakın hem bir stadyum, hem de yanı başında spor salonu ve yüzme havuzu olduğunu gördüm. Bunların içerisinde kondisyon salonu da vardır muhtemelen. Bir yandan da nasıl turist getiririz derdinde olduğunuzu okuyorum gazetelerinizden. Bir haftadır buradayım. En az iki üç turizm beklentili yazı okudum. Turizmcileriniz bu imkanı neden kullanmaz? Şöyle bir haftalık, on günlük sağlık kampı turları düzenlemek o kadar mı zor? Stadın arkasına bir de otel yapılıyormuş. Şu ilerilerde de yeni yapılmış bir otel gördüm. Bunlar dışında güzel farklı yerler olduğunu da biliyorum. Kilo verme, fit olma derdine düşmüş, paralı insanları buraya getirmek o kadar kolay ki bence… Sabah kalksın stadyumunuzun tartan pistinde koşusunu yapsın. Kondisyon salonunu kullansın, havuza girsin… Hepsi yan yana…Spor dolu bir kamp paketi…”
Salondakilerden biri, Doğantepe’yi işaret ederek “Bisiklet ve yürüyüş yolumuz da var” diye, hoşuna gittiği belli olan Kastamonu övgüsünü bir adım öteye taşımaya çalıştı.
“Bakın işte, o da var” diyerek devam etti, konuğumuz.
“Ilgaz’daki kışın kayak, bahar ve yazın yürüyüş, koşu imkanlarınızı saymadım bile… Havaalanınız açılmış, bir saatlik yol olmuşsunuz İstanbul’a. Tüneliniz açılmış, özel otosuna atlayan Ankara’dan iki saatte burada. Bizin yapacağınız spor ve sağlık turizmi için gerekli girişimde bulunmanız. Hani şeytan diyor ki, bırak İstanbul’daki işini, gel buraya çevreni taşısan yeter. Hele hele bir iki ünlüyü de konuk ettin mi? Sonra kulaktan kulağa yapılan reklamla oluşacak talebe nasıl cevap verebileceğini düşün…”
Bunları söyledi konuğumuz.
Turizmcilikten anlamadığım için bana da onun söylediklerini buradan paylaşmak düştü.
Bu aralar çalışma grupları oluşturan, “ne yapmalı” sorusuna cevap arayan turizmcilerimize belki ışık olur diye…