İçinden çıkamadığımız bir problem var, “dilim kayganası” nasıl olmalı, ekmekten yumurtaya kadar bir dizi kimyasal sorun ile karşı karşıyayız…
Mevzuyu mutfaktan çıkarıp kimya laboratuarına devretmek şart oldu.
Geçtiğimiz kurban bayramı arifesinde paylaştığım “dilim kayganası” tarifine itiraz geldi, Edip Nazlı ve Mustafa Özeren’i (Otorite) kaynak gösterdiğim tarifi İbrahim Temizdal top atışına tuttu, kendi tarifinin üstüne tarif olmayacağını iddia etti…
Her yiğidin dilim kayganasının ayrı olduğu aşikar.
Yazıyı kaleme almadan önce Edip Nazlı’ya “laf taşıdım”, İbrahim Temizdal’ın tüm iddialarını bir bir naklettim, tepkisini ölçtüm, renk verdi…
Söylediklerine muhalefet edilmesinden hiç hazzetmez.
İbrahim Temizdal’ın dilim kayganası tarifi Edip Nazlı ve Mustafa Özeren’in tarifinden en başta malzeme seçiminde bile farklılık gösteriyor…
İbrahim Temizdal’ın dilim kayganasının olmazsa olmazı köy yumurtası, piştiğinde ekmeğin sapsarı renge ulaşması için bunun şart olduğunu ileri sürüyor, diğer bir olmazsa olmazı “köy ekmeği”, yağı az çekmesi lazımmış, francala tipi modern devir ekmeklerinin yağı çok çekmesinden muzdarip, kızartma yağının çoğunun tereyağı azının çiçek yağı olması ayrı bir şart İbrahim Temizdal kayganasında, dilimlenmiş ekmek yumurta kabının içinde biraz durmalı, yumurtayı çekmeli, geniş ama derin olmayan tavada finale koşmalıymış.
İbrahim Temizdal, dilim kayganasının fotoğrafını çekti getirdi, bilahare tattırmak için de söz verdi, sözüne güvenilir insandır…
Edip Nazlı ve Mustafa Özeren’den böyle bir hizmet alamadım yalan yok.
Dilim kayganasını “ara öğün” olarak kabul edersek, Kastamonu mutfağında haksızlık etmiş oluruz, düpedüz “ana öğün”…
Ansızın bastıran misafiri ağırlamak için birebir; pratik.
Edip Nazlı’ya göre katığı “şerbet”…
İbrahim Temizdal’a sormayı unuttum katık tercihini, “şerbet” olmadığı kesin, çay diyebilir.
Not: Ülkemizde sosyal hayata ilişkin herhangi bir olumsuzlukla karşılaşıldığında teşhis o dakika hazır…
“Bize özgü bu” deyip çıkıyoruz işin içinden.
Söyleyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı…
“Türklere özgü” demekle eş anlamlı.
Düzgün davranışların vatanı “Avrupa”…
İyi yönlerini bir türlü alamadık şu Batı’nın.
Trafik magandalığı Türklere özgü, sırayı bozmak Türklere özgü, sosyal hakları gasp etmek Türklere özgü, hele yere tükürmek favorimiz…
Avrupa pür medeni.
Vatandaşımız hele bir de hasbelkader Avrupa memleketi görmüşse bakıver tumturağa…
Avrupa’yı bal dök yala.
Avrupa’yı Türk’e anlattıracaksın…
Avrupalı bu kadar methedemez kendini.
Avrupa’nın insancıl milletlerini, sömürdükleri ülkelerden ithal ettikleri refah geliri olmasa görürüz, o medeni maskelerinin nasıl düştüğünü…
Nasıl “bize özgü” olan davranışlara dağ aşırttıklarını.
Dünyanın geri bıraktırılmış coğrafyaları “ağladıkça”…
Batı “gülüyor”.
MUSTAFA AFACAN