Başka konular olduğu halde, iki hafta aynı mevzuda yazı yazmak zor geldi. Ne var ki, kapıya dayanan can tehlikesi ve başka zaruretler buna mecbur bırakıyor. Korona virüsünden söz ediyorum. Daha önce yazdığım yazılarda, “virüsle mücadele ciddiyet istiyor, ipin ucu kaçıyor, sakala sardırmak” gibi başlıklar kullandım.Durum ortada.
Dünya bu bela ile boğuşurken bazı ülkeler gerekli önlemleri aldı. Özellikle vatandaşlık bilincinin yüksek olduğu kuzey Avrupa ülkeleri bu konuda çok başarılı. Devletin aldığı bir karara herkes uyuyor, yaptırımlara gerek bile kalmıyor. Oralarda bugün okullar açık, herkes normal eğitim öğretim faaliyetine devam ediyor.
Mart ayında bir bocalama yaşadık. Öncelikle virüsün öldürücü bir özelliği olduğu konusunda toplumu inandıramadık. İşin başında bir strateji ortaya koyamadık. Dünyaya örnek oluyoruz teranesiyle yayınlar yaptık, şimdi ne hale geldi.Düşmanın görünmediği bir savaş bu. Stratejiyi de ona göre çizmeliydik. Bu konuda oluşturulan kurul bile zaman zaman çelişkili kararlar aldı. Savaşa başlamadan önce düşmanın kabiliyetini iyi tanımak gerekir. Bilmediğiniz, tanımadığınız bir düşmana karşı nasıl savaş kazanacaksınız?
Bu mücadelede, alınması gereken bütün önlemlere başvurulmadı. Okullar, camiler, kahvehane ve benzeri yerler kapatıldı. Zamanla diğer gerekli önlemler alınır anlayışıyla hareket edildi. Düşmanla adeta taksit taksit mücadeleyetutuştuk. En büyük hatayı da orada yaptık. Üstelik bazı çelişkilerle toplumda güven de yaratılamadı.Söz gelimi maske meselesi. Kent Konseyi Başkanımız Dr. Ahmet Zafer Ergün, 28 gün maske takalım, bu iş biter diyor. Oysa Mart ayında, yetkili kişiler maskenin o kadar önemli olmadığını söylemediler mi televizyonlarda? Şimdi de maske, mücadelenin en birinci unsuru oldu. Maske, mesafe, temizlik deyip duruyoruz. İyi, güzel de maske takmamanın cezası ne? Ve bunu kim denetliyor? Maske konusunda yolcuyu uyaran otobüs, minibüs şoförleridövülüyor her gün. Peki, bu adamlara hangi cezalar verildi, hiç duyan oldu mu? .
Mart, Nisan, Mayıs aylarında yapılan mücadeleler ne yazık ki boşa gitti. Hazirandan itibaren her şey kontrolden çıkmaya başladı. Neden, niçin çoğaldı bu vakalar? Demek ki yaz aylarında gerekli önlemler alınmadı. Bunun yanında denetimler de yapılmadı.Uzağa gitmeye gerek yok, birkaç kez Kuyudibi caddesinin adını vererek yazdım, herkes kendi havasında.
En çok bulaşma düğünlerde, tâziyelerde, nişanlarda görüldü. Mart başında bu konuda bir düzenleme yapılamaz mıydı? Düğünler yasaklanır, onun yerine aile yakınlarının katılacağı nikâh yapılırdı. Şimdi de köy ve sokak düğünleri yasaklanmış. Salonlar ne olacak? Oraya virüs girmeyecek mi? Şu ortamda düğün yapmak şart mıydı Allah aşkına? Birkaç gün önceydi, otelde kına yapılırken polis baskın yaptı.Peki, otel işletmecisi ne oldu?
Uzatmayalım bu konuyu. Bütün önlemler düzgün alınıp denetimleri ciddiyetle yapılsaydı bugün virüs bir tehlike olmaktan çıkardı. Bundan sonra işimiz tek kelimeyle Allah’a kaldı. Herkes evine dönüyor, mevsim gereği bazı hastalıklarçoğalacak. Daha şimdiden hastaneler dolmaya başladı. Her akşam boş yataklar açıklanıp duruyor ama evlerde tedavi görenler kaç kişi acaba?
Bugün ülkemizde on sekiz milyon öğrenci var, Mart ayından bu yana okula gidemediler. Eğitim adına hiçbir şey ortaya konamadı. Uzaktan öğretim, yüz yüze öğretimin yerini tutmaz.Sınavı olmayan bir öğretim sistemi düşünülebilir mi? Sağlık Bakanlığı YÖK’e yazı yazdı, uzaktan öğretim yapılsın diye. İlk ve orta dereceli okullarda uzaktan öğretim yapacak. Bu dönem böyle geçecek, muhtemelen Şubat sonrası da. O zaman üç dönemlik eğitim ve öğretim noksanlığını bu öğrenciler nasıl telafi edecek? Bunun eksikliğini ömür boyu hissedecekler. Bu noksanlık, ülkemizin eğitim, bilim, sanat, kültür, ekonomi ve siyasal hayatına önemli ölçüde yansıyacaktır. Buna rağmen gözümüzün içine baka baka öğrencilerin hiçbir kaybı olmayacak diyorlar. Bu mümkün mü? Yazık oluyor ülkemize ve çocuklarımıza..
Vatandaşlık bilinci olmayanların yarattığı olumsuzluklar, on sekiz milyon vatan evladının geleceğini doğrudan etkiliyor. Vahim bir durum. Ama bunun müsebbibi sadece sorumsuz insanlar değil. Ortaya gerekli kuralları koymayan, yaptırımları uygulamayan, yetkililerin hiç mi günahı yok? Hiçbir şey okulun yerini tutamaz. Gerekli önlemler alınıp denetimler yapılsaydı, işler bu noktaya gelmez; okullarımızda da normal eğitim öğretim yapılırdı.
Diğer yanda sağlık personelinin işi çok zor. Allah yardımcıları olsun. Virüs belası başlayalı, iki de bir yan ödeme, tazminatlar gündeme getiriliyor. Sanki sağlık personeli para için çalışıyor gibi bir hava yaratılıyor.Onlar her gün can tehlikesi altında yaşıyorlar. Otuz bin sağlık çalışanı virüse yakalandı, aralarından ölenler de var. Onların da aile hayatı, çocukları var. Yazık değil mi? El birliği ile bu belayı atlatabilecek yerde, sorumsuz adamlar yüzünden ne hale geldik, görüyorsunuz. Bunda devleti yönetenlerin de sorumluluğu var elbette.
İster kabul edin, ister etmeyin; Eylül ile birlikte, pandemide sürü bağışıklığı denilen safha başladı.Virüsün yayılmadığı hiçbir yer kalmadı. Kimin taşıyıcı olduğu hiç belli değil. Peki, bundan sonra ne olacak? İçi boş açıklamalar yine devam edecek. Bizler için, MMT dediğimiz klasik korunma yöntemleri dışında yapılacak bir şey yok. Mümkün olduğu kadar toplu yerlerde bulunmayacağız. Ev, iş yeri gibi ziyaretlerimiz olmayacak. Biz günah keçisi 65’likler yine ortalıkta fazla dolaşmayacağız. Günler de kısalıyor zaten.
Görüyorsunuz, altı aydan beri maskeyi taktırmayı bile beceremedik. Allah hepimizin yardımcısı olsun, bizleri korusun. Biz bu belayı atlatamazsak, yöneticiler tarih huzurunda sorumludur.
MUSTAFA ESKİ