Angkor Wat, Kamboçya’nın Siem Reap şehrinin 6 kilometre kuzeyinde yer alanve 1115-1145 yıllarında hüküm sürmüş Kral II. Suryavarman tarafından yaptırılmış dev bir tapınak şehirdir. Khmer mimarisinin en önemli örneklerinden birisidir ve Kamboçya ile özdeşleşmiştir.
En akılda kalan özelliği ise yüz yıllarca önce terk edilmesinden dolayı tapınak ve kalenin orman ile olan bütünleşmesidir.
Sırf bu güzelliği görmek için Kamboçya’ya her yıl binlerce turist akın eder. Bende o turistler arasında yer almış şanslılardan birisiyim.
Kastamonu Daday Kızsini köyü de böyle bir kaleye ev sahipliği yapmaktadır. Çok daha minimize ama bir doğa harikası. Üstelik ulaşımı çok kolay araç ile yanına kadar gidebiliyorsunuz. Onun için defineciler gerekli ilgiyi göstermişler. Sağolsunlar! Birde üstüne orman kesimi yapılarak kalenin içinden yükselen ağaçların kesilmesi doğal bir sit alanına hiç yakışmamış.
Kastamonu Kültür Müdürlüğü iki gün içerisinde gerekli müdahaleyi yaparak kale içindeki orman kesimi durdurmuş ve Ankara Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’na sit alanı tescili için gerekli yazıyı yazmış bulunmaktadır. Kendilerine teşekkür ve takdirlerimizi sunarız.
Güzel bir restorasyon sonrası Kızsini Ancor Wat’ıda doğa sever turistlerin akınına uğrayabilir.
Bu doğal kalenin keşfi iseTürkiye İş Kurumu Bartın İl Müdürlüğünü yürüten ama her hafta sonunu Kızsini köyünde geçiren Adnan Arslan Bey’in derneğimiz KADASK’a (Kastamonu Dağcılık ve Doğa Sporları Derneği) yaptığı rehberlik sayesinde olmuştur.
KADASK olarak 13 Eylül 2020 tarihinde 12 sporcu ile Daday Kızsini köyüne hareket sonrası Nebahat ve Adnan Arslan çiftinin evinde yapılan köy kahvaltısını müteakip başlayan yürüyüş onlarında dâhil olması ile 14 kişi ile gerçekleşti.
Anadolu insanının misafirperverliğinin en güzel örneğini sergileyen Arslan çifti ayrı bir yazı konusu olacak kadar güzel bir köy kahvaltısını müteakip bize rehberlik ve eşlik ettiler.
17 kilometrelik orman denizi içindeki yürüyüş sırasında kalenin yanında iki tane de su değirmeni görme imkânı buluyorsunuz. Zamanında araba ile değirmene buğday götürüp sıramızı bekleyip un aldığımız bende hatırlarım. Üstelik ücretsiz, yani un karşılığı. Daha büyüklerimiz ise nakliyenin öküz arabası ile olduğu dönemi anlatırlar.
Şimdilerde kalemizde, değirmenlerimiz de işlevini kaybetmiş. Ama “ömrünü tamamlamış” diye terk etmek bize yakışmaz. Restore edip turizm amaçlı kullanamaz mıyız? Hollanda’da çalışan yel değirmeni, Avustralya’da çalışan buharlı gemi gördüm. İkisi de turizm amaçlı kullanılıyordu.
Eloğlu yapıyor, biz beceremez miyiz?
FEZA TİRYAKİ