Selamlar. Yine bir cumartesi günü birlikteyiz. Bu zamana yetişemiyorum bir türlü diyenlerdenseniz aramıza hoş geldiniz. Ne zaman pazartesiydi de ne zaman cumartesi oldu hiç anlamadım.
Sonra… Sonrasında yine yaşam telaşı galip geldi. Uzun uzun zoom toplantıları başladı. Yine yetiştirmek için biriken yazılar geldi. Şikâyet ettiğimi sanmayın sakın. Sonuçta her birimizi yaşamlarımızı sürdürmek için elbette çalışmak zorundayız. Eğer bilmediğimiz Mısır Hıdivi Dayımızdan bir miras kalmayacaksa…
Böylece konu yine dönüp dolaşıp zamanı yönetme fikrine dayanıyor. Zaman yönetimi konusunu arada paylaşıyorum sizinle ama bugün zamanı yönetmekten söz etmeyeceğim. Bunun yerine sadece hayatımızdaki zaman hırsızlarından, zaman gaspçılarından söz edeceğim.
Kimi mi bunlar? Bu hırsızları, bu gaspçıları ifşa etmenin vakti geldi de geçiyor. Efendim bunlar hesapsızca zihnimize düşen dikkat dağıtıcı düşüncelerdir. Kafaya taktığımız, dert ettiğimiz veya sinirlendiğimiz şeylerin zihnimizde bitmeyen sohbetleridir.
“Bu iş nasıl yetişecek? Aybaşı nasıl gelecek? İnternette gördüğüm o kıyafete para ayırabilir miyim? Müdürüm neden bana bugün soğuk davrandı?” Say say bitmez bunlar.
En fenaları da tam bir şeye konsantre olmuşken zırt diye sorgusuz sualsiz gelenlerdir. Siz oturmuş işinizi yapıyorsunuzdur. Müthiş bir şekilde konsantresinizdir. Ardından zihninizin içinde uzaktan gelen ayak sesleri duymaya başlarsınız. Bu ayak sesleri uzakta olduğu için aldırmazsınız ama sesler yaklaşmaya devam eder. Ayak sesleri yaklaştıkça siz kim ola ki bu diyerek dikkat kesilirsiniz. Ve geçmiş olsun. Çünkü artık işinizi bırakmış o ayak seslerini dinlemeye başlamışsınızdır. Bir yandan yine de işinizi yapmaya çalışırken bir yandan da bu davetsiz misafirleri takip edersiniz. Ve sonunda gelirler. Kimmiş? Kim olacak sosyal medyaya koyduğunuz gönderi gelmiş. Size kendini hatırlatıyor. “Bak bakalım kaç kişi beğen tuşuna basmış. Haydi bak kim yorum yazmış bize?” Bu davetsiz misafirimiz öylesine inatçı ki dediğini yapmazsak başımızdan gideceği yok. İşe küçük bir ara vermekten kimseye zarar gelmez diyerek açıyoruz sosyal medyayı. Kontrol ediyoruz son attığımız hikâyeyi. Sonra hızlıca kim ne koymuş diye göz atıveriyoruz. İki saniyeden bir şey olmaz derken on beş dakika geçmiş yine…
Neyse canım on beş dakikadan bir şey olmaz. Kapatırım açığı diyerek başlıyoruz yine çalışmaya… Fakat heyhat o alışveriş sitesindeki sözde kısa süreli indirim koşturmaya başlıyor zihnimizde. Neydi müthiş indirim miydi adı? Yok yok bunun adı süper ultra eşsiz benzersiz indirimdi. Ama geçen hafta da bundan yapmamışlar mıydı? Evet ama bu indirim farklı. Aman canım boş ver yine yaparlar diyorsunuz kendi kendinize ve işinize dönmeye çalışıyorsunuz. Lakin bu indirim düşünceleri çok yüzsüz oluyor. Başlıyor zihninizin içinde kendi kendine konuşmaya. “Ben bir başka indirimim ama hem yüzde altmışım hem de sepette bir yüzde on dahayım” Siz duymazdan gelmeye devam ediyorsunuz. Hep yüzde bir şeysin zaten diyorsunuz ama bu indirim işleri sosyal medya düşüncelerinden daha yüzsüz. “Bak yüzde bilmem kaçların ötesinde bir sonraki alışverişine hediye çeki de verecek!”
Ve yine geçmiş olsun. Bu kaçırılmaz indirim fırsatı da zihninizdeki maçı kazanıyor. Açıyorsunuz alışveriş sitesini. “Neydi indirimde olan? Hah bu kazaktı. Aaa, iki kazağa üçüncü kazak da yüzde yetmiş indirimliymiş. Şimdi yüzde altmış indirim normal alışverişten, yüzde yetmiş üçüncüden, bir de sepette yüzde on vardı. Yüzde kaç etti?” Aman canım neyini hesaplıyorsunuz? Daha bitirmeniz gereken işiniz var. Yapın alışverişi ve devam edin çalışmaya…
Oh bu da bitti. Nerede kalmıştınız? Ne yazıyordunuz siz? Hah tamam hatırladınız. Geçen ayki faaliyet raporları. O ne? Yine zihninizde biri mi dolaşmaya başladı? Duymayın canım… Efendim? Siz duymasanız da zihninizdeki davetsiz misafirler kendi aralarında maç mı yapmaya başladılar. Tamam canım onlar yapsınlar maçlarını işte. Siz de işinizi bitirip dahil olursunuz onlara.
Öyle olmuyor mu? Olur, kesinlikle olur. Zihninizdeki bu davetsiz misafirleri kesinlikle engelleyemezsiniz doğru. Geldiler mi hiç susturamazsınız bu da doğru ama sıraya girmelerini sağlayabilirsiniz. Zihninizde hayali bir turnike canlandırın. Tüm o düşüncelere de birer numara dağıtın. Sonra da deyin ki sıranız gelmeden lütfen rahatsız etmeyin. Onlar diyecekler ki ama ben önemliyim. Siz de diyeceksiniz ki “Ey düşünceler! Elbette hepiniz önemlisiniz ama biraz medeniyet lütfen. Bakın hepinizin elinde sıra numarası var. Bekleyin sıranızı, numaranız yanınca gelin ne işiniz varsa tastamam halledelim”
Birkaç gündür bu turnike ve sıra numarası vermesi işini deniyorum. Epeyce işe yaradı. Araya kaynak yapanlar, beklemekten sıkılıp olay çıkartanlar olmuyor mu oluyor. Fakat artık zihnimde bir kural, bir sıra sistemi olduğu için istedikleri gibi rahatsız etmeyi denesinler. Sıraları gelmeden hiçbir şekilde aldırmıyorum onlara. Ben bu sistemden memnun kaldım. Belki siz de memnun kalırsınız diye paylaşmak istedim.
Bugünlük de bu kadar. Tekrar görüşünceye kadar esen kalın…
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU