Kastamonu’yla ilgili şair, yazar, gazeteciler içinde Müfide Ferit Tek’in (1892-1971) ayrı, özel bir yeri vardır. Çünkü o, 1892 yılında subay babası Kemahlı Mazhar Paşa’nın oğlu Şevket Bey’in görev yeri Kastamonu’da 1892 yılında doğduğu gibi TBMM Hükûmeti’nde 1920-21 yıllarında Maliye Bakanlığı yapan eşi Ahmet Ferit (Tek) Bey’in yanına gitmek üzere İstanbul’dan vapurla İnebolu’ya gelmiş, İnebolu-Ankara İstiklal Yolu’nda yürüyüp Ağustos 1920 ayı başında Ankara’ya ulaşmıştır. Bu yolculuğu, hayatı, eserleri hakkında Kastamonu gazetemizde 23 Haziran 2017 tarihli baskıda; “İnebolu-Ankara İstiklal Yolu’nda Yürüyenler V: Gazeteci yazar Müfide Ferit Tek” başlığıyla bir köşe yazısı yayımlamış, ayrıntılı bilgi vermiştik. Kastamonu Hükûmet Konağı’nın mimarı Vedat Tek’le akrabalığı bulunmadığını da belirtmiştik.
Çocuk denecek yaşta 1907 yılında 15 yaşında iken Mısır’da evlendiği Ahmet Ferit (Tek) Bey, Cumhuriyet kurulunca Dahiliye Vekilliğinin (1923-1924) ardından Londra (1925-1932), Varşova (1932-1939) ve Tokyo Büyükelçiliği (1939-1943) görevlerinde bulunmuş bir şahsiyetti. Kızları Dr. Emel Esin (1911-1987) Türkiye’nin önemli sanat tarihçilerinden biriydi.
Trablusgarp ve Fransa’da iyi bir öğrenim gören Arapça, Farsça ve Fransızcayı öğrenen Müfide Ferit Hanım 1908 II. Meşrutiyet’ten sonra gelip yerleştiği İstanbul’da Sevim Bike takma adıyla yazarlığa başladı. Hikâye ve kadın haklarıyla ilgili yazılarıyla tanındı. Türk Yurdu, Şehbal dergileri ve İfham (kocasının gazetesi) gazetelerindeki yazılarından sonra kocasının sürgüne gönderildiği Sinop’ta Ay Demir adlı ilk romanını yazdı (1918). Roman aynı yıl İstanbul’da yayımlandı. Büyük ilgi gördü. 1920 Ağustosunda Ankara’ya geldiğinde Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yazarak Millî Mücadele’yi destekleyen yazılar kaleme aldı. Kocasının yurt dışı görevleri dolayısıyla Türkiye yayın dünyasıyla bağları zayıfladı. Affolunmayan Günah adlı üçüncü romanının Almanca çevirisini yayımladı (1933). Leyla adlı dördüncü romanı ise önce 1925’te Cumhuriyet’te tefrika edildi, ölümünden çok sonra yakın dönemde kitap olarak da basıldı. Kocasının ölümünden sonra Türkiye’de ölünceye kadar kadın hakları konusunda çalıştı.
Müfide Ferit Tek’in romanları içinde en ilgi göreni Ay Demir’dir. Tek ailesinin yakın dostu büyük Türkçü Yusuf Akçura’nın teşvikiyle yazılmış; Rusya’nın idaresindeki Türkleri özgürleştirip dünya Türklerini birleştirmek, kalkınmalarını sağlamak ideolojsinin bir yansımasıdır. Romanı ne yazık ki bugünlerde okumak nasip oldu:
Müfit Ferit Tek; Ay Demir, İstanbul 2022, 118 s. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Türk Edebiyatı Klasikleri:70.
Roman, Müfide Hanım’ın 1948 yılında yeniden düzenleyip daktilo ettiği nüsha esas alınarak Ali Bilgin tarafından günümüz Türkçesine aktarılarak yayımlanmıştır. Kitabın arkasındaki tanıtım yazısından şunları öğrenmekteyiz:
“Ay Demir romanı, Çarlık Rusyası boyunduruğu altındaki Türkleri özgürleştirmek isteyen Demir’in hikâyesini konu edinir. Turan idealiyle yola çıkan Demir, oradaki Türklerle kardeşlik bağını yeniden kurmak, onları aydınlatıp esaretten kurtarmak arzusunda barışçıl ve mistik bir doktordur. Çektiği sıkıntılara rağmen yılmayan bu idealist gencin mücadelesine, adanmışlığın gölgesinde yaşanamayan, ülküye feda edilen ulvi bir aşk da eşlik eder.
Çocukluğu hürriyetperver muhalif subaylar arasında geçen, aydınlanma fikirleriyle yetiştirilen Müfide Feride Tek’in I. Dünya Savaşı yıllarında eşiyle birlikte Sinop’ta sürgündeyken, henüz yirmi beş yaşında yazdığı ilk romanıdır Ay Demir. Yazıldığı dönem büyük yankı uyandıran roman, Meşrutiyet’in ilanından başlayarak Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Savaşlarının maddi ve manevi travmalarını kateden millî benlik inşası çabasının en kritik on yılını kapsar.”
Roman, 1908 yılında İstanbul’da Nedim Paşa’nın köşkünde Demir’le Paşa’nın kızları Hazin ve Nevin’in konuşmalarıyla başlar. Hazin ile Demir birbirlerini sevmekte iken Hazin padişah tarafından Bnb. Neyir’le evlendirimiştir. Demir, Türkistan’a gidip Çarlık Rusyasında yaşayan Türkleri özgürleştirmek, Turan birliğini sağlamak, Türkleri her bakımdan ileri bir millet hâline getirmek istemektedir. Hazin’in de kendisini desteklemesini istemektedir. Onun düşünceleri, İttihat ve Terakkili genç subaylar tarafından desteklenmektedir.
Trablusgarp Savaşı’nda yaralanan Bnb. Neyir, İstanbul’da 1912 yılında ölür. Bu sırada Demir Taşkent, Ürgenç, Buhara ve Semerkant’tadır. Hazin’e mektup yazıp Türkistan’a çağırmaktadır. Hazin, Türkistan’a gitmeyi kabul etmiştir ancak ölmeden kocasına Demir’le evlenmeyeceği sözünü vermiştir.
Demir, Türkistan’da Ay Demir, Han Demir adlarıyla tanınır. Fakirlere yardım eder, hastaları iyileştirir. Medreselerde ders verir. Silahlı mücadeleyi reddeder. Türklere benliğini hatırlatır. Çalışıp iyi yaşama yollarını öğretir. Rusya’nın boyundurluğundan ancak çalışarak, bilgi edinerek kurtulabileceklerini anlatır. Kurduğu medreselerde yabancı dil, müzik, beden eğitimi dersleri verilir. Kendisini sevenlerin yanında Rus yanlısı hainlerle de karşılaşır. Onlara iyilik ederek, şefkatle yaklaşarak amacına ulaşmaya çalışır. Beş yıl sonra Türkistan’da hastalanır. Hasta döşeğinde Hazin’e mektup yazarak onu Türkistan’da vazifeye davet eder.
Ay Demir ve 12 sadık öğrencisi Ruslara ihbar edilerek yargılanır. İdam edilirler. Ay Demir’in idam sehpasındaki son sözleri; “Yaşasın Türkler!” olur.
Roman 1918 yılında Hazin’in Türkistan’a gidip Ay Demir’in mezarını ziyaretiyle son bulur. Kızı Emel Esin’e göre, roman kahramanı Ay Demir, Yusuf Akçura’dır.
Ay Demir romanı dolayısıyla kadın gazeteci, romancı Müfide Ferit Tek’i saygıyla anıyor, romanı hemşehrilerimize içtenlikle tavsiye ediyoruz…
NAİL TAN