Her ulusal bayramın arifesinde yeni baştan “Nutuk” okurum, onlarca kez okuduğum satırları ilk kez okurcasına şaşırarak okurum, gözlerim dolar, kanım kaynar, umutlanırım, KuvayiMilliye’yi, Gazi Paşa Hazretleri’ni, İsmet Paşa’yı, Kurtuluş Savaşı şehitlerimizi, gazilerimizi, yekûn devrimcilerimizi rahmetle anarım…
Cumhuriyet sayesinde gelen hürriyete bir kez daha şükrederim.
“Nutuk”…
Hürriyetin kitabı.
Birinci sayfa durum tespiti ile başlar…
“1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Umumi durum ve manzara: Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ‘Ateşkes Anlaşması’ imzalanmış. Büyük Harp’in uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir halde. Milleti ve memleketi Dünya Savaşı’na sokanlar, kendi hayatları endişesine düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında bulunan Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını emniyete alabileceği hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet aciz, haysiyetsiz ve korkak, yalnız padişahın iradesine tâbi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir duruma razı. Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta…”
Adana Fransızların, Merzifon, Samsun, Urfa, Maraş, Antep İngilizlerin, Antalya ve Konya İtalyanların işgalindeydi…
İzmir Yunan’a teslimdi.
Kimi vilayetlerde işgal kuvvetleri yerli halk tarafından bayram sevinciyle karşılanıyordu…
Vatan hainliği kol geziyordu.
MavriMira dört bir yanda, Pontus Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerindeydi…
Lime limeydi Anadolu.
Tüm bu bela ve musibet yetmemiş gibi Kürt Teali Cemiyeti, Tealî-i İslâm Cemiyeti, Hürriyet, Sulh ve Selâmet Cemiyeti cabasıydı…
Milli varlığa düşmandı hepsi de.
Amerikan mandacıları, mahalli kurtuluş çarecileri?..
Hepsi bağımsızlıktan umudu kesmişlerdi.
Tüm umutlar sönmüşken…
Gazi Paşa Hazretleri“Ya istiklal ya ölüm” dedi…
“Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve refah içinde olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez.Yabancı bir devletin himaye ve efendiliğini kabul etmek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, aciz ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten, bu seviyesizliğe düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez. Halbuki Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa, mahvolsun daha iyidir!… O halde, ya istiklal ya ölüm!”…
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk soluğudur.
Cumhuriyet “hürriyet” demektir…
Bağımsızlık ve şeref.
Başarılamasaydı…
Bugün esirdik.
Afrika, Amerika, Okyanusya kıtası halkları gibi kimimiz İtalyanca, kimimiz Fransızca, kimimiz İngilizce konuşacaktık…
Melezlenecektik.
Ezan sesi hak getire…
Ecnebi cemaatleri cirit atacaktı.
Gazi Paşa Hazretleri yoksul ama onurlu Anadolu halkına güvendi…
Osmanlı’nın omzuna taktığı tüm apoletleri söktü attı, padişah idam fermanı yazdı, şeyhülislam katlini vacip kıldı, umurunda olmadı.
Yoksul ama onurlu Anadolu halkı Gazi Paşa Hazretlerine güvendi…
Çıplak ayak dağları aştı.
Gazi Paşa Hazretleri saltanat ve hilafeti kendi şahsı üzerinden pekala devam ettirebilirdi…
“Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” dedi.
95 yıl geçti…
Her anı fitne, fücur, fesat, düşmanlık, haset, bölücülük, gericilik resmigeçidine sahne oldu Atatürk Cumhuriyeti’nin.
El alemin tek derdi “Atatürk Cumhuriyeti”ni yıkmak…
Atatürk’e sahip çıkmazsak Cumhuriyet de kalmaz.