İnebolu tarih boyunca görece coğrafi şartların imkân sağlamasıyla Kastamonu kıyılarındaki şanslı kentlerden birisi. Diğer yerlerin aksine kara içlerine açılan bir hinterlandının olması, doğal ya da sonradan limanı olmasa da gemilerin açıkta demirlemesine izin veren kıyı şeridi ile geçmişten bugüne ticari yaşam için uygun bir ortam oluşmuş. Antik dönemden itibaren oluşan bu kent kimliği bu ticari yaşamla birleşince bölgenin en gelişmiş yerleşimlerinden birisi durumuna gelmiş. Bu gelişmişlik Osmanlı Devletinin bazı uygulamalarının yansımaları ile 1850’ler itibariyle kendini göstermeye başlamış ve 1940’lı yıllara kadar bir yükseliş trendi yakalamış. Ancak bu tarihlerle birlikte denizcilik ve gemi yapım tekniklerindeki bazı değişimlerin ve çevredeki bazı limanlar yapılırken unutulmuş olması İnebolu’nun son 1,5 asırdır olan parlak günlerinin sonu olmuş.
Ekonomik anlamda eski günlerini yaşamasa da kentin çok kültürlü geçmiş yapısının bugüne ulaşan izlerinin ayakta kalması, deniz-doğa, bibloya benzer kent yapısı, tarımsal kültür çeşitliliği gibi unsurlarla İnebolu’nun gönlünde yatan yeniden şahlanışın temel unsuru turizm gibi duruyor. Bu düşüncede tek olmadığım gibi bu amaca gönül vermiş, gönül verdiği kadar da çoktan bir şeyler yapmaya başlamış birisi de daha var: İş ve kültür insanı İsmail Aziz Karahan.
İsmail Bey, İnebolu 1961 doğumlu bir makine mühendisi. İnebolu’dan 14 yaşında Ankara Fen Lisesi’ni kazanmasıyla çıksa da asla memleketinden kopamayan bir kent aşığı. Çıktığı günden bugüne ata toprağına saygısı ve aşkı ile İnebolu için bir şeyler yapmak için çabalamış. Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim görevliliği yaptıktan bir süre sonra serbest ticarete atılmış ve kendi şirketini kurmuş. İşi gereği dünyanın birçok yerini gezen ve sürekli bir koşuşturmacanın içinde olan İsmail Bey belli bir süre sonra hayatını yavaşlatma kararı almış. Bu kararın alınmasında bazı sağlık sorunları da etkili olmuş ve İnebolu için hayalini kurduğu dünyanın inşasına girişmiş.
- ••
İsmail Bey’in İnebolu için hayallerinden bir tanesi kentin kültürel kimliğinin korunarak olması gereken turizm hareketinin yapılabilmesi. Bunun içinde kentin asli unsurlarından olan konakların yaşatılması, restorasyonu ve doğru işlevlendirilmesi gerektiğini düşünmüş ve bu sayede de pansiyon-butik otellerle turizme katkı sunulabileceğine inanmış. İşte bu yazının da ana konusu olan Gabak Gâvur Konağı’nın ikinci doğuş hikâyesi de bu şekidle başlamış.
Bugün “muhteşem” kelimesi ile bile anlatmanın yetmeyeceği Gabak Gâvur Konak Oteli, İsmail Bey’in küçüklüğünde babaannesinin anlattığı yaşanmışlık hikâyeleri ile masalsı bir yer/konak halini almış. Konak aslında 1900’lü yılların başında İnebolulu bir Rum tarafından yaptırılmış. Mübadeleye kadar buranın sakini aile ile İsmail Bey’in ailesi dostluktan öte bir komşuluk hayatını paylaşmışlar. Hatta İsmail Bey’in babaannesi Tevhide Hanım ile Rum komşularının kızları Resmina Hanım kardeş gibi büyümüşler. Bu hikâyelerle büyüyen İsmail Bey konağa sahip olmayı bir zaman sonra aklına koymuş ve bir dönem sonra konağın satışa çıkmasıyla İsmail Bey’e gün doğmuş.
Gabak Gâvur Konağı, 1938 yılında İsmail Kırksekizoğlu’nun yazdığı ve 1905 İnebolu’sunu anlatan Beyza adlı bir romanda da kendine yer bulmuş. Bire bir gerçeklerin anlatıldığı romana göre, konağın sahibinin erkek oğlu olmuyormuş. Bu nedenle konak sahibi eşine kız çocuk doğumuna yardımcı olduğuna inandıkları için Rum geleneklerinde yer alan “serçe eti” bile yedirmiş. Ancak buna karşın konağın sahibi Yanas isimli şahsın erkek evladı yerine kızı Resmina dünyaya gelmiş. Erkek evlat istemesine karşın bu durumdan memnun olan Yanas, kızının hayatına şans getirdiğini ifade edermiş. Roman satırlarındaki bu ifadelerin gerçekliği Yanas’ın eli ekmek tutmaya başladığında bir meyhanede (Yarbaşı’ndakiBaraşta’nın meyhanesi) çalıştığı, ama kızının doğumuyla önemli bir kereste tüccarı olup gemilere sahip olacak kadar zenginleştiği gibi bilgilerle de teyit edilebiliyor.
Konağın, çocukluk hikâyelerinin etkisiyle de satın alınması İsmail Bey’in hayatında ve o andan sonra yapacakları için tam bir milat olmuş. Çünkü konakla birlikte İnebolu tarih ve kültürünün derinliklerini de merak etmeye başlayan İsmail Bey, kent ile ilgili eski fotoğraf, efemera bilgi, ticari ve denizcilik yaşamına ilişkin dokümanlar toplamaya ve daha fazla bilgi sahibi olmaya başlamış. Bu sonradan gelişen uğraşısında İsmail Bey’in çocukluğunda veteriner hekim olan babasının evlerine düzenli olarak aldığı Akbaba, Hayat ve Tarih dergilerinin ruhunda ve dimağında bıraktığı izler de etkili olmuş.
- ••
İnebolu’ya hep katkıda bulunmak isteyen İsmail Bey, ilçede turizmin özellikle pansiyon-butik turizminin gelişmesi için satın aldığı konağın bir işletmeye dönüşmesini gerçekleştirmiş. Ancak bu dönüşümde bir amaç taşıdığı işletmenin varlığı salt ticari kaygıyı taşımıyor. Konağın dönüşümü, ilçede gelişmesi istenen pansiyon turizmi için bir avangart bir girişim, güdüleyici bir örnek olmak amacını taşıyor. Bu düşünceler içinde tescilli bu konak, 2,5 yıllık bir restorasyon sonunda örnek bir konsepte ve işleyişe kavuşmuş.
Tarihsel kimlik, yaşanmışlıklar ve kültürel benlik konusunda bu kadar hassas olan Karahan Ailesi, konağın satın alımıyla birlikte oldukça titiz, aslına en yakın olabilecek restorasyon işine girişmişler. Binanın yapısının orijinalliği yanında konağın dönüşümde ve tefrişinde kullanılan her bir möble, perde, döşeme gibi birçok detay için de olabildiğince İnebolu’da kullanılmış ya da en azından 1900-1920 aralığında kullanılmış orijinal eşyalarla yapılmış. Hatta eşyaların bazıları yine Rum evlerinde kullanılmış, Rum ustalarca yapılmış durumda. Bu şekliyle Gabak Gâvur Konağı neredeyse her şeyi ile 1900’lü yılların yaşayan bir müze evine dönüşmüş.
Tabii konağın dekorasyonu bunlarla sınırlı değil. İnebolu’nun neredeyse hiç bilinmeyen fotoğrafları, ilçedeki okulların Osmanlı Dönemi şahadetnameleri, Cumhuriyet Dönemi ilk Türkiye haritası, köy okullarının fotoğraf ve öğretmen bilgileri, Küre ocaklarında kullanılan 150 yıllık fenerler gibi bölge kültürünün her noktasını gösteren sanat ve kültür objeleri konağı gezen herkesi bir müze geziyor hissine sevk ediyor. Hatta konağın tefrişinde döneme uygunluk çabası içinde yöre insanların hiçbir emeği unutulmamış. Hem restorasyonda bölgenin yapı, taş ve ahşap ustaları hem de pencereleri kaplayan perdeler bile köylerdeki kadınlara ördürülerek hem zanaatlar devam ettirilmeye çalışılmış hem de ekonomik bir döngü de yaratılmış.
Konak ilk yapıldıktan sonra bir yıl işletmeye açılmış ama pandemi süresince de kapalı kalmış. Ama yine de açık olduğu bu bir yıl içinde profesyonel bir tanıtım olmadan bile oldukça beğenilerek tanınmış. Şimdi ise yeniden açılmak için gün sayıyor.
Konak üç katlı ve bir bahçeye sahip. İnebolu’daki ilk pansiyon-butik otel konseptine sahip mekan aslında dünya turizmindeki kriterlerle çalışıyor. Bahçede yarı açık bir restoran, toplamda 7 oda ve çift kişilik 7 yatak var. Üç odaya ek yatak konulabiliyor ve böylece tekil müşterilere hizmet verdiği gibi küçük grupları da rahatlıkla ağırlayabiliyor. Akşam yemeği yok, ama özellikle yerel ürünlerle zenginleştirilmiş kahvaltısı ile açık olduğu dönemde farklı bir beğeni de kazanmış.
- ••
Son 20 yıldır Kastamonu’da geliştirilmeye ve yerleştirilmeye çalışılan kültürel koruma programlarının somut hali bireysel çabalarla İsmail Bey ve hayata geçirdiği Butik/Pansiyon Otel ile hayata geçmiş durumda. Koruma politikalarında Kastamonu’nun yapısından kaynaklı kimlikli koruma, orijinalin ve dönemin yaşatılması, mahalle, çarşı ve köy bazında gibi uygulamalar uzmanlarca önerilirken, İsmail Bey’in evrensel ve bilimsel dünya görüşü İnebolu aşkı ile birleşerek kendisini bulmuş. Çok kültürlü kimliğin korunması, restorasyonun bilimsel ilkelerine uyarak dönem konseptinin yakalanmış olması, pansiyon otelciliğin dünya kriterlerinin uygulanması ile İnebolu’ya hem bir turizm işletmesi kazandırmış hem de geçmişte yok olmak üzere olan bir yapının aslına uygun bir şekilde geri kazanımı sağlanmış.
Kendi adıma Gabak Gâvur Konağı/Oteli’ni gezerken 120 yıl öncesine gittim. Oteldeki bilgilendirme panoları ve dönem eşyaları ile de o 120 yıl öncesini yaşadım desem abartmış olmam. Bir taraftan da konak/otel mi geziyorum yoksa dönem müzesi mi hatta bir film platosu mu geziyorum karıştırdım. Bu kadar kimlikli koruma, kültür bilinci ve bilimsel yöntemlerin uygulanması aslında olması gerekenin sadece kâğıtta kalmadığı ve somuta geçebileceğinin çok değerli bir göstergesi. Tüm bunları kazandıran İsmail Bey ve Karahan Ailesi’ne de sonsuz bir teşekkür ve takdiri sunmak da boynumuzun borcu.
MURAT KARASALİHOĞLU