Bizim ilçelerimiz içinde merkeze en uzak olanı Cide’dir. Diğer sahil kazalarımızın aksine, denizden tepelere doğru geniş bir yerleşim alanına sahiptir. Bugün doğal güzellikleri itibarıyla herkesin ilgisini çekiyor. Özellikle yaz aylarında çok sayıda turist ilçeyi ziyaret ediyor. Yakınındaki Gideros koyuharika bir doğal liman. Karadeniz kıyılarında böyle bir yer bulmak mümkün değil.
Bugün turizmden ne kadar yararlanıyor bilemem ama genel olarak bakıldığında yoksul bir ilçe Cide. Geçmişte çok daha fakir olduğu bir gerçek. Hele köyleri,adeta yiyecek ekmeğe muhtaç. Ekip biçecek arazi yok denecek kadar az, hayvancılık yapmak zor.
Yıllarca yol sıkıntısı çekmişler. Köy yollarıpatikaydı yakın zamana gelinceye kadar. Bartın ve İnebolu arasındaki yolculuklarda deniz yolu kullanılırdı. Kastamonu-Cide arasındaki yolun durumu çok tartışılmış, hatta şikâyetlere sebep olmuş. Cideliler yol konusunu her zaman gündeme getirmiş ama ne yazık ki sonuç alamamışlar. Valilerden, başmühendisten şikâyetleri var.Âtıf Bey dışında vali gelmemiş ilçeye.
Yol konusu halkta bezginlik meydana getirmiş; bıkmışlar. 1924 yılında Kastamonu Valiliğine bir dilekçe vermişler. Dil biraz ağır, cümleler uzun ama maksat anlaşılıyor:
“Hükûmetin her türlü teklifâtınasemi’nâ ve eta’nâ demek,fahr ü sürûrla göğsünü doldurmuş ve bu uğurda her türlü sefâlete katlanarak altındaki yatağını dahi satıp vermiş ve vermekten çekinmemiş bulunan kazamız halkının,semi’nâ ve eta’nâlâfz-ı celîlini düstur ittihaz edişi, hükûmet reiskârında bulunan zevât-ı âli nezdinde daha ziyâde mazhar-ı himâye olmasını temin etmesi lâzım gelirken, bilakis âdetâ havza-i vilâyet idaresinden de hâriç adına lâyık kılarak,vâli-i esbak Atıf Bey müstesna olmak üzere, valilerimizin bile ‘acaba nasıl bir kazadır’ diye devren olsun görmelerinden hâriç kalmasını intâç ettirmiştir.
Cide,‘bu vatan bizim yurdumuzdur’ diye görülecek olursa, vilâyet kazalarının umumundan pek fazla ümrânamüsâitve hatta vilâyetin yegâne liman yapabileceği bir iskelesi olmaya lâyık ve ormanı ve kömür ve sâire madenleri itibarıyla de fâik bir servet-i tabiiyeyemâlik bir kazadır.
Sevâhil-i tabiiyeden istifade edemeyen ve bu veçhile sefaleti son dereceye gelmiş olan halk, müracaât-ı mütevâliye neticesi râbi’ asır evvel başlanılmış ve tesviye-i türâbiyesi yapılmış olan yolun taş fersiyatına geçen sene ibtidar edilebilmişti. Şose halinde yolun ikmâli, halkın tecrübesine göre bir râbi asra daha ihtiyaç messettireceğini anlamış olmalarıdır. Taş fersiyatı devam etmek üzere, tesviye-i türâbiyesinin araba işleyecek bir hâle ifrâğı ile hiç olmazsa senede sekiz mah istifade temin üzere arada kalmış olan üç saatlik tesviye-i türâbiyeninikmâlini istirham eylemiş ve bu cihetin tasvib-i devletlerinde iktiran etmiş olduğunu gören halk, artık bu kazanın da havza-i vilâyeta’dâdına dâhil olunduğunu görmek şerefine mazhar olduğundan nâşi,ne suretle vecibe-i şükrânı arz etmeyi düşünmekte ve böyle halk gözüyle görücü bir hükûmet memuru da varmış diye secde-i sübhâna kapanmış idi. Bu neş’e ile demgüzar olan halk, tesviyenin güzergâh değiştireceğinden bahisle tatil edilmesi emri gelmiş olduğunu işitince, terakki ve ümran kokusunun bile Cide kazası halkına çok görüldüğü hissini uyandırmaya başlamıştır.
Cide yolunun açılmasını terakki ve ümrandan hissemend olmasını kendisi için bir azâb-ı vicdânî telâkki ettiği mahsus olan sermühendis bey, geçen sene meclis-i umûmî kürsüsünde izhardan bile çekinmemiş ise de,vâli-i vilâyetin darbesine uğrayarak sesini kısmış iken, yine dolanbaşlı bir mecrâ bularak, bu defa da güzergâh bu kadarla meydana çıkıyor.
Güzergâh vardır, bunun tebdiline de lüzum yoktur. Evrakını güzelce tetkik buyursun. Farz-ı muhal olsa bile bu millet, mir-i mumâileyha oturmak için değil vazife yapmak için maaş veriyor. Üç saatlik bir mesafenin güzergâh tayini de işten değildir. Mahalline gelerek vazifesini ifâ etsin, adam oturduğu mahalden kuş bakışı bakmasın.
Açlıktan, sefaletten son derekeye gelmiş, mısır dânesini bulmak şöyle dursun, mısır somağı ile idâme-i hayat eden halkın derdine derman olacak olan tesviye-i türâbiyesinin hemen ikmâliirâdelerine intizar eyleriz, ferman. 23 Teşrîn-i evvel 339.”
Dilekçenin altındaki imzalar: Müdafaa-i Hukuk Reisi Ali Hamza, Cide Belediye Reisi Hasan Tevfik; Hacı Rasim, Meclis-i idare a’zâsı Necip, Meclis-i Belediye a’zâsı Ali; Murat, Hasan Hulûsi; tüccarlardan Hüsnü, Ali Kaptan, Mehmet Remzi, Mehmet Cemal.
————————–
semi’nâ ve eta’nâ: işitmek ve itaat etmek.fahr ü sürûr: övünme ve sevinç.mumâileyh: adı geçen.tesviye-i türâbiyye: toprağın düzenlenmesi.
MUSTAFA ESKİ