- Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkez Kadın Kolları, “Umut Her Yerde” projesi kapsamında “Demokrasi, Adalet ve Barış” ismini verdikleri yolculuklarına Kastamonu’dan başladı. Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde 20 şehri kapsayan yolculukla alakalı olarak CHP’li kadınlar, 10 Aralık 1919’da İlk Türk Kadın Mitingi’ne ev sahipliği yapan Kastamonu’dan bu tura başlamanın mutluluğunu yaşadıklarını ifade etti. Kadın Kolları Genel Başkanı Fatma Köse, bu yolculuğun amacının ülkede yolunda gitmeyen olayları her yerde anlatmak ve gerekli çözüm önerileriyle birlikte halka ulaşmak olduğunu söyledi.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkez Kadın Kolları, “Umut Her Yerde” projesi kapsamında “Demokrasi, Adalet ve Barış” ismini verdikleri yolculuklarına Kastamonu’dan başladı.
Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde 20 şehri kapsayan bir gezi gerçekleştirecek olan CHP’li kadınlar, 10 Aralık 1919’da İlk Türk Kadın Mitingi’ne ev sahipliği yapan Kastamonu’dan bu tura başlamanın mutluluğunu yaşadıklarını ifade etti.
CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Fatma Köse, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgesini kapsayan bir geziyi geçmişte yaptıklarını, şimdi de Karadeniz ve Doğu Anadolu illerini kapsayan yeni bir çalışma gerçekleştirdiklerini söyledi.
Kastamonu’nun bir Cumhuriyet kenti olduğunu ifade eden Fatma Köse, Kastamonu’da gün boyu gerçekleştirdikleri temasların sonunda CHP İl Başkanlığı binasında bir basın toplantısı düzenledi. Köse’ye CHP Kastamonu İl Kadın Kolları Başkanı Hakime Salman da eşlik etti.
Bu yolculuğun amacının ülkede yolunda gitmeyen olayları her yerde anlatmak ve gerekli çözüm önerileriyle birlikte halka ulaşmak olduğunu söyleyen Fatma Köse, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ülkemizde en önemli sorunlardan birisi demokrasi sorunu. Bu sorunu hayatlarımızda hissediyoruz. Otoriter, baskıcı, hukuksuz ve liyakatin önemsenmediği bir ülkede yaşıyoruz. Türkiye, demokrasiden ve uygar dünyadan uzaklaştı. Güçler ayrılığı diye bir şey söz konusu değil. Tamamen tek adam rejimine dayalı bir sistemle yönetilmekteyiz. Medya üzerinde ciddi bir baskı var, yaşamış oldukları zorlukları hissediyoruz. Medyanın tekelleşmesiyle birlikte çokseslilik engellendi. Doğru-dürüst medyanın yerini trol kültürü aldı. Trol kültürünün yönetmeye çalıştığı bir ülkeyle karşı karşıyayız. TBMM’nin, parlamentonun geçerliliği yok. Parlamentoda ülke ve il sorunlarını dile getiren vekillerin muhatabı yok çünkü bakanların olmadığı bir parlamentoda ne kadar ülke sorunlarını dile getirebilirsiniz? Yargı tarafsız değil. Düşünce ve ifade özgürlüğü ülkemizde kalmadı. Bunun için çözüm var. Güçler ayrılığı ilkesi yeniden getirilmeli. Yasama erki üzerindeki vesayet kaldırılmalı. Halkın egemenliği yeniden tesis edilmeli. Konuşabilir bir Türkiye olması için halkın egemenliği tesis edilmeli. Konuşamayan bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Medyanın tekelleşmesine karşı yasal düzenlemeler ivedilikle yapılmalı. Basın özgürlüğü ve yurttaşların bilgi edinme hakkı önündeki engeller kaldırılmalı. Liyakat ve ehliyet, devlet kurumlarının temel ilkesi olmalı ki herkes özgürce düşüncesini söyleyebilsin. Partizanlık ve itaat kültürü devlet yönetimde ve kurumların işleyişinde etkisiz hale getirilmeli”
“ÜRETEMEYEN BİR TÜRKİYE VAR”
“Diğer bir sorunumuz ekonomi. Üretemeyen bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Samanı bile ithal eden bir ülke haline geldik. Enflasyon, dünya ortalamasının 5 katından daha fazla. Enflasyon büyüyerek devam ediyor. Elektriğe gelen zammı biliyorsunuz, son iyi ay içerisinde elektriğe yüzde 70 ortalama zam geldi. Bu ülkede bu insanlar nasıl yaşayacak, nasıl geçinecek? Türkiye’nin dış borç stoku 450 milyar doları aştı. Ekonomik adaletsizlik ve eşitsizlikler her geçen gün derinleşmekte. Toplumun en zengin kesimi, en yoksul kesiminin gelirinin 24 katını elde ediyor. Dolayısıyla ülkede en üsttekiler ve en alttakiler diye ayrım var. Yaklaşık 16 milyon yurttaşımız yoksulluk sınırının altında bir gelire sahip. Halkımız borç yükü, işsizlik ve hayat pahalılığı ile mücadele etmek zorunda bırakıldı. 80 milyon yurttaşımız bugün işsizlik sınırında. Önemli bir kısmı ise iş bulacağına dair umudunu kaybetmiş durumda. Umudu olmayan bir ülkede nasıl yaşayabiliriz? Her 5 gencimizden birisi işsiz. Yaklaşık 9 buçuk milyon kişi kayıt dışı çalışmakta. Çözüm var, uygulanabilirse. Teknoloji kullanımını arttıran, rekabetçi ve yüksek katma değer üreten ekonomiye bu ülkenin ihtiyacı var. Rant ekonomisi yerine büyüme ve gelir adaleti programı ivedilikle uygulanmalı. Ekonomi politikalarımızın orta ve uzun vadede 5 temel amacı vardır: Katma değeri fazla mal ve hizmet üretiminde uzmanlaşmak, iş gücünün niteliğini yükseltmek, ücretler genel seviyesini arttırmak, işletme ekonomisini dönüştürmek, bölgesel eşitsizliği gidermek, tüm yoksulları aile sigortası altına almak.”
“TUTARSIZ BİR DIŞ POLİTİKA VAR”
“Bir diğer sorun dış politika. Tutarsız, öngörüsüz, hayalperest bir dış politika anlayışıyla bu ülke nereye varabilir? Bizim ne işimiz var Suriye’de, ne için bu savaşın içindeyiz? Bir ülke savunmasında değiliz ya da topraklarımıza bir toprak katma peşinde de değiliz. Türkiye’nin itibarı komşuların nezdinde güçlü, yapıcı ve sorunlara çözüm üretebilen bir ortak olarak azaldı. Türkiye tarafsızlığını, inanılırlığını ve güvenirliliğini kaybetti. Bu yüzden uluslararası etkili bir aktör olma özelliğini bu ülke kaybetti. İktidarın kavgacı diplomasisi ülkemizi AB’ye üyelik hedefinden uzaklaştırdı. Hayal haline geldi. NATO’dan Ortadoğu’ya, Rusya’dan Balkanlar’a kadar neredeyse tüm uluslararası ilişkilerde halkımıza ağır bedeller ödetilmeye başlandı. Biz yurtta barış dünyada barış ilkesini benimseyerek yolumuza devam etmek istiyoruz. Bugün barışı bile konuşmak suç haline geldi. Özellikle biz kadınlar böyle bir ülkede yaşamak istemiyoruz. Demokrasinin, adaletin tesis edildiği eşitlikçi bir ülkede yaşamak istiyoruz. Kadınlar bu ülkede özgür yaşamak istiyor. Çözüm güvenilir ve işbirliği yapılabilir bir ülke konumuna Türkiye’nin gelmesi gerekiyor. Uluslararası hukuka saygılı bir politika izlenmesi gerekiyor. Türkiye sadece bölgesinde değil küresel meselelerin çözümüne yönelik anlayışlarda da görüşlerine ihtiyaç duyulan, danışılan bir ülke haline gelmesi bekleniyor. Türkiye Suriye’deki çözüm konusunda da öncü roller üstlenmesi gerekiyor.”
“EĞİTİM TAMAMEN NİTELİKSİZLEŞTİ”
“İş garantili, parasız, nitelikli bir eğitim istiyoruz. Bugün üniversite mezunları, birkaç üniversite bitiren insanlar işsiz. Bu ülke bu şekilde yönetilmeye layık mı, niye okudular o zaman? Eğer iş garantili bir üniversite kurmuyorsanız o zaman üniversite açmayacaksınız. Bu çocuklar işi olsun diye okumak istiyor iş olsun diye değil. Nitelikli eğitim alan öğrenci sayısı o kadar az ki. Devlet üniversitelerinde eğitim tamamen niteliksizleşti. Ekonomik sıkıntı yaşayan aileler, çocuklarını tarikat yurtlarına göndermek zorunda kaldı. Okutamayan bir aileyi düşünün, onların yaşadığı dramı düşünelim. Eğitim Fakülteleri tercih edilmeyenler haline geldi. Yeterli eğitimi almayan öğretmenler çoğaldı. Üniversitelerdeki özgür düşünce ortamları daraltıldı. Bilimsel eğitim yapması gereken üniversiteler tamamen bilimden uzaklaştı. Bilimsel eğitim alan çocuklar da yurt dışına yol almaya başladı. Nitelikli akademisyenler yurt dışında iş aramaya başladı. Demokrasi eksikliği niteliksiz eğitime ve beyin göçüne sebep oldu. Çözüm var. Herkes için parasız ve nitelikli eğitimden hareketle bir yıl okul öncesi, 8 yıl ilköğretim ve 4 yıl ortaöğretimden oluşan 1+8+4 modeliyle eğitimin sisteminin yapılandırılması gerekiyor. Zorunlu eğitimin 9 yılı kesintisiz temel olmak üzere 13 yıla çıkarılması gerekiyor. Mesleki eğitim kurslarıyla birlikte bu okulların yaygınlaştırılması gerekiyor. Nitelikli ve becerikli iş gücünün yetiştirilmesi için istihdam edilmesi mümkün hale gelmesi gerekiyor. Öğrencilerin olduğu kadar öğretmenlerin de eğitimleri de çağa uygun hale getirilmeli ve öğretmenlik mesleğinin hak ettiği itibara kavuşturulması gerekiyor.”
“TOPLUMSAL AYRIŞMA DERİNLEŞİYOR”
“Bir diğer sorun toplumsal barış, kardeşlik ve birlikte yaşama kültürü. Tek adam rejimi iktidarda kalmak amacıyla toplumdaki ayrışmayı derinleştirmekte. Ayrışmış bir ülkeyle karşı karşıyayız. İktidarı kaybetme korkusuyla etnik, dinsel, mezhepsel ve yaşam tarzına dayalı bir kutuplaşma siyaseti izlendiğini görüyoruz. Kimliklere dayalı siyaset toplumumuzun bir arada yaşama kültürüne zarar vermektedir. Bunların sonuçlarını da görüyoruz. İktidar ülkemizde toplumsal ön yargıları derinleştirmekte ve toplumun kutuplaştırılmasından medet ummaktadır. Mevcut iktidar ülkeyi, milleti, yurttaşları değil bireysel çıkarları esas alan; iktidarı korumayı temel hedef haline getiren siyaset anlayışına kurban etmiştir. Yurttaşlarımız arasındaki kardeşlik bağının güçlendirilmesi için, parlamento eliyle şekillendirilecek geniş bir toplumsal mutabakatın sağlanması gerekmektedir.”
“KADIN CİNAYETLERİ”
“Bir diğer sorun kadın cinayetleri. Özellikle son 17 yıldır artarak devam eden kadın cinayetlerine şahit oluyoruz. Sadece 2011 yılında bir düşüş olduğu gözlemleniyor bunun sebebi 2011 yılında bizim de Türkiye olarak ilk imzacısı olduğumuz İstanbul Sözleşmesi’nin ülkemizde uygulanması. 2011 yılından sonra mevcut yasaların uygulanmayışı, caydırıcı yasaların uygulanmayışı iyi hal indirimleri kadın cinayetlerinin artmasına ve önünün açılmasına olanak sağladı. Aslında mücadelemizin bir boyutu da bu yönde. Kadın cinayetlerini önlemek için kadını koruyan yasanın tartışılması bile, kadın cinayetlerinin önünü açmıştır. Dilimiz döndüğünce hem bu sorunları ülkenin her yerinde anlatmak zorundayız. Kadın cinayetlerine dur demek için de yollardayız.”