Pek severiz çevremizin geniş olmasını. Bir işimiz düşünce halledecek dostların olması güzel bir şey tabii ki. Eş, dost, hısım, akrabanın işi düşünce bir telefonla (genellikle zaten kendi halinde olacak iş için) birini aramak çok hava sağlar bizim memlekette.
Çevresi geniş adam olmak makbuldür yani. Çevresi geniş insanları sevmesek bile aramızı da iyi tutmayı ihmal etmeyiz. Neme lazım belki işimiz falan düşer arayabilelim değil mi?
Peki, asıl çevremiz,yani dünyamız ile aramız nasıl? Dünya ile aramızı iyi tutuyor muyuz? Hiç işimiz düşmez mi koca dünyaya? Sorguluyor muyuz?
İnsanoğlu olarak yaradılış gereği bir tüketici olmak zorundayız. 4,5 milyar yıllık dünyanın sadece son on bin yılında varız, ama tüm dünyanın; hayvan, bitki, tabiat, maden, deniz, kara, hava neyi varsa bizim tüketimimize yetişemiyor.
İnsan olarak büyük bir ailenin şımarık ve yılışık son çocuğundan farksızız. Hem her dediğimiz oluyor hem de mutsuzuz ve daha fazlasını istiyoruz.
Toprak ana, tabiat ana dediğimiz yaşam alanımız artık bize ciddi ihtarlar vermeye başladı. Havalardaki ani değişiklikler, dolu, sel, anormal yağışlar, küresel ısınma, yok olan hayvan ve bitki türleri tamamen bizim aşırı ve kontrolsüz tüketim sonucumuz.
Sadece sofrada geçen beslenme maceramız bile tam bir tüketim çılgınlığı. Örneğin su tüketimimizi incelersek;
1 kilogram sığır etinin soframıza gelmesi için en az 15 bin litre su harcanıyor, bir fincan kahve için 140 litre su, bir kilo çay için 9 bin litre su gerekli. Alkollü içeceklerde de durum farklı değil şarabın bir bardağı 110 litre, bira 148 litre su ile imal ediliyor.
Besinlerin bizim mutfağımıza gelinceye kada ki maliyeti bu sadece. Biz daha sofraya oturup istediğimizi yiyip, istemediğimizi atıp israfa başlamadık bile.
Beslendik, karnımız doydu. Bitti mi peki? Hayır. Daha bunun bulaşık makinası var, çamaşır makinası var, yıkanacağız ve arabamızı da yıkayacağız.
Birimizin karnımızı doyurmak veya günlük ihtiyacını karşılamak için dünyada harcanan su miktarını birde milyarlar ile çarpın insanoğlunun dünyaya olan yükü ortaya çıkıyor.
Peki, yok mu yapabileceğimiz bir şey? Elbette var; ısrafı önlemek.
Bizim bitirmediğimiz tabaktaki artıklar için dünyada harcanan suyun yanında, ömrü boyunca o yemeği yiyemeyen, açık olmuş diye döktüğümüz çayı, koyu olmuş diye attığımız bir bardak kahveyi içmeden ömrünü tamamlayan milyarlarca insan var.
Çevreye verdiğimiz tahribat için tabiat ana artık ciddi ikazlarını yapıyor. Bu doğal afetler aslında bir annenin yaramaz çocuğunun kulağını çekmesi belki de.
Artık bizde yaşlı tabiat anamıza sahip çıkıp onu korumak ve kollamak zorundayız. Yoksa Allah korusun bir evlatlıktan reddederse, ne gidecek yetimhane ne de kalacak sokak bulabiliriz.
FEZA TİRYAKİ