Tanıyor muyuz kendisini? Tanımıyoruz tabii ki. Adını duyduk mu daha önce? Hayır. Neden? Çünkü kendisi bir dizi oyuncusu veya saçma sapan çarpık ilişkiler üzerine program yapan biri değil.
Kendisi bir bilim insanı…Yani bizim ilgi alanımızda değil kendisi.
4 Mayıs 1985 doğumlu.5 yaşındayken babasının hediye ettiği Marie Curie ile ilgili bir kitap okumayla fiziğe karşı ilgisi oluştu, büyüdüğünde de Marie Curie ve eşi Pierre Curie’nin keşfi “piezoelektrik”ten ilhamla aletler üretti. Ankara’da Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği’nden 2007yılında mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini 2009 yılında İstanbul’da Sabancı Üniversitesinde tam burslu olarak Malzeme Bilimi ve Mühendisliği programındaki bitirdi.
Yurtiçindeki eğitim sürecini,2009 yılında Fulbright bursu kazanarak (UIUC)’da ABD’de Illinois’te bir devlet üniversitesi olan University of Illinois at Urbana-Champaign’de Malzeme Bilimi ve Mühendisliği bölümünde doktora eğitimi ile yurtdışına taşıdı.
Fizik, elektronik, kimya, malzeme, mekanik ve tıp alanlarının kapsamına giren esnek ve katlanabilir, vücut içine ve deri üstüne yapıştırılabilir/giyilebilir elektronik aletler üzerinde çalışmalar yaptı.
Dağdeviren, Türkiye’nin bilim dünyasındaki genç yeteneklerinden biridir. Dünyanın en iyi üniversitelerinden ikisinde birden (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) ve Harvard Üniversitesi)aynı anda proje yürütme ayrıcalığına sahip.
Farklı disiplinleri buluşturan icatlarıyla daha 30 yaşına gelmeden medikal teknoloji alanında dünyada önemli bir isim olarak gösterilmeye başlandı.
Piezoelektrik aletleri kullanarak kalbin üzerine yapıştırılabilen ve kalbin atış enerjisini elektrik enerjisine dönüştürebilen giyilebilir bir kalp pili icat etti, ardından da cilt kanserini teşhis eden cihaz üretti.
12 makalesi, 2 patenti ve 25’in üstünde ulusal ve uluslararası ödülü bulunmaktadır.
Ve henüz daha 36 yaşında.
Gördünüz gibi kendisi tanınmaya, takdire, alkışa değer birisi değil! Onun için haberimiz yok kendisinden.
Peki, böyle güzel bir insan neden güzel ülkemin güzel üniversitelerinde çalışmıyor? Neden kaptırıyoruz böyle beyinleri diğer ülkelere? Neden böyle bir Türk bilim insanının bir Türk üniversitesinde çalışma imkânını sağlayamıyoruz?
Prof. Dr. Aziz Sancar Nobel ödülünü neden bir Türk üniversitesinde değil de Amerika’da aldı?
Prof. Dr. Uğur Şahin ve Özlem Türeci,Korona aşısını neden Almanya’da buldu? Ve biz şimdi hemşeri ayağına aşı kopartma derdindeyiz.
Böyle giderse yarında Canan Dağdeviren’den torpil bekleriz icatları için.
Demek ki Türk üniversitelerine böyle Türk bilim adamları giremiyorlar.
O zaman bize de bu gariban! bilim insanları için pozitif ayrımcılık yapıp her üniversitede ‘gurbetçi kontenjanı’ oluşturmak düşer artık.
El memleketinde sürünmesinler garibanlar! Kendi ülkelerinde iş bulabilsinler.
Feza TİRYAKİ