Durup nefeslenemiyorduk bile…
Hayatın koştur koştur akışına öylesine kaptırmıştık ki kendimizi…
Hani…
Gülten Akın,“İlkyaz” adlı şiirinde;
“Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya” diyordu ya…
Nasıl da bizi anlatıyordu…
“Koronavirüs” benzeri salgın hastalıklar, ancak üç beş fantastik filmin senaryosundan ibaretti…
O günlerde…
8 Mayıs 2019 tarihinde, “Teknolojik gelişme insanlığın
tüm sorunlarını çözecek mi?” başlıklı bir yazı kaleme almış ve şunları dile getirmiştik:
“Teknolojik değişim ve gelişim baş döndürüyor…
Tarımdan sanayiye, üretimden tüketime her şey hızla farklılaşıyor…
Sıradan insanın hayatı tıpkı pusulasız bir gemi misali…
Ne tarafa bakmalı?
Hangi yöne gitmeli?”
•••
O yazıda neleri dile getirmişiz, biraz bakalım:
“Biz…Tarımdaki sorunlarımızı nasıl çözeriz?
Sanayimizi yüksek katma değerli ürünlerle nasıl buluştururuz?
İhracatımızı artırarak nasıl dış ticaret fazlası verir hale geliriz, gibi sorulara cevap ararken, yarının dünyası bambaşka kavramlarla şekilleniyor…
Meselâ:
Endüstri 4.0… Yapay zekâ… Nesnelerin interneti…
İnsanla yapay zekânın ortak yaşamı!
Biyoteknoloji… Nanoteknoloji…
Henüz, üretimin otomasyonunu daha yüksek bir düzeye taşıyan elektronik ve bilgi teknolojilerinin kullanımını ifade eden Endüstri 3.0’ın gereklerini bile tam anlamıyla yerine getirememişken karşı karşıya kaldığımız realite bu.
•••
Peki…
Dünya bu noktaya nasıl geldi?
İnsan evlâdının karakaşına, kara gözüne hayranlıktan değil!
1980’lerden itibaren büyük bir ivme kazanan ‘küreselleşme’yle, üretim, başta Çin olmak üzere emeğin ucuz olduğu, vergi avantajlarıyla cazip kılınan Uzakdoğu ülkelerine yönlendirildi…
Başlangıçta ‘keyifli’olan süreç, ‘ucuz emeği tepe tepe kullanılan ülkeler’in kendi markalarıyla yüksek katma değerli ürünler üreterek ‘efendiler’e kafa tutmaya başlamasıyla ‘tatsızlaştı!’
Doğu’nun Batı’yı sollamaya başladığını ilk fark eden Alman Hükümeti, 2011 Hannover Fuarı’nda, Endüstri 4.0 kavramını gündeme getirdi.
Yani…
Üretimde dijitalleşmenin zirveye çıkarılması…
İnsan emeğine bağımlılığın minimuma indirilmesi…
Bu yolla hata oranlarının sıfırlanması ve hız kazanılması…
Yani…
Olabildiğince insansız üretim…”
•••
Bu bilgilerin ardından…
Bazı veriler de ekleyerek şu soruları sormuşuz:
“Böylesi bir tablo karşısında ‘teknoloji geliştikçe insanlığın sorunları da çözülecek’ iyimserliğini korumak ne kadar mümkün?
Hele…
Dünyanın pek çok yerinde günden güne kabul edilemez noktaya doğru yol alan gelir dağılımındaki vahşi eşitsizliği…
Toplumsal sorunlara ilişkin söz hakkı eşitsizliğini de düşününce!
Düşünmemiz gereken önemli sorular var:
■ Teknolojik gelişmelerin seyrini etkileyebilme gücünü elinde bulunduran ‘teknolojinin efendileri’ acaba nasıl bir gelecek ‘tasarlıyor?’
■ Teknolojik gelişim bu işleyiş biçimiyle yeryüzündeki geniş toplum yığınlarının mutluluğunu sağlayabilir mi?”
•••
ALGORİTMİK GÖZETİM…
Koronavirüs salgınıyla bu soruların önemi daha da arttı.
Artık çok daha özenli değerlendirmeler yapmak durumundayız.
O nedenle geleceğe yine kavramsal bir çerçeveden bakmaya devam edelim:
Yapay zekâ dendiğinde…
Bir bilgisayarın veya bilgisayar kontrolündeki bir robotun zeki canlılara benzer bir şekilde iş yapabilme kabiliyetini…
Nesnelerin interneti dendiğinde ise internete bağlı olan cihazların birbirleriyle iletişimini anlıyoruz.
Bu tanımların üzerine…
Bunları mümkün kılan…
Matematik ve bilgisayar teknolojilerinde, “Bir işi yapmak üzere tanımlanan, bir başlangıç durumundan başlayıp, açıkça belirlenmiş bir son ile tamamlanan sonlu işlemler kümesi” anlamındaki algoritmayı da eklediğimizde…
Ve 2020 sonu itibariyle…
50 milyardan fazla cihazın internete bağlı olacağını…
“Her şey”in “nesnelerin interneti”ne dönüşeceğini dikkate aldığımızda…
Algoritmanın hayatımızda ne denli belirleyici olacağı apaçık ortaya çıkıyor…
Akıllı telefonlarla konuşurken, yolda yürürken…
Akıllı telefonların bulunduğu ortamlarda sohbet ederken…
Film ya da dizi izlerken…
Sosyal medyada gezinir, paylaşımlarda bulunurken…
Google’da arama yaparken…
Navigasyonla seyahatin keyfini sürerken…
Eğitimden alışverişe…
Sağlıktan sigortaya pek çok hizmetten yararlanırken, insanın her saniyesinin “gönüllü bir algoritmik gözetim”in altında geçeceğini görebilmek için kâhin olmaya gerek yok…
Üstelik…
İşsizlikle boğuşan milyonlar, geçmişte yaşanan büyük dönüşümlerin aksine yeni şartlara uyum açısından fazla bir imkâna sahip görünmezken…
Dijitalleşen dünyada milyonlarca insan her an işini kaybetme endişesiyle mesai sarf ederken…
Bazı meslekler yok olup bazılarının tanımı ve nitelikleri farklılaşırken…
Sorunu tüm boyutlarıyla kavrayabilmek için önce ezberlerimizi bozmamız gerekiyor.
Bu gelişmeler, bütün sosyoekonomik ve sosyokültürel kısıtlanmışlığına rağmen, tırnak içinde kullanımıyla da olsa “kendi iradesi” ile karar verebilme yeteneğine sahip “özgür insan”ın sonunu hazırlıyor!
•••
TÜKETİYORUM ÖYLEYSE VARIM!
Geleceğe ilişkin değerlendirmeler yaparken…
Umut adına, kendimize şunu sormayı da ihmal etmeyelim:
Aşırı düzeyde marka bağımlısı haline getirilmiş…
Varlığını ancak, “tüketiyorum öyleyse varım” şeklinde “idrak edebilen…”
Google, Facebook, Twitter, Whatsapp ya da bunlara benzeyen dijital ortamlarda “at koşturmayı” sanki “babasının malı”nı kullanıyormuş rahatlığıyla kabullenmiş olan kitlelerin, korona öncesinde ne kadar “şans”ı kalmıştı ki zaten?
•••
İnsanlık, tarihi boyunca çok sayıda pandemiyle boğuşmuş…
Ve büyük bedeller ödese de hepsini geride bırakmayı başarmış.
Yine başaracak…
“Koronavirüs”ü de aşacak.
Ama,dünya her pandemi sonrasında köklü değişimlere de uğramış…
Bunu bilerek farklı pencerelerden bakmaya çalışmakta yarar var.
Yaşanan zorluklarla boğuşmanın yarattığı tüm travmalara rağmen koronadan “ders çıkaracağımızı” varsaymak…
Top yekûn bir özeleştiri süzgecinden geçeceğimizi ummak çok aşırı bir iyimserlik!
Malûm…
Eskilerin dediği gibi, “hafıza-i beşer nisyan ile malûldür.”
Yani, insan unutur!
Tarihsel akış tersine çevrilemeyeceğine…
Özellikle biyoteknoloji ve bilişim teknolojilerinde kat edilen mesafe yok sayılamayacağına göre…
Korona öncesinde “beliren alâmetler” geleceğe fazlasıyla ışık tutuyor!
Doğayı, toplumu ve insanı, dizginlenemeyen bir kâr hırsıyla hoyratça tüketen günümüzün “vahşi”liğini aşabilmek kolay iş mi?
•••
AÇIKLAMAYAN AÇIKLAMALAR…
Gelinen teknolojik seviye itibarı ile…
“Korona sonrası”nda sermaye ve güç, “teknolojinin efendileri”nin elinde dahada yoğun olarak birikebilir…
Büyük kitleler “bulunan bir aşı karşılığında” kazanımlarından sessiz sedasız feragat edebilir…
Yaşanan gelişmelere bakıldığında…
Tarımdan turizme…
Sanayiden ticarete…
Eğitimden sağlığa…
Gündelik hayat tarzlarından yönetim biçimlerine dek bir dizi büyük dönüşümün kapısının aralanacağı görünüyor…
Ruhumuza iyi gelen,ama “açıklamayan açıklamalar”a itibar etmek yerine, gerçeği objektif olarak kavramaya odaklanmak en tutarlı yol.
•••
Olanı biteni anlamaya çabalarken…
Kastamonu’nun yarınlarını da, bu perspektiften yorumlamaya çalışsak iyi olacak!
Geçmişe takılıp kalmanın bi faydası yok!
•••
Özetlersek…
İşimiz bu kez sahiden çok zor.
“Hayatî” bir sorun kucağımızda…
Shakespeare‘in Hamlet’e söylettiği o ünlü tiradı hatırlayalım:
“Olmak ya da olmamak…
Bütün mesele bu!”
Mehmet Yücel