Araç Kavacık köyü Şeyhoğlu sülalesinden babam Remzi Tan’ın babası, Molla Halim ve Kâmile’den olma 1301 (1885) doğumlu Süleyman Efendi ile kardeşi 1899 doğumlu Kur.Bnb. Yusuf Ziya Şekol’un başına gelenler; mizahi bir roman konusu olduğu kadar Türk bürokrasisinin nasıl işlediğine, devletin adalet terazisinin de nasıl eksik tarttığına dair tipik bir örnek sergiliyor. Kastamonu gazetemizde iki olayı da ayrıntılı biçimde yazmıştık. Bu hafta bir gelişme daha oldu ve iki kardeşin talihsizlikleri sona erdi mi? Bir nebze evet ama ağırlıklı olarak hayır! Önce iki olayı çok kısa özetleyelim.
- Şeyhoğlu Süleyman Efendi Olayı:
İstiklal Savaşı sırasında Sakarya Meydan Savaşı’ndan sonra ilan edilen seferberlik çerçevesinde 36 yaşındayken atıyla birlikte tekrar silah altına davet edilmiş, süvari eri olarak Büyük Taarruz’a katılmış, yaralanmış 3 Aralık 1922 tarihinde 12 Numaralı Seyyar Hastane’de şehitlik mertebesine erişmiştir. Gelin görün ki, 2016 yılına kadar dedemin şehit olduğu bilinmemiştir. Babam Remzi Tan’ın her hükûmet değiştiğinde yenilediği dilekçesine; “Ankara’ya kadar geldiği belli. Sonrası meçhul.” cevabı verilmiştir. Korg. Sezai Bostancı’nın MSB Müsteşarlığı yaptığı dönemde müracaatım üzerine, Paşa’nın arşivde yerini bile tarif ettiği şehit defterleri üzerinde yapılan incelemede gerçek ortaya çıkmış, dedemin şehitlik belgesi, istiklal madalyası Mart 2016 ayında ağabeyim Özdemir Tan’a teslim edilmiştir. Bu konudaki yazımız Kastamonu gazetesinde 7 Nisan 2016 tarihinde yayımlanmıştır.
- Şeyhoğlu Kur.Bnb. Yusuf Ziya Şekol Olayı:
Dedem Süleyman Efendi’nin kardeşi Yusuf Ziya, İstanbul Maltepe Küçük Zabit Mektebinde okuyup (1914-1916) asteğmen rütbesiyle Osmanlı Ordusunda görev alıp I. Dünya Savaşı’na katılır. İstiklal Savaşı’nda TBMM Ordusuna geçer. 2. İnönü Muharebesi ve Sakarya Meydan Savaşı’na katılır. 1927 yılnda hizmetleri İstiklal Madalyası ile ödüllendirilir. 1927-30 yılları arasında İstanbul’da Harp Akademisinde kurmaylık eğitimini tamamlayıp Kur. Yüzbaşılığa terfi eder. 30 Ağustos 1934’te Kur.Bnb. olur. Sivas’ta 12. Tümen 34. Alay 1. Tabur Komutanı iken taburunun 1 Ağustos 1938 tarihindeki bomba talimi sırasında, attığı bombanın erken infilakı sonucu ağır yaralanır. Kaldığı Sivas Memleket Hastanesinde 9 Ağustos 1938 tarihinde hayata veda eder. O tarihteki kanunlara göre, ölümü dosyasına “kazaen ölüm” olarak işlenir. Tümen Komutanlığı Kabakyazı Kışlası mezarlığında onun için bir anıtmezar yaptırır. Bu mezarı babam Remzi Tan Tokat’ta polis iken (1940-1943) ziyaret edip yazımızdaki fotoğrafı çektirir.
Nisan 2018 ayında Sivas Valiliği – Cumhuriyet Üniversitesi Rektörlüğü işbirliğiyle düzenlenen Ahmet Kutsi Tecer Sempozyumu dolayısıyla gittiğimiz Sivas’ta büyük amcamızın mezarını ziyaret edip fatiha okumak istediğimizde gördük ki, kışlanın yerinde yeller esiyor. 50’li yıllarda taşınmış. Mezarlar dağ başında bırakılmış. Taşları kaybolmuş. Jandarma alanda inceleme yaptı, mezar yeri belirleyemedi. Sivas’ta iken Valiliğe müracaatımızı yaptık. Mezarın araştırılması için. Sonuç alamayınca MSB’ye oradan da sonuç alamayınca CİMER’e… Hep aynı cevap. Babama verilen gibi. “Kayıtlarımızda böyle bir mezar görülmemektedir.” Son çare olarak kanunî bir kuruluş olan Kamu Denetçiliği Kurumuna başvurduk. Bizi haklı buldu kurul. Sembolik bir mezarın ihdasına karar verdi. Gereği için MSB ve İçişleri Bakanlığını görevlendirdi. İçişleri Bakanlığınca Sivas Valiliğine gereğinin yapılmasına dair yazı yazıldıktan sonra koronavirüs salgını patlak verdi. Kontrollü sosyal hayata geçilip yeni normal çalışmaları başlayınca Kamu Denetçiliği Kurumu kararı gereği mezar taşı Şehitlikte Sivas Büyükşehir Belediyesince yaptırıldı. Kanuna göre İstiklal Madalyası sahipleri şehitliğe gömülebiliyor. İki yılı aşkın mücadelenin sonunda seviniyor muyuz? Hayır. Bugünkü kanunlara göre “şehit” Kur. Bnb. rütbesindeki bir subayın, İstiklal Savaşı kahramanının mezarının başına bunlar mı gelmeliydi? MSB’deki meslektaşları yazılarımıza bu derece ilgisiz kalıp bizi iki defa CİMER’e sonra da Kamu Denetçiliği Kurumunun kapısını çalmaya mecbur mu bırakmalıydı? Yine de, son görevi yerine getiren kamu görevlilerine ailecek teşekkürlerimizi sunarız.
Bugünkü kanunlara göre vatan görevi sırasında ölen bütün rütbeli, rütbesiz askerler, terör mücadelesinde görevli korucular, silahlı çatışmalarda ölen siviller, bazı maden işçileri şehit sayılıyor. Yerden göğe kadar hakları var. Peki, Kur.Bnb. Yusuf Ziya Şekol’un suçu ne? Cumhuriyet döneminde orduda görev almak, bomba talimi sırasında ağır yaralanıp ölmek vatan hizmeti değil mi? Vicdanlı bir belediye görevlisi taşına “şehit” yazdırmış, kanunen şehit sayılmadığı hâlde. Sağ olsun ama dosyasında yazmadıkça kıymeti yok.
Sayın Hakkı Köylü, Sayın Metin Çelik, Sayın Hasan Baltacı! Değerli Vekillerimiz!
Hükümetlerin ayrı şehitlik, gazilik kriterleri olmamalı. Dinimize göre, vatan için ölenlerin şehit olduğu ve cennete gittikleri kabul edilmiştir. Bu inanç büyük bir vebal ve günahı hatırlatmaktadır. Cennet kapısını Kur.Bnb. Yusuf Ziya Şekol’a kapamaya kimin hakkı, yetkisi var? Lütfen bu adaletsizliği düzeltmeye çaba sarf ediniz. Devletten 1 kuruş para çıkmayacak. Sadece Allah’ın tanıdığı şehitlik mertebesine kanunen de kavuşacaklar. “Çıkan kanunlar geriye işlemez.” ama geride kalanlar için pekâlâ ayrı kanun çıkarılır. “Yassıada Kararlarının Kaldırılması” gibi.
Bu vesileyle Türk tarihi boyunca şehit olmuş bütün aziz şehitlerimizi saygıyla rahmetle anıyoruz…
NAİL TAN