Bir tatil sezonunu daha idrak ediyoruz milletçe, cüzdanında bıçak kemiğe dayansa da huyundan vazgeçmiyor deniz turizmini amentü edinmiş vatandaş, gözünün kestiği akçe miktarınca ama yakına ama uzağa muhakkak postu seriyor…
O ayak illa iyotlu suya girecek.
Beynin yıllık bir iyot gereksinimi olsa gerek, bazı bünyelerde yiyecek vasıtasıyla giderilmeyen iyot ihtiyacı yaz ayları geldiğinde fena depreşiyor, vücudu boylu boyunca deniz suyuna batırmak anca iflah ediyor besbelli…
Tuz basınca iyileşen yara cinsi bu.
Kolayı var bir bakıma, iyotlu sofra tuzuyla küvette deniz ambiyansı yaratarak beyni kandırmak çok mu zor, kolayı seçiyor Adem…
Haneyi kaplumbağa misali sırtlanıp yola revan oluyor.
Deniz beldelerinde enflasyonun enflasyona tur bindirmesini, etiketlerin katbekat katlamasını, tutturabildiğine fiyatı hiç dert etmiyor…
İlkbahar sonunda gark olduğu idrak bozukluğu tatil sonuna kadar sürüyor.
Anlatsan da işitmiyor, şarkısı bile var son bir uyarı namına, “Yaz tatili paranın katili”, tınlayan kim…
Geçici sağır olup çıkıyor.
Uyuşturucu etkisini de es geçmemek lazım iyot eksikliğinin…
Borçlandıkça mutlu oluyor paşam, sevimli sevimli gülümsüyor, “bir daha bir daha” diyor.
Varlık felsefesi ile matematiği harman ediveren bir düşünür kesiliyor bir anda…
“Dünyaya bir daha kaç kere geleceğiz?” sorusunu soruyor, dört işleme gerek kalmadan “sıfır” sonucuna ulaşması zaman almıyor, elde kalan bakiyeye tur attırmanın peşine düşüyor.
İkna olmak istedikten sonra arazi alabildiğince uçsuz bucaksız, vücudundaki serotonin eksiğini dile dolaması yeterli, melatonin eksiğini de ekledi mi dilekçeye tamam…
Deniz havasının mutluluk hormonu ürettiğini bulan bilim insanları siz yok musunuz siz?
Çikolata da aynı işi görmüyor mu?…
Gözü görmüyor.
Ölüp bitecek nerdeyse…
Tek şifa deniz.
Ütülmeye müstahak bir kumarbaz aslına bakarsanız…
Katmerli faturalar ile karşılaşacağından emin olduğu halde “bile bile lades” diyor.
Her şey dahil otel furyasına teslim olan tatilcinin şanıdır ayağını otel kapısından dışarıya çıkarmadan eve dönmek, saatini kaçırmadan “restoran, havuz, plaj, vesaire” etrafında tavaf eyle babam tavaf eyle, adı tatil ama başlı başına iş, işyerinde mesaiye o kadar riayet etmez vallahi…
Dekatlon sporcusu mübalağasız, açık büfelerin saati kaçmayacak, animasyonlarda ön sıra kapılacak, otelin tüm olanakları son raddesine kadar somurulacak.
Pansiyoncular daha özgür, en azından öğün atlamak hakkına sahipler, bir piknik tüpü ile tavaya bakar…
Beldeye ayak bastığı gün ilk sorusu “Buranın pazarı hangi gün?” olmayan pansiyoncu var mı aranızda?
Antik tiyatroyu, tapınak kalıntısını, envai ören yerini gören kim?…
İlla pazar yerinden haber ver sen.
Menemene domates…
Plaja karpuz.
Her fani tadacak deniz tatilini…
Daha doyan çıkmadı.
MUSTAFA AFACAN