Öncelikle harika geri bildirimleriniz için çok teşekkür ederim sevgili dostlar. İnsanın özlendiğini bilmesi, üretimlerine herkes tarafından olumlu görülmesi çok değerli. Tekrar teşekkürler…
Bir süredir kendi kendime yeni bir oyun icat ettim. Farklı kültürlerden ve farklı çağlardan özlü sözleri araştırıyorum. Türkçemizde nasıl kullanıldığını araştırıyorum. Çok keyifli bir oyun.
Asıl konumuza girmeden önce neden böyle ilginç oyunları kendime çıkarttığımı söyleyeyim. Düzgün yaşama standartları ile bedenin yaşlanması yavaşlayabilir. Ancak sadece bedeni değil de zihni daha sağlıklı ve verimli tutarsanız, dinç bir zihin de katkısı ile yaşlanmak iyice yavaşlamış olur. Sonuçta yıllarımızı ileriye doğru sayıyoruz. 4’lü rakamları bitirmeme 2 yıl kalmışken en azından zihinsel dinçliğimi ve güncelliğimi daha uzun korurum diye umuyorum. Ha bu arada benimki gibi tuhaf oyunlar icat etmek istemiyorsanız “sudoku”yu tavsiye ederim. O da gayet zevkli.
Şimdi gelelim konumuza, geçen gün okuduğum söze. Eski Roma’lıların bir deyişi “Kurdu kulaklarından yakalamak” (Auribusteneo lupum) Sanırım Türkçe’de “Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” Her iki sözde “kişisin kendisini bir sorun karşısında bir şey yapsa da yapmasa da zora girdiği” durumlar için söyleniyor.
Kimi zaman öyle tuhaf bir durumun içinde kalmış oluyoruz ki ne yöne dönersek dönelim bizi bir tuhaflık bekliyor oluyor. Böyle zamanlarda çıkış yolunu bulamadığımız için ateşin ortasında kalmış akrep gibi en sonunda kendimize zarar verdiğimizle kalıyoruz… Yani tam yukarı tükürsen bıyık aşağıya tükürsen sakal durumunu yaşıyoruz. Hangi yolu seçersem seçeyim sonucunda büyük bir risk beni bekliyorsam öncelikle ne olursa olsun hareket ediyorum. Yani iyi ya kötü yollardan birini seçiyorum. Çünkü en büyük kaybı eylemsizlik içinde kalırsam daha büyük sıkıntılar yaşayacağımı hayat çok iyi öğretti bana.
Eylem zorunlu. Risklerden biri seçilmek zorunda. Bu durumda neye göre ve hangi kriterlerle seçim yapacağız. Yani bıyık mı sakal mı arasında kaldık. Ben bu durumda kesinlikle sakalı seçiyorum. Neden sakalı seçtiğimi açıklamadan önce size “Ockham’ınUsturası”ndan söz etmeliyim.
Ockham’ın usturası kavramı, on dördüncü yüzyıldan kalma bir keşiş, filozof ve ilahiyatçı olan William of Ockham’a atfedilir. Ockham’ın usturası (“tutumluluk yasası” olarak da bilinir) yararlı bir zihinsel model olarak hizmet eden bir problem çözme ilkesidir. Felsefi bir ustura, belirli bir durumda olası olmayan seçenekleri ortadan kaldırmak için kullanılan bir araçtır. Rakip hipotezler arasından en az varsayıma sahip olan seçilmelidir.
Daha basit bir dille, Ockham’ın usturası, en basit açıklamanın daha karmaşık olana tercih edildiğini belirtir. Basit teorileri doğrulamak daha kolaydır. Basit çözümlerin uygulanması daha kolaydır. Bir soruna aşırı karmaşık çözümler aramaktan kaçınmalı ve koşullar altında neyin işe yaradığına odaklanmalıyız.
İlginçtir bu prensibi biz farkında varmadan beynimiz de kullanıyor. Bir kişi aynı ipucu ve ödüle karşılık olarak aynı eylemi düzenli olarak tekrar ederse, karşılık gelen nöral yol oluştuğu için alışkanlık haline gelecektir. O andan itibaren, beyinleri aynı eylemi tamamlamak için daha az enerji kullanır. Çünkü beynimiz minimum enerji ile maksimum verimlilik üzerine kurulu bir sistemde çalışmaktadır.
Şimdi gelelim benim “Yukarı tükürsen bıyık, aşağıya tükürsen sakal” durumunda “Sakalı” seçmiş olmama. İki seçenek ve biri daha basit. Çünkü her koşulda aşağıya doğru tükürmek daha basit (Ockham ne demişti basit olanı seç). Sakalı seçmiş olmamın bir başka nedeni daha var elbette. O da yer çekimi. Eğer bıyığıma doğru (yukarıya) hamle edersem o fırlatmış olduğum şey illaki geri gelecek.
Sonuç olarak hayat canının istediği gibi davranmakta özgür biliyorsunuz. Bizse onun keyfine göre davranmak zorundayız. Hayat bize kendi uygun gördüğü seçenekleri sunuyor. İşte bu seçenekler dilemmasının içinde gözünüze en basit görüneni seçmeye çabalayın. Hayat ne kadar karmaşık gibi görünse de eğer siz basitleştirmeyi seçerseniz o da basit olmak zorunda kalıyor. Ayrıca ne olursa eskilerin dediği gibi en kötü karar bile kararsızlıktan evladır. Çünkü harekete geçmek için oyalandığımız her an koşullar aleyhimize işlemeye devam edecek.
Yine de kendimle çelişme pahasına küçük bir şerh de koyayım. En kötü karar kararsızlıktan iyidir diyerek her hamlemizi de bodoslama yapmayalım. En azından verileri değerlendirip “Ockham’ın Usturası” önermesini gerçekleştirebilmek için makul bir süre veri değerlendirmesi yapmayı da ihmal etmeyelim.
Bu günlük de bu kadar sevgili dostlar. Haftanız hiç zor kararlar vermek zorunda kalmayacağınız, her şeyin gönlünüzce geçeceği bir hafta dilerim. Sağlıcakla kalın…
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU