Selamlar;bir süredir vaka yaşamıyordum çünkü evdeki işlerin yoğun temposundan sokağa çıkamıyordum. Bugün bizim evin yenisi Premses’in (yazım hatası yok) ikinci karma aşısı için Çankırı’ya veterinerimize gittik. Hazır gitmişken de Ilgaz’da bulamadığım bir iki şeyi alayım dedim. Demez olaydım demeyeceğim ama artık kabul ettim “ben ilginçlikler paratoneriyim.”
Birinci hamlem ampul almak için oldu. Ilgaz’da ampul yok mu? Var. Ama benim istediğim yok. Koca Ilgaz’da zincir marketler dahil olmak üzere kimse sarı ampul (yumuşak beyaz) satmıyor. Şaka gibi ama tüm Ilgaz ahalisi sözleşmiş ve o gözü en çok yoran parlak beyaz renkten alıyorlar. Ve her seferinde de farklı bir elektrikçiye gitsem de “Abi neredeyse bir yıldır senden başka soran olmadı” cevabını alıyorum. Uzun saatler bilgisayar başında, kitap başında, defter başında olmak üzere vaktim geçtiği için aydınlatma ekstra bir önem taşıyor benim için. Yoksa gıcıklığımdan ya da asortikliğimden ışığın renginin peşine düşmüş değilim. Neyse efendim, ampul alabileceğim bir mağazaya girdim. Özellikle oraya girdim çünkü şu bir milyoncu dediğimiz yerlerin iyi bir versiyonu orası. Alacağım ampullere bakmaya başladım. İstediğimi de buldum ama bir iki başlıkta emin olmak için bir görevli arandım. Bulamayınca da bir başka görevliden bu reyonun arkadaşını gönderir misiniz, bir iki sorum var dedim. Demez olaydım. Hemen dibimdeki bir beyefendi “Birader sen bu işten anlıyor gibisin, benim de akvaryuma aydınlatma lazım” dedi. Adama baktım, benim üçüncü bir kardeşim olduğundan haberim yoktu dedim. Adamcağız doğal olarak anlamadı. “Efendim” dedi. Ben de “Hayır, birader dediniz ya. O açıdan söyledim. Sizin biraderiniz olduğumu hiç sanmıyorum” Evet, evet haklısınız bir gün biri iyi bir sopa çekecek bana, hadi hayırlısı. Ama adam daha profesyonel çıktı. Ne diyecektik başka dedi. Ben de haklısınız benim hatam dedim. Ve görevliyi beklemeye devam ettim. Lakin adam sahiden azimli. Takılmış akvaryumun aydınlatma teknolojisini benim bilme ihtimalime. Bu mu daha çok ışık veriyor bu mu şeklinde devam ediyor. Ne var bunda soruyor diyebilirsiniz. Doğru, prensipte bir şey yok. Bana göre ise var. Neden bir başkasını kendi alışverişini yapmaya çalışırken kendi alışverişim için rahatsız edeyim ki? Görevlisi var. Çağırdım zaten. Gelecek işte. Bekleyiniz ve siz de ona sorunuz. Toplum olarak fazla teklifsiz oluşumuz beni oldum olası rahatsız etmiştir. Herkes amcamız, teyzemiz, ablamız, abimiz, biraderimiz. Ve onların öncelikli görevi bizim işimizi halletmeleri. Çünkü dünyadaki en acil işler bize ait. Ampulü alacağım ve evdeki rokete takıp uzaya adam göndereceğim çünkü. Çok ama çok basit bir nezaket halini bile hızlıca görmezden geliyoruz. Örneğin “Beyefendi ben de ampul almaya çalışıyorum ama hangisi ne çözemedim” ya da “Rahatsız ediyorum ama bir küçük yardım rica edebilir miyim?” ve daha da çoğaltabileceğim nezaket ve zarafet alternatifleri içinde iletişim kurmak daha güzel olmaz mıydı?
En baştan dedim ya size “vallahi gıcık değilim oluşum bu” makul düzeyde nezaketin dünyayı güzelleştireceğine inanmışım bir kere.
Ben ampulümü alıp çıkmayı başardım. O beyefendi ben çıkarken hâlâ bakınıyordu. Oradan sonra da büyükçe bir marka olan çeşidi de fazlaca olan bir markete gittim. Hem evdekilerin siparişlerini hem de kendi kahve çeşidi ihtiyaçlarımı aldım ve kasaya gittim. Kasada naylon poşet almamak için de kasanın önünde satılan bez torbalardan almak üzere azıcık kenara kaydım. O sırada arkamda da iki kişi daha vardı. Sıraya hariçten gelen bir “teyze” hanımefendi diyesim gelmedi. Market arabamı itmek sureti ile öne doğru hamle etti. “Hayırdır?” dedim. “Benim tek parça alıp çıkacağım” dedi. Ben de “benimkiler de çok parça ve ben de alıp çıkacağım o yüzden de sıranızı bekleyin lütfen” dedim. Teyze azimli, “ne var canım, bir parça” dedi yine. O sırada elinde tek parça olan iki öğrenci geldi. Şans işte. Ben de “Ee, sizinki tek parça, gençlerinki tek parça ben her tek parçaya sıra versem ne zaman işim bitecek? O yüzden de sıranızı bekleyin” dedim. Teyze epeyce sinirlendi. Epeyce de söylendi. Fakat ilginci sıradaki kimse de bana “Ne var canım verin sıranızı da” demedi. İlginç diyorum çünkü en küçük hadisede bile haklıya haksıza, tutarlıya tutarsıza bakmadan hemen kendimizce mağdur seçtiğimiz kişiyi kollarız. Yine “ne var canım,tek parça şey, geçseydi” diyebilirsiniz, ama benim için parçadan ziyade sıra olmanın anlamı önemli. Her tek parçası ya da az parçası olan öne geçecekse neden sıraya giriyoruz. Ya da herkesin işi acilse, zamanı değerliyse benimki neden değil?
Bakın yine diyorum vallahi gıcık değilim sadece oluşum böyle. Çok basit yaşam değerlerine özen göstermek benim oluşum…
Bugünlük de bu kadar. Sevgiyle.
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU