Mine Akçakoca Özgür
Ataol Behramoğlu, “Toplumların ruhunu sanatçılarının, bilim insanlarının, aydınlarının yaratıcılıkları oluşturur” diyor. Bu alanların hepsinde uğraş vermiş, ürünler ortaya koymuş toplumun ruhunun oluşumunda etkili bir konuğum var. Öğretmen, bilim insanı Mustafa Töngemen aynı zamanda şair ve bestekar.
Bilginin nasıl kullanılabileceğini, nasıl paylaşılabileceğini, nasıl yönetileceğini sorgulayarak, bunu öğrencileriyle paylaşan eğitimci Töngemen, yaşamın içinde yol alırken, 200 yıldır çözülememiş olan matematik problemi için de 7 yıl boyunca kafa yoruyor. Ve sonunda Dünya’da kimsenin yapamadığını başarıp, “201 yıllık problemi bir Türk çözdü” manşetiyle gazetelerde de yer alıyor.
Sanatı yaşamımızda önemli kılan, onun bizlere yansıttığı duygular bütünlüğüdür. Bir şiir sevdalarda anlam kazanır, bir şarkı denizin sonsuz mavisine karışır, bir resim fırçasının tuvalde bıraktığı darbeler bizi uzak diyarlara sürükler. Bir beste ile bazen tüm evren aynı frekansta titreşir. Mustafa Töngemen ile şiirleri, besteleri, yağlı boya çalışmalarıyla ilgili konuşurken, orada anlamlı bir hayatın ip uçlarını buluyoruz.
Değerler ortaya koyarak, yarınlara güzellikler sunabilmek için eğitime olduğu gibi sanata da yaşamında yer ayıran Mustafa Töngemen’in gençlere ilham kaynağı olabileceğini düşünüyorum.
Gelecek kuşaklara sanat ve bilim alanında çok değerli emanetler bırakarak yaşamayı seçmiş olan konuğum ile söyleşiye özgeçmişi ile başlıyoruz.
1947 yılında Bolu’nun Gerede ilçesinde dünyaya gelen Mustafa Töngemen, terzi Muharrem Naci Bey ve Naciye Hanımın, üç erkek çocuğundan en küçüğü. İlk ve ortaokulu Gerede, liseyi Bolu’da okumasının ardından, İstanbul Eğitim Enstitüsü’nün Fen Grubu’nu 1967 yılında tamamlayıp, öğretmenliğe başlamış.
1968 yılında meslektaşı Filiz (Utkan) ile evlenen Mustafa Töngemen, 11 yıl Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı değişik orta öğretim okullarında matematik öğretmeni olarak, 1978 yılından itibaren de özel dershanelerde çalışmış. Filiz – Mustafa Töngemen çiftinin Funda ve Mehmet Utku adlı 2 çocukları ve Utku Mert, Gizem ve Zeynep isimlerinde 3 torunları var.
İtalyan matematikçi Gian Francesco Malfatti’nin 201 yıllık matematik problemini çözen Mustafa Töngemen’in bu başarısı TUBİTAK tarafından da onaylanmış.
Aynı zamanda şair ve besteci olan Mustafa Töngemen’in, yazdığı 200’e yakın şiiri bestelenerek,100 kadarı T.R.T. repertuvarına alınmış. 50 bestesi bulunan Töngemen’in “Gönül Dergahından Sımsıcak 6 Merhaba”, “Geceye Açılan Gül” ve “Adın Neydi Unuttum” isimli şiir kitaplarının yanı sıra “Problem Problemler” adını taşıyan çözümlü geometri kitabı yayınlanmış.
“Yoğun bilimsel çalışmalar ve öğretmenlik mesleği sürerken, güfte ve beste yapmaya nasıl başladınız?” diye soruyorum. Şöyle yanıtlıyor:
“13 yaşımdayken şiir yazmaya başlamıştım. Faruk Nafiz Çamlıbel gibi ünlü şairlerin kitaplarını okurken, şiire heveslenerek başladım. Önceleri onları taklit ederek yazıyordum. Zaten sanat genellikle taklitle başlar. Sonra insan kendini buluyor. Şiirlerim Gerede Gazetesi’nde yayınlandı. Küçük yaşta şiirim yayınlanınca çok mutlu oldum. Bu beni teşvik etti.
Bolu Lisesi’ndeki Edebiyat Öğretmenim Fatma Teymüroğlu aruz veznini bizlere öğretti. O günden sonra aruzla da yazmaya başladım. Aruz, hece vezni ve serbest şekilde yazmış olduğum şiirlerim var. Şiiri hiç bırakmadım. Eskiden çok daha fazla sayıda yazardım ama bu günlerde yılda 1-2 şiir ancak yazabiliyorum. “
“Şarkıların tanınmasındaki en önemli etken beste mi, güfte mi, yorumlayan mıdır?”
“Çoğunlukla besteyi güfte getirir. Söze göre duyguya girip, beste yapılır. Şarkının tanınması için yorum da çok etkili oluyor. Şarkıların da bir şansı var, şans da önemli. Bence sözlü eserlerde beste, şiirin bir elbisesidir. Bestecinin sunduğu bu elbiseyi giyinen şiir; güftedir.”
“Şiirlerinizin fark edilip, bestelenmesi konusunda nasıl bir yol izlediniz?”
“1985 yılında Avni Anıl’ın yayınlamakta olduğu musiki nota dergisi Türkiye çapında ‘Büyük Güfte Yarışması’ yaptı. Ben de ‘Her Güzeli Leyla Sanıp Sevdalara Daldı Gönül’ adlı şiirimi yarışmaya gönderdim. 1. Olarak seçilince Adanalı bestekar Suphi İdrisoğlu hüzzam makamında besteledi. Daha sonra İsmail Birateş de bu güftemi mahur makamında besteledi. Şiirlerim dikkat çekti, aranmaya başladı. Ben de şiire daha çok zaman ayırmaya başladım.
1995 yılında ‘Geceye Açılan Gül’ isimli şiir kitabım yayınlandı. Kitabımı bestekarlara imzalayıp, gönderdim. Bu kitaptan yüzlerce şiirim Alaattin Yavaşça, Erdinç Çelikkol gibi değerli bestekarlar tarafından bestelendi.”
Şair Mustafa Töngemen’in aynı şiirinin farklı bestekarlar tarafından bestelenmiş olduğunu görüyoruz. Bunun karşılaşılan bir durum mu olduğunu öğrenmek istiyorum. Yüreğe değen şiirlerin farklı bestekarları da etkileyip, kendi yorumlarını katarak bestelediklerini şu cümlelerle açıklıyor şair:
“Güfte çok beğenilirse, bazen birbirinden habersiz, bazen de çok tanınan bir şarkıya dönüştüğü için birden çok kişi tarafından bestelenebiliyor. Örneğin benim çok sevilen ‘Gel gönlümü yerden yere vurma güzel’ adlı güftemi Alaattin Şensoy Rast, Suphi İdrisoğlu Kürdili Hicazkar, Erdinç Çelikkol ise Nihavent makamında bestelediler.
Sanatçı Ayşegül Durukan bu şarkıyı meşhur etti, sonrasında bir çok söyleyen oldu. Zeki Müren de okudu ve son CD’sinde esere ‘Ne Olursun’ adıyla yer verdi.”
“Şiirin güfte olarak kabul görmesi, bestelenmesi için dikkat edilmesi gerekenler var mı?”
“Genellikle şairin yakaladığı şiirselliği, bestekâr da hissederse, onu besteler. Güfte ile beste arasında bazı farklar da var. Mesela şiirde kısa ve uzun heceler vardır. 4 kısa hece arka arkaya gelirse bestelenme şansı azalır. Güftede kısa ve uzun hecelerin uygun serpiştirilmesi gerekir. Güftelerde ahenk ve kafiye büyük önem taşır, nakarat kısmı da bulunmaktadır.
Eşimle birlikte korolara gittik. Orada nasıl şiirlerin bestelenmiş olduğunu inceledim, öğrendim. Çoğu şeyi kendi çabamla uğraşarak, araştırarak kendi kendime öğrendim.
62 yılda yazdığım 400’e yakın şiir var. 50 kadar da bestem var. Bunlardan 9 tanesi TRT repertuarına kabul edildi. Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM)’a üyeyim. “
“Güfteleri ya da besteleri size ait şarkıların çoğu çok bilinen ve çok sevilen eserler. Bu sözleri nasıl bir ruh hali ile yazıyorsunuz? Besteler hangi duyguların dışa vurumu olarak notalara dökülüyor?”
“Bazen kendi duygularımdan, bazen arkadaşlarımın yaşadıklarından bazen de tesadüfen karşılaştığım olaylardan etkilenip, yazıyorum. Lisede okuduğum ilk gençlik yıllarımda, komşu kızına sevdalandım, ‘Bu Sevdalı Gönülden Bir Güzel Geldi Geçti’ adlı şiiri yazıp, besteledim. Sonra bir gün durakta bekleyen bir genç gördüm ve ‘Ne Olur Gelirsen Erken Çık Biraz” şiirini yazdım. Yılmaz Pakalınlar besteledi. En acısı da bacanağım pilottu, uçağı düştü, şehit oldu. O’na ‘Yüreğime Ateş Düştü, Sensiz Heryer Gurbet Şimdi’ adlı şiiri yazıp, besteledim.”
Gerçek duygulardan yola çıkınca, dinleyicileri de etkiliyor. Söz buraya gelmişken öğretmen, şair, bestekar Töngemen’in anılarıyla söyleşiye devam etmek istiyorum. Anlatıyor:
“Öğretmenliğimizin 7. Yılında Buca Lisesi’nde spor salonunda bütünleme sınavlarını yapıyoruz. Önce Lise 2. Sınıfları salona aldık. Bir sıra boş bırakıp Lise 3. Sınıfları yerleştirdik. Arka sırada iki öğrencinin yer değiştirdiğini görünce kopya çekmeye hazırlandıklarını fark ettim.
Ben yavaş yavaş gidip, arkalarına geçtiğim sırada, Lise 2’deki öğrenci, ‘Çakarlar’ dedi. Lise 3’teki ‘Çakmazlar’, diye cevap verdi. Bu kez ben arkalarından ‘Çakarlar’ dedim. Öğrenci, arkadaşının söylediğini düşünerek yine ‘Çakmazlar’ diye cevap verdi. Tekrar ‘Çakarlar’ dedim. Çocuk şöyle bir bakındı, beni gördü ağzından ‘Çaktılar’ sözü döküldü. Çok da korktu, hocam ne olacak, diye sesi titreyerek sordu. Bu korkunun ona bir ders olacağını fark ettim ve ‘Sınav başladı mı, başlamadı. Kopya çektin mi, çekemedin’ dedim. Yerini değiştirdim, sınavı yaptık.”
Öğrencilerini yalnızca eğitim ve öğretim konusunda değil, aynı zamanda onları hak hukuk konusunda duyarlı, öz güvenli bireyler olarak yetiştirmeyi ilke edindiğini görüyoruz.
Mustafa Töngemen’in anılarında Bolu’nun da özel bir yeri var. Lise yıllarını, öğretmen ve arkadaşlarını özlemle anarak anlatıyor :
“Bolu Lisesi’ne 1961 yılında kaydoldum. Eğitim çok güzeldi. Yaşar Eyüpoğlu çok iyi bir öğretmendi. Çok anlaşılır anlatır ve biz öğreninceye kadar uğraşırdı. Ziya Alparslan matematiği hızlı, anlayana göre anlatırdı. Ziya Hoca’mızın matematiği ileri düzeyde anlatıyor olması benim çok hoşuma giderdi. Havalı duruşu ve giydiği Mayk Hammer pardösüsü nedeniyle O’na Mayk derdik. O yıllarda Salih İnceler Bolu Lisesi Müdürü, İhsan Alpman Müdür Yardımcısıydı. Lise sonda Harun Tuncay matematik öğretmenimizdi. Ayrıca Lisede yağlı boya resim yapmayı öğrenmiştik. Resim yapmayı da çok sevdim, üstüne düştüm ve yağlı boya tablolar yaptım.
Sonraki yıllarda Bolu Belediye Başkanlığı yapan Necdet Gören, milletvekili olan Fuat Öztekin, Doktor Seyfullah Yıldırım, Eczacı Kenan Başboyacı, mühendis Mustafa Özdemir şu anda isimleri aklıma gelen sınıf arkadaşlarım. Çok değerli öğretmenlerimiz ve arkadaşlarımız vardı.
Bolu eski Emniyet Müdürü Uğur Gür’ü Bolu’ya gelmeden önce tanıyordum. İzmir Emniyet Müdürü Şükrü Yetimoğlu, İzmir Emniyet Müdür Yardımcısı Uğur Gür, Bestekar Avni Anıl, Metin Pütmek ve Cemalettin Alptekin ile birlikte Gönül Dergahı’nda toplanırdık. Burası şiir yazanların buluşup sohbet ettiği bir mekandı.”
İtalyan matematikçi Gian Francesco Malfatti’nin 201 yıllık matematik problemini Mustafa Töngemen’in çözdüğü ve bunun TUBİTAK tarafından onaylandığı basında yer almıştı. Bu konudan söz etmesini rica ediyorum. Töngemen problem ile ilk karşılaştığı anı ve çözümünü buluşunu şöyle anlatıyor:
“Malfatti’nin 1803 tarihinde ortaya attığı ve yüzlerce bilim insanının çözmek için gayret ettiği matematik sorusunu Matematik Dünyası Dergisi’nde Cem Tezel’in makalesinde gördüm. Benim geometri bilgim bunu çözmeye yeter, diye düşündüm. Üstünde 7 yıl uğraştım.
Üç çember için 6 çember kullandım, 6 çemberi 9’a çıkardım. Uğraştım olmadı, sonra köşede bir çember çizdim. Bu çemberden yola çıkarak işlem yaptım ve o çember bana çözümü getirdi. Bir ağustos cuma günü yazlıktaki balkonda, saat 19.40’da kalemi elimden attım, ‘çözdüm’ diye bağırdım.
O dönemdeki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e baş vurdum. Bir hafta içinde dönüş yaptı. Tübitak, dinlemeleri için Ege Üniversitesi’ni görevlendirdi. 2 ay boyunca her hafta giderek 1 profesör başkanlığında doçentlerden oluşan heyete benim çözümümü anlattım. Nihayet TUBİTAK onay verdi. Gazetelerde haber oldu.”
O yıllardaki gazete haberlerinde; “Sanatçı olarak gönüllerde taht kuran Töngemen, 201 yıllık problemi çözerek şaşırttı”, “201 yıllık problemi bir Türk çözdü”, “Büyük matematik ustası, söz yazarı ve bestekar”, “2 asırlık soruyu çözen matematikçi” gibi başlıklarla basına yansımıştı.
Buca’da düzenlenen ‘Geometri ve Şiir Söylemleri’ paneline Bucalıların ve eski öğrencilerinin katıldığını ifade eden Töngemen, panelde eski öğrencilerine geometri dersi verdi. 10 yıl sonra ders anlatmanın heyecanını yaşadığını belirten Töngemen, kendi yazdığı şiirleri de seslendirdi.
Daha sonra İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde matematik alanında bir konferans veren Mustafa Töngemen, yine öğrenci ve dostlarının 71. doğum gününde düzenledikleri vefa gecesiyle onurlandı. İstanbul, Eskişehir ve Bolu Gerede’den özel konuklarını geldiğini gözleri parlayarak ifade eden eğitimci, şair, bestekarın 11 eseri seslendirildi. Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinlikte salonun girişinde de Töngemen’in ödülleri sergilendi.
Tüm yaşamlarında olduğu gibi röportaj sırasında da yalnız bırakmayıp, destek olan eşi Filiz Hanım ile nasıl tanıştıklarını soruyorum. Mustafa Töngemen “Birbirimize kuradan çıktık” diyor ve anlatmayı sürdürüyor;
“1967 yılında okuldan mezun olunca, görev yerlerimizi belirlemek amacıyla Ankara’ya gittik. İkimiz de kurada Konya Doğanhisar Ortaokulu’nu çektik. Sonra anlaştık ve evlendik”
Buca Lisesi’nde Fen Bilgisi öğretmenliğinden emekli olan eşi Filiz Töngemen’den de dinlemek istiyorum ve yüreğimize dokunan cümlelerle ifade ediyor:
“Yıllar yıllar öncesinde okuldan mezun olup, kura çektiğimde meğer ben kaderimi ve eşimi çekmişim” diyor ve günümüzde az rastlanacak bir sevda masalı anlatıyor:
“Doğanhisar’da öğretmenlik sürerken günlerden bir gün öğrencimizin davetiyle tüm öğretmenler Tekke Köyü’ne gittik. Bir ağacın dibinde dinlenirken, okulumuzun erkek öğretmenleri de geldi. Biri vardı ki içlerinde yanaklar kızarmış, kömür gözlü, kara kaşlı… İşte o an kayıverdi gönlüm, o delikanlının duruşuna. O da zaten ilk günden beri süzüp dururmuş beni, belli etmeden. İşte 1968 baharında başlayan bu sevgi masalını sonsuza kadar taşımaya söz verdik. Aradan 54 yıl geçti. Birlikte ana, baba, nine, dede olduk çok şükür.”
Bu güzel aileye sıcak sohbetleri için teşekkür ediyorum. Sanatı yaşamımıza dahil ettiğimizde daha üretken ve yaratıcı olduğumuzu bize gösteren bu güzel söyleşi Mustafa Töngemen’in dizeleri ile noktalanmalı diye düşünüyorum;
“Ömür Güzel Dünya Güzel
Yazı Sevdim Güzü Sevdim
Gönüldeki Leyla Güzel
Sazı Sevdim Sözü Sevdim
Çiçek Çoktur Sayamam Ben
Dokunmaya Kıyamam Ben
Bin Kez Gelsem Doyamam Ben
Alemdeki Özü Sevdim
Fırtınalı Yazlar Gördüm
Durulmuş Denizler Gördüm
Yaratandan İzler Gördüm
Kaşı Sevdim Gözü Sevdim
Sevdim Dağını Taşını
Dağın Dumanlı Başını
Kalbe Döküp Gözyaşını
Dosta Gülen Yüzü Sevdim
Ömür Güzel Dünya Güzel
Yazı Sevdim Güzü Sevdim”