Nihayet beklenen kar yağışı kayak merkezlerini bembeyaz örtüsüyle kapladı. Batı Karadeniz’in sıradağları olan Ilgaz Dağları, kışın kayak sporu, bahar ve yaz aylarında da dağ yürüyüşü, kros, dağ bisikleti, kampçılık, izcilik, karavan turizmi, dağcılık gibi etkinliklere ev sahipliği yapıyor. “Ilgaz Dağı Kayak Merkezi’nde hafta sonu ve yarıyıl tatili yoğunluğu yaşanıyor” haberi ise beni, yıllar öncesine sürüklüyor.
Bolu’dan düzenlenen bir geziye katılarak, annem ile birlikte llgaz’a gelmiştik. O yıllarda annemin de bir dönem başkanlığını üstlendiği Kadınlar Birliği Bolu Şubesi ile Yardımsevenler Derneği diğer kentlere sık sık geziler yapardı. Hafta sonu olan gezilere bazen bizler de katılıp, doğal güzelliklerin yanı sıra tiyatro eserleri ve konserleri izleme olanağı buluyorduk.
Ancak Ilgaz’a düzenlenen gezi, Çarşamba günü olduğu için hiçbir arkadaşım katılmamış, bir otobüs Bolulu hanımla birlikte yola çıkmıştık. O gün tarih sınavımın olduğundan habersiz olan annemi uzun uğraşlar sonucunda ikna etmiş, önemli bir ders olmadığını, okuldan çok sıkıldığımı, üniversite sınavlarının yaklaşması nedeniyle gergin olduğumu anlatarak, birlikte gitmeye onay almıştım.
Tarih dersine bir türlü ısınamamamın yanı sıra öğretmen Ayten Berkarda’nın da sürekli olarak bana; “Matematiğe, kimyaya, biyolojiye aklın eriyor da tarihi mi anlamıyorsun? Ben inanmıyorum. Sen benim dersime çalışmayarak, beni protesto ediyorsun” sözlerini her derse kaldırışında söylemesi de tarih ile ilişiğimi tümüyle kesmişti. Bu geziye katılarak hem sınavdan kaçmış olmayı, hem de öğretmene karşı bir zafer kazanacağımı düşünüyordum. Yol boyu tek derdim, dönüşte anneme gerçeği nasıl açıklayacağımdı. Ayrıca ondan mazeret dilekçesini alırken bana vereceği öğütler karşısında da çok tedirgin olacağımı biliyordum. Sınav yok diye yalan söylemiştim. En zoru da bunu açıklamaktı.
Zaman zaman bu sorunlara takılsam da Bolu’dan Ilgaz’a yolculuk, çok keyifli geçmişti. Her yer bembeyazdı. Kar kristalleri üzerinde kırılan güneş ışığı tepelerden minik minik yansıyordu. Sonraki yıllarda gözlemlediğim; dorukta rengârenk onlarca nokta olarak görünen, gitgide büyüyerek yanımıza ulaştıklarında kırmızı, sarı, gece mavisi giysilere bürünmüş kayakçılar olarak ortaya çıkan tatilciler ise henüz yoktu.
Sanırım Orman Bölge Müdürlüğü’nün Ilgaz Dağı’ndaki tesisinde yemek yemiştik. Sonra Kastamonu’da gezip, alış veriş yapıp gece çok geç saatte Bolu’da evimizde olmuştuk. Ertesi sabah okula uykusuz bir şekilde giderken, bir mazeret dilekçesine de ihtiyacım vardı. Anneme sınavdan kaçtığımı anlatmamak için çok çare aradım, sonunda söylemek zorunda olduğuma karar verdim.
“Anne, bir yalan söyledim, sana. Bunu iki yalan yapmayayım diye gerçeği söylüyorum” diye söze başladım. Yine öğütlerden kurtulamadığım gibi annemin ışıklı gözlerindeki kırgın ifade de yüreğimi burktu. Mazeret dilekçesini alıp, okulun yolunu tuttum. Ayten hocamıza hastalandığım için sınava gelemediğimi anlatıp annemin imzalı dilekçesi ile sorunu çözecektim. Beklediğim gibi olmadı.
Ilgaz’da fotoğraf çeken, bizlerle sohbet eden kişilerin içinde gazeteci olabileceği hiç aklımıza gelmemişti. Hürriyet gazetesinin Anadolu haberleri sayfasında hem grup hem de benim mutlukla gülen yüzümle doğayı seyreden tek çekilmiş fotoğrafım “Bolulu Hanımlardan Kastamonu’ya Baskın” başlığı ile yer alıyordu.
Tarihçi elindeki gazeteyi gözüme doğru uzatıp, “Ne yaptığını biliyoruz. Yerine otur. Yazılı notun: 0” dedi. Hem çok utanmış, hem de sene sonuna kadar sıfırı düzeltmek için hep tarih çalışıp, o dönem takdir yerine ancak teşekkür belgesi alabilmiştim.
Bundan çok yıllar sonra yaşamaya başladığım Kastamonu’dan Ilgaz’a tekrar gittiğimde,bu olayı gülümseyerek anımsadım.Daha sonraki günlerde de ne zaman Kastamonu’nun mistik havasından bir süre uzaklaşıp doğayla kucaklaşmak istesek; baharda yeşil fışkıran yamaçları, kışın da karların bulutlarla kucaklaştığı Ilgaz Dağı’na yöneldi yolumuz.
MİNE ÖZGÜR