Çarşı merkezinde bir devlet bankası önünde para çekmek için beklediğim anda, yan ATM sırasındaki konuşma dikkatimi çekti.
25-30 yaşlarında sağlam, dinç, yabancı bir genç kendisinden arkadaki sırada bekleyen 55-60 yaşlarındaki temiz yüzlü, takım elbiseli, tıraşlı amcaya elindeki kartı uzatarak sordu;
- Sen biliyor?
- Paramı çekeceksin delikanlı?
- He valla,
- Kaç TL çekmek istiyorsun?
- Ikkı yüz yeter valla,
- Hesabında 5 bin 900 lira var, 200 lira çekiyorum tamam mı?
- He valla.
Yabancı genç parasını alıp uzaklaştı. O sırada amca para çekerken gözüme çarptı. Hesap bakiyesi eksi 1 800 lira. 50 lira daha çekti, oldu eksi 1 850 TL.
Tanımadan ne yabancı bir gencin 5 bin 900 lirası olmasını yargılayabilirim, ne de 60 yaşına yanaşmış temiz yüzlü, tıraşlı, ceketli, ütülü pantolonlu, eski ama boyalı ayakkabısı ile muhtemelen memur emeklisi amcamın hesabının eksi bakiyede olmasını.
Kendimi; yabancı gencin devletimizin yardımlarını istifleyerek bu kadar para biriktirmiş olamayacağına, ülkemizde çalışıp, üretip alnın teri ile kazandığına, yaşlı amcamızın ise birisine borç vermiş olduğuna ikna etmeye çalıştım. Ömrünün sonbaharında borç içinde olacak değil ya. Bugün, yarın parası gelir hesabı artıya geçer.
Üç tarafı denizlerle çevrili, dünyanın sayılı ırmaklarının doğduğu, denize döküldüğü, ortalama bir Avrupa ülkesi yüzölçümünün 3-5 katıbüyüklüğünde orman, mera, tarım arazilerinin bulunduğu, iki kıtanın birleştiği 783,562 kilometrekare yüzölçümlücennet gibi bir ülkede yaşıyoruz.
Amma velakin kendi ülkemizde biz eksi bakiyedeyiz, eloğlunun hesabında para var.
Biz Türkler mi bu ülkede yaşamayı bilmiyoruz, yabancılar mı çok iyi biliyor yoksa?
Çözemedim gitti.
Feza TİRYAKİ