Tüm dünyanın tek gündemi var…
Koronavirüs…
Kasıp kavuruyor…
Kafalarımız karmakarışık…
Nasıl olmasın?
Vaka ve ölüm sayıları hızla artıyor…
●●●
Modern dünya bu boyutlardaki bir küresel sağlık krizini ilk kez yaşıyor…
Kendiliğinden mi çıktı?
Yoksa birilerinin parmağı mı var?
Akıl erdirebilene aşk olsun.
Dünyanın dört bir yanından açıklama yağıyor…
Masumiyetini çoktan yitirmiş bir tarihsel dönemde gel de inan!
Koruyucu tedbirlerin dışında yapılan her açıklama bilgi kirliliğinin artışına katkıda bulunuyor…
Bugün için kuşku duymayacağımız tek gerçek, aklın ve bilimin ışığında yürümek…
Almamız gereken önlemleri büyük bir ciddiyetle uygulamak.
Uzun yıllar ötesinden seslenen…
Celal Vardar’ın Marifet adlı şiiri de manidar:
“Suya dokunmazmış
Sabuna dokunmazmış
Pise bak”
Tedbirlerin temeli bu!
●●●
Sağlıktan ekonomiye…
Sosyolojiden psikolojiye…
Siyaset biliminden diplomasiye…
İletişimden yönetim bilimlerine…
Tutunabileceğimiz ne kadar dal varsa top yekûn zorlu bir “sınav”dan geçiyor…
Yeryüzü; insanlığın ortak yararının gözetildiğinden emin olamadığımız sonsuz deneysel çeşitliliği bünyesinde barındıran “inorganik bir laboratuvar”a dönüşmüş durumda.
●●●
Şimdilik…
Başta “kuş gribi” olmak üzere yakın geçmişte yaşadığımız salgınları başı, sırası ve sonrasıyla aklımızın bir köşesinde tutalım yeter!
Bugünleri mümkün olabilecek en az hasarla atlatabilirsek işimize yarayacak.
Ama görünen o ki, bundan sonra hayatımızda“Koronadan Önce” ve “Koronodan Sonra” şeklinde nur topu gibi iki kavramımız olacak.
Pek çok şey yeniden yapılanacak.
●●●
Günümüz insanı, gönül huzuruyla alabileceği bir nefese muhtaç.
İnsanlığın hâli…
Hani şu çok bilinen fıkradaki “sürekli dayak yiyen boksör”e benziyor…
“Umutlanalım…
Yarınlara güvenli bir biçimde yürüyelim”diyerek kendisini motive etmeye çalışan herkes umulmadık darbeler alıyor…
Anlatalım:
“Bir boks maçı öncesi…
Antrenörü, biraz sonra ringe çıkacak boksörüne moral veriyor, üstüne basa basa maçı kazanacağını söylüyormuş…
Maç başlamış…
O da ne?
Bizim boksör dayak yiyor!
İlk raundun bitişiyle birlikte antrenör devam etmiş:
“Aferin evlâdım, çok iyi gidiyorsun. Adamı iyi dövüyorsun, devam et…”
İkinci raunt…
Değişen bir şey yok…
Dayak devam ediyor…
Bir gözü de yediği yumruktan iyice morarmış…
Raunt bittiğinde antrenör hâlâ aynı havada:
“Çok iyi dövüştün, bravo. Adamı öyle dövdün ki, neredeyse devirecektin. Devam et, iyi gidiyorsun…”
Üçüncü raunt…
Bu kez rakip boksör daha da sert yumruklar atmaya başlamış…
Bizim boksörün kaşı açılmış, dudağı patlamış, burnundan kanlar gelmeye başlamış…
Ringin ortasına serildi serilecek…
Neyse ki, imdadına gong yetişmiş…
Perişan bir halde zor nefes alırken, antrenörü yine başlamış konuşmaya:
“Aferin evlât… Bu raunt da çok iyiydin. Hatta önceki rauntlardan
bile daha iyiydin. Adamı perişan ettin, neredeyse ringin ortasına seriyordun… Bravo…”
Bizim boksör bitkin ve şaşkın…
Endişeli bakışlarla konuşmaya başlamış:
“Hocam, adamı çok iyi dövdüm, perişan ettim değil mi?”
“Evet, evet… Adamı perişan ettin…”
Devam etmiş…
“Madem çok iyi dövüşüyorum, adamı perişan ediyorum, peki bu hâlim ne?
Arada sanki birisi de beni pataklıyor…
Beni döven kim?”
●●●
Öyle sanıyoruz ki…
Dünyanın pek çok yerinde epey bi insan bu sorunun cevabını arıyor…
Ne yazık ki, bulabilmek sanıldığı kadar kolay değil!
Olsun, önemli olan aramak…
Bugünlerde içimize çöken “kasvet”e rağmen hayat devam ediyor…
Bi yandan önerilen tedbirleri harfiyen uygulayarak ayakta kalmaya çalışacağız…
Bi yandan da kafa yormayı sürdüreceğiz…
İhtiyacımız olan şey…
Önce beden, sonra akıl sağlığı!
Hepimize sağlık, sabır ve kolaylık diliyoruz…
Mehmet Yücel