Günlerden Pazar.
Tabii beni “güneşe çıkarmadılar”, ama eşimin arkadaşının oğlunun düğünü için çok uzun sürelerdir sokaklarında gezmekten sağlık sebepleri ile imtina ettiğim Kastamonu’nun belli bir alanını gezinmek zorunda bıraktılar.
Tabiidir ki ben, gözlerim ve objektiflerim…
Vesile ile şehre Ankara yönünden girildiğinde hem peyzajı, hem mimari dokusu ile Kastamonu hakkında ilk fikrin oluşmasına en büyük pay sahibi olan “Olukbaşı”nda geçirdiğim birkaç saat işkence dolu bir zaman dilimi oldu.
Olukbaşı, Kastamonu’nun mimari doku anlamında ilk ve en hızlı değişen bölgesi olageldi 1960’lardan itibaren. Topografisi genişlemeye müsaade etmeyen bu bölge kamu yapıları (Stad, hastane, okul v.b.) ile şekil alırken özelleştirme yıllarında elden çıkarılan Et ve Balık kurumu soğuk hava deposunun arazisi bu bölgenin değişimi için adeta işaret fişeği oldu.
Ilgaz’ın şapka düşüren çam-köknar ormanlarından Olukbaşı’nın şapka düşüren apartman kulelerine terfi etme aralığı bizim ömrümüz aralığına sığdı.
Kente ne yaptığımız, ne kattığımız ile ilgili beni muhasebeleştirmeye iten bu gezinin tam da ilimizde gerçekleştirilen Tarihi Kentler Birliği’nin toplantı gününe gelmesi ise ayrı bir garabet. Davetlisi olmadığımız için izleyemediğimiz bu toplantıda muhtemeldir ki, Kastamonu, ilgilileri tarafından nicelik-nitelik korelasyonundan azade ballandıra ballandıra anlatılmıştır.
Sözü uzatmadan;
Dereyi ıslah ettiği için, tam da Olukbaşı Köprüsü üzerine, tabela diken kuruluşlar, dikildiği tarihten sonra oraya koyduklarını unutmuş ve de o tabela Nuh Nebi’den kalma bir hal almışsa…
Projelendirilmesi ve hayata geçmesinde emek verdiğimiz “İstiklâl Yolu” projesi çerçevesince Olukbaşı’na yapılan park için yapılan toteme, kurdelesinin kesildiği günden sonra bir daha bakılmamış ve süfli şekil almasına göz yumulmuşsa…
En önemlisi o park içinde yapılan ve Kastamonu için Milli Mücadele’nin en anlamlı aziz hatırasını temsil eden Şehit Şerife Bacı Anıtı ilgisizlikten Pisa Kulesi gibi eğrilmiş ve sırt aşağı aşmak durumunda ise…
Sen kapalı kapılar ardında neyi anlatırsan anlat.
“Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben…
Bahtiyarım…”
diyor ya şair.
Ben ne yazık ki bir pazar günü Olukbaşı’nda bedbahtım.
Derleme: FAHRİ ÖZBEK