Batı Karadenizli her sahil insanının rüzgâr ile deniz bağlamında anlatacağı en az bir hikayesi vardır. Yarım asrı geçkin hikayelerin tamamı denizcilikte geçen acı hikayelerdir. Yine bu sayfalardan paylaştığımız “Cemal Karaya Gitti” hikayesinde olduğu gibi. Bu acı hikayeleri yaratan da kuzeyli rüzgarlardır. Yıldız, yıldız poyraz, karayel ve yıldız karayel….
Batı Karadeniz’de hâkim rüzgâr tüm Karadenizlilerin de bildiği gibi poyrazdır. Halk arasında kuzeydoğu ve kuzey yönleri aralığından gelen bütün rüzgarlar poyraz olarak adlandırılır. Karadenizli denizciler ise hangi açıdan eserse essin her rüzgârı en doğru tespit edebilmektedir.
Kuzeydoğu yönünden esen poyraz oldukça soğuktur. Zaten kısa olan yaz sezonumuzda denize girilecek gün sayısını iyice azaltır, hatta bazen tatilcilere hiç denize girme fırsatı vermez. Bilinen başkaca da bir zararı yoktur.
Bugünlerde pek bir sorun yaşar olduk poyrazın yakın akrabalarıyla. Yaşadığımız sorunlar artık yalnızca denizcilikle ilgili değil daha çok sahille ilgili oluyor. Son yıllarda ne zaman orta kuvvette ve daha üzeri bir kuvvette kuzeyli rüzgâr esse, deniz sahil yoluna çıkıyor, yolu kum ve taşla dolduruyor. Hatta taş duvarları geçerek yoldan daha içerilere kadar girebiliyor. Bu haliyle çok da tehlikeli hale gelebiliyor.
Seksenli yıllara kadar denizle yol arasında epey mesafe vardı. Merkez sahilinde şu an mevcut olan sahil yolu ile deniz arasında tarlalar vardı. Tarım yapılıyordu. Memiş sahilinde sandal mağazaları vardı. Kayıklar buralara konuluyordu. Köy halkı boş zamanının çoğunu o mağazalarda geçiriyordu. Çandır mahallesinde demirci dükkânı vardı. Kumluca sahilinde briket harmanları (imalathaneleri) vardı. Bölgemiz insanına yıllarca yük taşımacılığında hizmet verdikten sonra emekliye ayrılmış, çektirme diye adlandırılan kayıklardan üç tanesi Kumluca sahilindeki kumsallarda yıllarca çekili kaldı. Yine Kumluca sahilinde turist binası denilen bir tesis vardı. Tümü şu anki yolla deniz arasında olan bu yerlere dalgalar ulaşamıyor, zarar veremiyordu.
90’lı yılların sonuna kadar sahilin önemli bir bölümünde yoldan şimdiki taş duvarlar yoktu. Doğal toprak yığınları vardı. Yöre insanı oralarda denize giriyordu yoldan denize girenler görülmediği için.
Deniz her geçen yıl karaya doğru ilerlemeye, deniz ilerledikçe uzaklaşılacağı yerde aksine sahil binalar ile dolmaya başladı. Ardından da sahil boyunca taş duvarlar yapılmaya… Şimdi tüm sahil boyunca taş duvarlar var. Elbette duvar olmayan yerler de var ama çok uzun yıllar böyle kalacak gibi görünmüyor.
Günümüzde bu taş duvarlar olmasa denizi durduramıyoruz, ama duvarların da yeterli olmadığı görülüyor. Artık kuzeyden esen her rüzgârda dalgalar yola çıkıyor. Yolları kumla dolduruyor. O devasa kayalarla yapılan duvarları yıkıyor. Bazen acı olaylara da sebep oluyor. 2001 yılının kasım ayında bir acı olaya ve can kaybına sebep olmuştu. Olayı anlatıp canınızı sıkmak istemiyorum.
Yine aynı yıllarda Kumluca Kayran Mahallesi sahilinde dalgaların metrelerce yükselerek yolun karşısına geçtiğini duyduk ve hemen Cide Gazetesi sahibi Ali Kesim ile bahsedilen yere gittik. Yola bolca kum çıkmış ama Karayolları greyderi Bartın yönünde temizliyor. Biz de peşine takıldık ve dalgaların yola çıktığı alanı geçtik. 200 metre kadar uzakta durduk. Alanın ve oluşan durumun fotoğraflarını çektik. Yola çıkardığı koca kayaları gördük. Oyalanmadan geri dönmek istedik. Bu arada greyder geri dönmüş, gözden kaybolup gitmişti. Dalgalar bazen birkaç dakika ara veriyordu, biz de o anı bekleyerek hareket ettik. Yolda kayaların aralarından geçmek için hızlı olmamız gerekiyordu. Henüz dalgalar yoktu. Ali abi gaza bastı ama alanın ortasına geldiğimizde kuma saplandık. Baktık ileri gidemiyoruz Ali abi kendinden emin hemen geri vitese taktı ama nafile! Saplandık kaldık. Bu arada dalgalar geldi. Arabanın üstünden ilk dalga indi ve bolca deniz suyu ile kum ve taş da bıraktı. Dalganın yükseldiğinden arabayı inanılmaz küçük hissettim. Yine de arabada kalıp mücadele edeceğiz, ama kumun yanında koca kayalar da geliyor! Çaresiz arabayı terk edip dışarı çıktığımızda anladık ki kaçacak yer yok. Dalgalar yolun diğer tarafını da tarlaların içine doğru deniz haline getirmiş. O kadar geniş su alanının üzerinde bir çizgi halinde 10 cm yüksekliğinde ve bizi dalgalardan kurtaracak uzunlukta briket duvar görülüyor. İkimiz birden sanki kurtuluşu anlamış gibi koştuk duvarı üzerine. Bu kararı vermemiz muhtemelen anlattığımdan kısa sürmüştür. Duvarın üzerinden ilerleyip Karayolları’nı aradık. “Yol açık greyderimiz yolu henüz açtı.” Cevabını aldık. Durumumuzu anlatamadık. Bu arada dalgalar arabaya birkaç kez daha indi. Dalgalar indikçe de briket duvarın etrafındaki su seviyesi yükseliyordu. Su yüksekliğinin 120- 130 santim olduğunu tahmin ediyor, 15 santim genişliğindeki basma alanımız nedeniyle de endişe içindeydik.
Bu arada dalgaların ara verdiği bir anda koşarak gelen dört genç gördük. O an daha mutluluk verici bir şey olamazdı. Ne olup bittiğini merak edip gelen gençler duruma duyarsız kalamamışlar. Zamanın Doğan arabasını dalgaların altında kalmama isteği ve azmiyle birkaç hamlede çıkardık kaldığı yerden.
O tarihlerde henüz uzun aralıklarla gerçekleşen dalgaların sahilleri hırpalaması, mevsimine göre ayda birkaç kez tekrar edebiliyor artık. Bir öğrencimin hatırlatması üzerine 2005 yılında şimdiki Cide Rıfat Ilgaz Meslek Yüksekokulu, ilköğretim okulu iken sahilde piknik yaptığımızı anımsadım. Düşünün daha 2005… Orada ne duvar var ne de bir engel. Yoldan şimdikinden daha uzak olan denize kadar kum. Peki şimdi… Yolla deniz arasında bir araba boyu genişliğinde otopark, devamında dalgalara engel olmak için taş duvar. Ne kadar engel olduğunu da görüyoruz.
Peki, bu olanlar rüzgarların suçu mu? Rüzgarlar mı yok etti deniz kenarındaki kum yığınlarını? Çocukluğumda deniz suyundan, yöre ağzıyla çırpıntıdan güneşlenerek oynayacağımız kumlara ulaşamazdık. Kum yığınları çoğu yerde yükseltiler oluştururdu, çocuk halimizle aşamazdık yığınları.
Onlarca yıl deniz kenarındaki bu kumları devlet eliyle sattık! Hizmet ediyoruz diye yaptık bunu. Hizmet olarak deniz kumundan inşaatlar yapılmasını sağladık. Bitmez denilen kum, bitiverdi. Ardından dere yataklarındaki kumların satışına geçtik. Denize gelen kumların yolunu kestik. Merak ettiğim: acaba kum satarken kazandığımız paranın kaç katını harcıyoruz denizi durdurabilmek için? Korkusu ve can kayıpları da cabası.
Son yıllarda da halk arasında cikcik diye bilinen kum midyelerinin çıkarılmasını izliyoruz. Denizden çıkardığımız midyelerin boşalttığı yeri, deniz sahilden aldığı kumla dolduruyor. Başka yerlerde çıkarılamayan kum midyesi Cide sahilinden çıkarılabiliyor. Bunlara ek olarak bir de küresel ısınma var.
Yaradan’ın özenle kurduğu düzene hoyratça dokunuyoruz. Yanlışlara devam ediyor, kötüyü daha yakına daha kısa süreye çekmek için elimizden geleni yapıyoruz. Sonra da oluşan yeni durumdan şikâyet ediyor, düzeltmek için çareler arıyoruz.
Çocukluğumdaki sahil artık geri gelmez biliyorum. Gelecekteki çocuklarımız benim gördüğüm kum yığınlarını hiç göremeyecek, çıplak ayak koşamayacak bunu da biliyorum. Ben, gelecekteki çocuklar bunu bilsin istiyorum.
•••
Karadeniz rüzgar ve dalgalarla dipteki tortuları hareketlendirdiğinde, bölgemizin yerlileri olan kefaller ortaya çıkar. Çeşitli şekillerde yakalanabilen yerli kefaller oldukça lezzetlidir. Bölgemizin kadim yemeği kefal pilakiye sizin için az yorum kattım. Kendim denedim, emin olmak için balıktan anlayanlara da tattırıp görüşlerini aldım. Deneyin, pişman olmayacaksınız.
KEFAL PİLAKİ
Malzemeler:
1 adet kefal kiloluk
1 adet kereviz
2 adet büyük boy soğan
2 adet orta boy patates
1 adet havuç
10 diş sarımsak
1 çap bardağı sıvı yağ
1 tatlı kaşığı tuz
1 adet limon
2 su bardağı balık suyu
1 adet defne yaprağı
Hazırlanışı:
Kefal ayıklanır ve kafası atılmaz. Kafası 2 – 2,5 su bardağı su ile eldeki sebzelerden birkaç parça ve bir defne yaprağı da ilave edilerek kaynatılır. Kaynatma işlemi bitince süzülerek balık suyu elde edilir. Sıvı yağ ve balık suyu bir tavaya konularak sebzelerin tümü tavaya ilave edilir. 10 dakika kadar kaynatılır.
Bu arada kefal dilimleri bir ızgarada çok kısa süreli ve iki yönlü pişirilir. Pişirilen kefal dilimleri tavadaki sebzelerin üzerine yerleştirilir. Tuz ilave edilir. Balıklar ve sebzelerin üzerine limon dilimleri konulur. Tavanın kapağı kapatılır. Orta ateşte 8-10 dakika daha kalması yeterlidir. Sıcak ve soğuk servis yapılabilir. Afiyet olsun.
RECAİ YILMAZ