Şehrimizin mânevî ikliminde önemli bir yeri olan Muhammed İhsan Oğuz Bey’i anlatan BİR GÜZEL İNSAN adlı eserden söz etmek istiyorum bugün.
Kitabı Mustafa Bayburtlu hazırlamış. Kendisi, Abdurrahman Paşa Lisesi’nde Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmenliği yaptı. Bir müddet Valilik Özel Kalem Müdürlüğü görevinde bulundu. Emekli olduktan sonra Muhammed İhsan Bey’in notlarını, mektuplarını bir araya getirdi, kitaplarını yayına hazırladı. Görevi bitince memleketi Zile’ye yerleşti.
Kitap; orta boy, 232 sayfa. Bu yıl Haziran ayında İstanbul’da basılmış. Muhammed İhsan Bey’in hayatı ve kişiliği anlatıldıktan sonra, on yedi ana başlık altında onun din anlayışı, dünya görüşü ve eserleri akıcı bir üslûpla tanıtılmış. Yazar, bunları yaparken kendini öne çıkarmaktan özenle kaçınmış.
Muhammed İhsan Bey’in eserleri, baskı sonrası bana da ulaşmış, okumuştum. Fikirleri, din anlayışı, dünya görüşü konularında biraz bilgim vardı. Ancak Mustafa Bayburtlu geniş bir sentez yapmış; onu tanıtırken dinimiz hakkında çok değerli bilgiler vermiş. Okurken Muhammed İhsan Bey’in kişiliğini tanımakla beraber, dinimizin temel ilkeleri hakkında da fikir sahibi oluyorsunuz.
Muhammed İhsan Bey; bilimi, aklı, Kur’an ve Sünnet’i esas alan bir din anlayışına sahip. Kitabı hazırlayan da aynı çizgide olunca tadına doyum olmayan bir eser ortaya çıkmış. Temel hareket çizgisi Allah’a has kulluk, Peygambere has ümmetlik şeklinde belirlenmiş. İnanan bir kişi, hangi konuda olursa olsun en iyiyi kendisinin bildiğini iddia etmemeli, doğru olanı bulmaya çalışmalı. “Her ilim sahibinin üstünde, daha iyi bilen birisi vardır” sözü hiçbir zaman unutulmamalı.
Muhammed İhsan Bey her zaman nefis muhasebesi yapmış, beşer olarak hataya düşmekten kuşku duymuş. İslâm adına ortaya konan görüşleri, fikirleri Kur’an ve Sünnet çerçevesinde değerlendirmiş, ötekilere itibar etmemiş. Ona göre dinin asıl kaynağı Kur’an’dır; Sünnet, Kur’an’a paralel bir kaynak değil, onun açıklaması, uygulaması ve doğru bir şekilde hayata yansıtılmasıdır. Bir sohbet sırasında, Kur’an okuyorum diye koltukları kabartmamak gerektiğini söylemiş ve “oku oku, gereğini yapma, ne anladık?” demiştir. Onun fikrine göre ibadet zorlanarak ve zorlatılarak olmamalı, ihlâs ve iştiyakla yapılmalı. İbâdetin en faziletlisi gerek şahsını ve gerek başkasını sıkmamalı. O, en faziletli ibâdetin namaz olduğunu, oruç, zekât ve haccın ondan sonra geldiğini söylemiş.
Muhammed İhsan Bey, hacca gidenlere “hacı” unvanı verilmesinin doğru olmadığı düşüncesindedir. İbadet görevini yaparken gösterişe ve merasime karşıdır. Hacca gidenlerin merasimle uğurlanmasını ve dönüşte aynı şekilde karşılanmasını uygun bulmaz. Maddî gücü yeterli olmayanların evini, tarlasını satarak hacca gitmesini de tasvip etmez.
Tasavvuf konusunda dinî ve felsefî iki tür tasavvuftan söz ediyor. Şu sözler onun bu konudaki düşüncesini çok iyi açıklamaktadır: “Gerçek tasavvufun hedefi ve amacı; Allah’ın mânevî yakınlığıdır, ma’rifet ve rızasıdır. Buna ermenin yolu Kitap ve Sünnet’e tam uymaktır. Fakat bu uyma zor ve güç bir iştir. Herkes Kitap ve Sünnet’e uyuyorum davâsındadır, bu davâda doğru ve gerçekçi olanlar azdır.”
Bir söyleşi sırasında, tasavvuf düşüncesinin zamanla eskidiğinden yakınmış ve şunları söylemiş: “70 yaşımı geçtim, 50 yıldır okumakla, araştırmakla, incelemekle hayatı geçirdim. İstediğimi bulamadım. Okumaktan bıktım. Merasime, söz ve düşünceye, taklide dayanan eskimiş tasavvuftan bezdim. Hak Teâlâ’ya ve Resûlü’ne sığınarak kurtarılmamı istedim. Allah’a hamdolsun ki, kurtarıldım” diyor. İlk nesil Müslümanların yolunu izlemeye çalıştığını, onlar gibi amel etmek için nefsiyle mücadele ettiğini ifade etmiş. İlk nesil derken şu ifadeleri kullanmış: ”İlk nesil Müslümanlarının tasavvufu; dosdoğru inanmak, iyi ameller işlemek ve güzel huylar edinmekten ibarettir. Dinî tasavvuf budur. Kitap ve Sünnet de bunu emreder. Mü’minlerin faziletleri de böyle olmaktaki kuvvet ve zayıflıklarıyla ölçülür.” Bu ifadelerden anlaşıldığına göre, Muhammed İhsan Bey, Peygamberimiz zamanındaki Müslümanlığın özlemini çekmiştir.
Tarikat yol demektir; bu, Allah ile kul arasındaki bir yoldur ve bunu başkalarının bilmesi gerekmez. Bir sohbetinde şunları söylemiş: “Biz şöhret adamı değiliz, tarikata girmekle bir şey olunmaz, tarikat yol demektir, yola girmekten maksat hedefe doğru yürümektir.” Bu yolun hedef ve neticesinin Allah’ın mânevî yakınlığı, ma’rifet ve rızası olduğunu ifade etmiştir.
Tarikat konusundaki şu sözleri de önemlidir: ”Allah’a mânen yakınlaşmak, O’nu bilip tanımak ve rızasını kazanmak için bir tarikata girmek, bir şeyh ve mürşit edinmek mutlaka gerekli ve zarurî değildir. Çünkü Allah tarafından vahyedilen Kur’an-ı Azimüşşan herkesin imamı, mürşidi, öğretmenidir. Allah’ın Kelâmı’ndan büyük imam, öğretmen ve mürşit yoktur. Zira Kur’an’ı vahyeden ve onunla söyleyen Yüce Allah’tır. Onun İlâhî Kelâmı’yla bildirdiği hak ve hakikatin dışında ve üstünde başka bir hak ve hakikat olması nasıl düşünülebilir? Bundan dolayı ancak Kur’an’a uyan doğru yolu bulur. Allah’a yakın olma, O’nu bilip tanıma ve rızasını kazanma saâdetine kavuşur.”
Ona göre tarikatlara girmiş bir yanlışlık ve aşırılık vardır. “Her şeyin şeyh efendiye malum olacağı ve onun, bağlılarını sorgusuz sualsiz cennete ulaştıracağı inancıdır.” Peygamber bile gaybı bilmediği halde, bir kısım Müslümanın bu tür şeylere inanmasını üzücü ve düşündürücü bulmaktadır. İstanbul’daki bir toplantıda “Tarikat, tarafımızdan mülgadır.” diyerek bu konudaki düşüncesini ortaya koymuştur.
1971 yılında, yakınları için hazırladığı vasiyetnamede onların daima din, îman, ilim, amel, ahlâk, ihlâs, sıdk, emanet, sabır istikamet üzere olmalarını, çocuklarını ve torunlarını da bu doğrultuda yetiştirmelerini öğütlemiş. Vasiyetnamede; yönetim konusunda, Cumhuriyet ve demokrasi şeklinin Kur’an’a ve Sünnet’e uygun olduğunu da belirtmiş. Yönetim konusunda, insanların seçim ve irâdelerine dayanmayan saltanat sistemini de tasvip etmemiştir.
Bir kitabı okumak kolaydır; anladığınızla yetinirsiniz. Ancak kitabı okuduktan sonra bunu özetlemek, hele okuyucuya sunmak çok zordur. Önemli görülen bölümler, biraz daha öne çıkarılır ama önemlilik kavramı da kişiye göre değişir. Burada amaç okuyucuyu kitap hakkında genel anlamda bilgilendirmektir. Asıl olan kitabın bizzat okunmasıdır.
Mustafa Bayburtlu; kendi yorumlarını da katarak Muhammed İhsan Oğuz Bey’in fikirlerini okuyucuyla buluştururken aradaki rabıta görevini çok iyi sağlamış. Neticede herkesin rahatlıkla okuyup anlayacağı kıymetli bir eser meydana gelmiş; özetle, bir güzel insan, bir güzel insanı hoş bir dille anlatmış.
Muhammed İhsan Bey’e Allah’tan rahmet dilerim, mekânı Cennet olsun.
MUSTAFA ESKİ