11-14 Kasım 2021 tarihleri arasında Kastamonu Dernekler Federasyonunun öncülüğünde Ankara Altınpark Fuar alanında/Expo Center düzenlenen “Başkentte Kastamonu Günleri/16” etkinliği sırasında tanıdığım, yeni kitaplarını gördüğüm yazarlardan biriydi Dadaylı Mehmet Çay. Cebimdeki Not Defteri adlı ilk romanını imzalayıp armağan etti:
Mehmet Çay; Cebimdeki Not Defteri, İstanbul 2021, Editör: Leyla Aksoy, 108 s. Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık.
Etkinlik sırasında 5-6 kadar Kastamonu’yla ilgili kitap daha armağan edilmişti, Kastamonu gazetesindeki köşemde değerlendirmem için. İlk kitaplarını görüp okumam dolayısıyla önce Mehmet Çay’ın romanı ile Çatalzeytinli Veda Beşgül’ün Kusurun En Sevdiğim romanını okuduk. Çünkü, Kastamonulu yazarların çoğalıp Türk edebiyatı tarihinde olumlu izler bırakmaları en büyük dileğimizdir. Veda Beşgül’ün romanını başka bir yazımızda ele alacağız.
Cebimdeki Not Defteri konusu, olay mekânları ana ve yardımcı kahramanları dolayısıyla tam bir Kastamonu romanı. Özetini ayrıntıya girmeden verelim.
Daday’ın bir köyünden tek çocuklarını okutup meslek sahibi yapmak için Kastamonu şehir merkezine yerleşen Ali Bey’le Zehra Hanım’ın sunta fabrikasında gece vardiyasında çalışan oğulları Mustafa, bir gün çarşıdaki kalabalığın arasında bir çift ela gözle karşılaşıp âşık olur. İçi içine sığmamaktadır. Heyecanını sık sık uğradığı İl Halk Kütüphanesinde kitap okuyarak bastırmak ister. Anne ve babası ondaki değişikliği hemen fark ederler. Mustafa; sıkıntısını, derdini arkadaşı Salih’e anlatır. Bir çift ela gözün sahibini her yerde aramaya başlarlar. Bir gün Mustafa, telefonunu kütüphanede unutur. Kütüphaneye geldiğinde, yaşlı kitaplık memuru Atıf Bey’in masasındaki fotoğrafta gördüğü kızın, aradığı ela gözlerin sahibi olduğunu anlar. Akşam olunca, memurun kütüphaneyi kapamasını bekler. Evine kadar takip eder. Memurun, eve anahtarla girdiğini görünce, parkta kızını bekler. Gelen giden olmayınca bakkaldan Atıf Bey’in kızı Elif’in iş aramak için annesiyle İstanbul’a gittiğini, iş bulup yerleştiğini, Atıf Bey’İn emekliye ayrılınca yanlarına gideceğini öğrenir. Dünyası yıkılmıştır. Perişan hâlde evine döner. Ateşi çıkar, bir hafta ağır bir hastalık geçirir. Parkta soğuk almıştır. İyileşince Elif’i aramak için İstanbul’a gitmek ister. Baba ve annesi oğullarının sağlığı için razı olurlar. Mustafa, aşk derdinden sıkıntılarını, duygu ve düşüncelerini bir deftere not etmeye başlamıştır. İşinden ayrılıp İstanbul’a gider. Akrabaları Hasan’ın yardımıyla İstanbul’da Elif’i ararlar ama bulamazlar. Mustafa, İstanbul’da geceleri bir takside çalışmaya başlar. Aylar sonra Kastamonu’da babasının ağır bir hasta olduğunu öğrenir. Şehre döner. Baabsının tedavisiyle meşgul olur ama beyninde iki ur bulunan Ali Bey son günlerini yaşamaktadır. Sevdiği kız Zeynep’le evlenen arkadaşı Salih en büyük yardımcılarıdır. Zeynep hamiledir. Ali Bey’le Zehra Hanım’ı anne babaları gibi sevmektedir. Ali Bey ölünce, cenazesi defin için Daday’daki köylerine götürülür. Salih ve Zeynep doğacak erkek çocuklarına Ali adını verme kararını almışlardır. Babasının ölüm acısını yaşayan Mustafa,onunda düşüncelerini, bazen de şiirlerini bir ajandaya yazdığını öğrenir. Baba ve oğlunun üslupları şaşırtıcı derecede birbirine benzemektedir. Elif’i bulup bir türlü huzura eremeyen Mustafa’nın cep defterindeki yazılar günden güne çoğalmaktadır.
Salih ve Zeynep’in güç bir doğum sonrası oğulları Ali dünyaya gelir. Bir süt anne tutmak zorunda kalırlar. Doğum sırasında ve sonrasında Zehra Hanım’la Mustafa onların en yakın yardımcısı olurlar, bir süre evlerinde de misafir edilirler. Aradan altı ay geçince Mustafa artık Elif’ten ümidi kesip çalışmaya karar verir. Salih’in desteğiyle Nasrullah Meydanı’ndaki bir dükkânda Kastamonu yemeklerinin pişirildiği bir dükkân açar. Şifa Lokantası kısa süre sonra iyi iş yapmaya başlar. Turistlerin uğrak yeri olur. Bu sırada Zehra Hanım, Salih, Zeynep Mustafa’ya kız beğendirme yarışındadır. Ama, Mustafa hiçbirine ilgi duymaz. Cep defteri imdadına yetişir.
Günlerden bir gün İstanbul’da turist rehberliği yapan Elif, 15 kişilik bir grubu, gezdirmek için Tokatlı babası Atıf Bey’in uzun süre görev yaptığı, kendisinin de ilkokul ve liseyi bitirdiği Kastamonu’ya getirir. Mustafa, Eif’i görür görmez tanır. Kendisini tanıtır. Şehirde uzun geziler yapıp birbirlerini tanırlar. Elif, Mustafa’yı beğenmiştir. Elif grubuyla İstanbul’a dönerken ikisi arasında telefon ve mesaj iletişimi başlamıştır. Kısa bir süre zonra evlenmeye karar verirler. Düğünleri yapılır. Balayına çıkarlar. Balayı dönüşü Mustafa Elif evlerine girip Zehra Hanım’ın odasının kapısını açtıklarında; onu yatağının kenarında elinde Kur’an-ı Kerim ölü bulurlar. Zehra Hanım, kocası Ali Bey’e verdiği sözü tutmuş, biricik oğulları Mustafa’yı sevdiği kızla evlendirmişti. Artık, huzur içinde yanına gidebilirdi…
Özetlediğimiz romanda, Kastamonu’nun tarihî, turistik, kültürel zenginliklerinden bol bol söz edilmektedir. Bu arada Ali Bey’le Zehra Hanım’ın Daday’ın bir köyünde çocukluk yıllarında başlayan arkadaşlıkları, büyümeleri, evlenmeleri anlatılırken uzun uzadıya kırsal kesimdeki gelenek görenek ve inançlar romana yansıtılmıştır. Zaman zaman Kastamonu ağzıyla konuşmalar da karşımıza çıkmaktadır. Bunlar romana renk, tad vermektedir. Kastamonu’nun coğrafi işaretli ürünleri, ünlü yiyecek ve içecekleri tabii unutulmamış.
Romanda gerek Mustafa gerekse babası Ali Bey’in not defterine yazdıkaları metinlerde edebî, şiirsel bir dil ve üslup kullanılmaya çalışılmış. Doğrusu da budur. Diğer anlatılarda ise fiil cümlesi ağırlıklı, bilgi veren ders kitabı havasında bir üslup göze çarpıyor. Bu da romanı didaktik, bilgilendirici bir yöne taşıyor. Oysa Kastamonu’nun turistik değerleri hissettirmeden öğretilmeli, kavratılmalı. Ayrıca, romanda söz dağarcığının sınırlı olduğu görülüyor. Bu eleştirilerimiz, bir yazarın ilk romanı için son derece normal karşılanacak unsurlardır. Şunu kesinlikle söyleyebilirim: Mehmet Çay’ın gözlem, yazma yeteneği güçlü. Mutlaka yazmayı sürdürmeli. Roman, öykü yazma tekniği kitaplarını okuması da şart. Kişilik ve yer tasvirleri daha geniş olmalı.
Son bir eleştiri de yayınevine. Kapak, iç kapak yazıları hiç estetik değil. Dükkânın içi dolu olabilir. Vitrin yoksul görüntüsü veriyorsa, müşteri girer mi hiç?
Mehmet Çay, mutlaka yazmayı sürdürmeli. Yayımlanmadan önce romanın dosyasını bazı edebiyatçılara okutmalı. Bu ayıp değil. Orhan Pamuk dâhil, birçok tanınmış yazarın uyguladığı bir yöntem bu. Yeni romanlarınızı heyecanla bekliyoruz Mehmet Çay’ın…
NAİL TAN