Şubat 2022 başında bir gün, dost meclisinde beş kişiydik. Beşimiz de iyi eğitimli, üst düzey görevlerde bulunmuşuz. Emekliyiz. Evire çevire güncel konu, hayatımızın odağına Everest Dağı gibi oturan yüksek enflasyonu konuştuk. “Biz yönetimde olsak, enflasyonu nasıl düşürürdük?” sorusuna cevap aradık. Önlemlerden hiçbirinde üç kişi birleşemedik. En çok, benim çözüm önerilerime gülündü. Bir sonraki buluşmamızda, konuya kaldığımız yerden devam etmeyi kararlaştırdık.
Üç saati bulan tartışma beni o kadar yormuş olacak ki, eşimle akşam yemeğimizi yer yemez uykum geldi, yattım. Birkaç saat sonra cep telefonumun zili çaldı. Açtım. Kibar bir zat konuştu:
– Nail Beyefendi, bir saat kadar sonra sizi evinizden iki devlet görevlisi alacak. Enflasyonu düşürme konusundaki ilginç görüşlerinizi bir de sizin ağzınızdan dinlemek istiyoruz.
Heyecanlandım. Hem de korktum. Gündüz sohbetimizden devlet nasıl haberdar olmuştu? Cep telefonlarımızı kapatmıştık çünki. Demek ki, sohbet arkadaşlarımızdan biri devletin uzun kolu görevindeydi. Biraz düşününce, bu kez her yanımı bir sevinç sıcaklığı bastı. Devletin görüşlerimi öğrenmek istemesi, büyük onur değil miydi? Gerçekten de bir saat kadar sonra iki şık giyimli görevli gelip Ekonomi/Maliye Bakanlığı kimliklerini göstererek beni evimden adı. Kapıda siyah bir otomobil duruyordu.
– Kusura bakmayın. Usul böyle. Evinize dönünceye kadar gözleriniz bağlı kalacak, cep telefonunuzu da alacağız, diyerek gözlerimi kalın bir şeritle kapattılar.
Ne kadar gittik bilmiyorum. Araba durdu. Kollarıma girip asansörlere birkaç kez bindirilip indirildikten sonra bir yere götürüp rahat bir koltuğa oturttular. Ellerimi önüme uzattığımda bir toplantı masasında olduğumu anladım. Ses renklerine göre beş ekonomi uzman veya danışmanının karşısındaydım. Sorular yağmur gibi geldi. Cevaplarımı sözlerini dağıtıp, bir türlü toplayamayan haber sunucusu gibi değil tane tane vermeye çalıştım. Konuşurken sesim bazen sevinçten bazen de gururdan titriyordu. Boru mu bu? Devlet bir konuda bizim görüşlerimizi öğrenmek istiyor. Eve girip gözlerimi açtığımda gün ağardığına göre demek ki beş-altı saatten fazla konuşmuşum. Önemli sorular şunlardı:
– Savaş, kıtlık yokken petrol fiyatlarında aşırı bir yükselme görülmezken Türkiye’de neden 2021 yılında enflasyonda büyük yükseliş yaşandı?
– Türkiye’de enflasyonu iç güçler mi, dış güçler mi yükseltti? Asıl nedenler nelerdir?
– Enflasyonu nasıl düşürebiliriz?
– Para politikamızı nasıl buluyorsunuz?
– Devletin ekonomi politikasını değerlendirir misiniz?
– Ülkenin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Toplantıda yaptığım uzun açıklamaların tamamını burada açıklamama imkân yok. Bir bölümüne zaten “Devlet sırrı hâline geldi artık.” denilerek açıklama yasağı getirildi. Ancak, şu kadarını Kastamonulu okuyucularımızla paylaşabiliyorum.
- Dünyada 2020-2021 yıllarında pandemi dolayısıyla enerji, yiyecek, içecek tüketiminde büyük artışlar oldu. Üretim iseaynı hızda artmadı, azaldı. Üretim tüketim arasındaki dengesizlik gelişmiş ülkelerde enflasyonu % 2-7,5 arasında artırdığı hâlde büyük tepkilere yol açtı. Türkiye’de ise 2021’de reel rakamlarla tüketici fiyat endeksine göre %90’ı, devlet kontrollü rakamlarla da %36’yı buldu. Bilindiği gibi bir malın arzı, talebe göre azsa değeri yükselir, talepten fazlaysa ucuzlar, denge sağlanırsa fiyat istikrarı oluşur.
- Türkiye’de enflasyonun başlıca nedeni arzla talep, üretimle tüketim ve ihracatla ithalat arasındaki uçurum, dengesizliktir. Nüfusumuz artık 85 milyon değil, yurt içinde ve dışında beslediğimiz, her türlü ihtiyaçlarını karşıladığımız Suriyeli, Afgan, Afrikalı göçmenlerle birlikte yaklaşık 92-95 milyon, turistlerle birlikte (her ay 4-5 milyon diyelim) 100 milyona yakındır. Ayrıca, yurt dışında pek çok ülkeye miktarı kesin açıklanmayan gıda ve ilaç yardımı yapılmaktadır. Devletimiz yaklaşık bu 100 milyonun yıllık yiyecek, içecek, enerji, ilaç vb. tüketimi ile ülkedeki ürün rekoltesini, üretimi doğru bir şekilde hesap edip dengelemediği takdirde yüksek enflasyon kalıcı hâle gelecektir. Bu hesapların dikkatle yapılması liyakata dayalı atamalara bağlıdır. Partizan görevliler daima rakamlarla oynar ve Bakanları zor duruma düşürürler.
- Türkiye’de en çok fiyat artışı yiyecek, içecek, yakacak, elektrik, petrol ürünleri ve doğalgazda görülmektedir. Çözüm açık ve nettir. Tarım arazilerine yerleşim yeri, sanayi kuruluşu yapmamak, tarım arazilerindeki yerleşmeleri kaldırmak, ekilmeyen boş tarla ve bahçeleri üretime katmak, Doğu Anadolu’da tekrar hayvancılığı canlandırmak. Nükleer, güneş, rüzgâr vb. enerjiyi %100 duruma getirmek. HES’lere, nükleer santrallere karşı çıkanların hayat pahalılığından yakınmaya hakları yoktur.
- Tarım ve hayvancılığı geliştirmek için yem, gübre, zirai ilaç ve tohumları Türkiye’de üretmek şart. Her köyü; iklim, toprak yapısı dikkate alınarak bir çiftliğe dönüştürmek şart. Fasulye köyü, ceviz köyü, manda köyü gibi. Her türlü makine, silahı yapan Türkiye’nin yem, gübre ve zirai ilaçta dışa bağımlı olmasını anlamak mümkün değil.
- Faiz düşerse, üretim ve tüketimde kullanılan kredilerin maliyetleri, dolayısıyla da girdi harcamaları azalır. Enflasyonu mutlaka aşağı çeker. Ancak, tüketimden fazla üretmeden faiz düşürülürse tersi olur. Reel faizler, borçlanma faizleri, altın, döviz yükselir. Enflasyon canavar hâline gelir.
- İhracat artarken ithalat da aynı hızla artarsa durum değişmez. Ocak 2022 ayında dış ticaret açığının 11 milyar dolar olması normal bir durum değildir. Evet, Türkiye hammadde satın alıp işleyerek satacak konuma gelmiştir. Kışın petrol, doğalgaz tüketimi artmıştır. Gelecek aylarda bu durumun değişmesi gerekmektedir. Gelişmiş ekonomilerde ihracat, ithalattan daima fazladır. Türkiye’de uzun yıllar dış ticaret açığı turizm gelirleri, KİT satışları, yabancı yatırımları, yurt dışındaki işçilerin ailelerin gönderdiği dövizle karşılanmaktaydı. Borç alma da (IMF’den özellikle) onu izliyordu. Artık, turizm dışında dış kaynak azalmıştır. Yabancı yatırımcılar, güvenli ekonomi göremediklerinden yatırım yapma, borsada hisse satın alma yönünde büyük katkılar sağlamamaktadır. Durum böyle olunca, döviz açığı fiyatları tepeden tırnağa etkilemektedir.
- Türk toplumu öteden beri enflasyona karşı mal varlığını; ev, arsa, altın, 50 yıldır da döviz satın alarak korumaya alışmıştır. Kur, altın garantili tl hesabı açarak enflasyonu bir parça düşürmek, kısa vadede sonuç verebilir. Belki fiyatlar %10 düşebilir. Ancak kesin önlem, dış ticaret açığını %10-15’e indirmek, tükettiğimizden fazla üretmektir. Sosyal yardımlarla, emekli dul ve yetim maaşlarıyla geçinenlerin sayısı nerdeyse çalışan nüfusa eşittir. Her beş çalışan bir emekliyi beslemelidir normal olarak. Çayı, fındığı, patatesi, soğanı tarladan hasat için akrabalar biraraya gelmemekte, çoğu zaman yabancı işçi çalıştırılmaktadır. Yaşlı, hasta, bebek, çocuk bakımında, çobanlıkta, OSB’lerde kirli işlerde Ermeni Gürcü, Afgan, Arfikalı, Suriyeli ve Iraklı, Orta Asyalıişçilerin çalıştığını biliyoruz. Tembelliğe alışmak çok kötüdür. Dünyanın en zengin devleti Japonya bile bu kadar kişiye maaş veremez. Bu facia, hükümetlerin birinde bir yıkıma yol açabilir.
- Aynı yolda birkaç adım daha atalım. Çalışanlar ise ücretlerini artırmak için yarış hâlindeler. Öğretmenlik Meslek Kanunu çıktı. Bundan sonra bu yarış daha da kızışacak. Vergilerin artmasını kimse istemiyor. Fiyat düşürmek için ilk akla gelen önlem KDV, ÖTV gibi vergileri düşürmek veya sıfırlamak oluyor. Devlet, üretmeyen daima tüketen bir memur, emekli kitlesinin maaşlarını hangi gelirle ödeyecek? Sürekli gündeme getirilen devlet uçak, makam aracı ve saraylarını satarak bir aylığı ödediniz diyelim. Sonrası? İkinci yol olarak para basılsın sesleri yükseliyor sık sık. Karşılıksız para basarsanız ertesi ay bir ekmeğin 10.000 tl olduğunu görürsünüz. Devlet vergi gelirlerini benzin, mazot, elektrik, doğalgaz, motorlu taşıtlar, iletişim giderlerine zam yoluyla artırmakta haklıdır. Yoksa maaşlarınızı alamazsınız.
- Tarla ile market, pazaryeri arasındaki tedarik zinciri halkası azaltılmalıdır.
- Türkiye’nin dünyanın gelişmiş 20 ekonomisi arasında yer alması, G-20 toplantılarına katılması büyük başarıdır. İlk ona girme hedefi de doğrudur. Bunun için iç ve dış güvenliğin sürekli olması gerekli. Dış politikada Mısır, Arap Ülkeleri, İsrail, Ermenistan açılımları yerindedir. Ancak, Türk ekonomisini alt üst eden Suriye politikası neden gündemde değildir? Suriye veIrak’ın toprak bütünlüğünü desteklemek gerekir. Güvenin, huzurun, adaletin, demokrasinin olmadığı bir ülkede ekonomi kanalları sağlıklı işlemez. Acilen Beşar Esat’la da anlaşmak şart diye düşünüyoruz.
- Yap İşlet Devret modeliyle otoyol, köprü, tüpgeçit, liman, şehir hastanesi vb. tesisleri yapmak doğru bir yoldur. Devlet bütçesiyle bu tesisler ancak 30 yılda yapılabilir ve ekonomik kayıplar kat kat fazla olurdu. Bu tür, döviz ve hazine garantili işletmeleri işletenlerden bazı indirimler istenmesi mümkündür.
- Türkiye’de her ilde bir üniversite kurulması başlangıçta, illerin ekonomilerini olumlu etkilemiş ancak ülkeye kat kat zarar verir duruma gelmiştir. Her üniversite, Hacettepe Üniversitesi gibi büyüme peşindedir. İşsiz gençleri, atama peşinde koşan mutsuz aileleri ekonomik kazanç hanesine mi yazacağız? Bazı üniversiteleri bölge üniversitesi, uzmanlık üniversitesi hâline getirmek şart. Diğerlerini bir üretim tesisine (fabrika, çiftlik) veya toplu konut alanına çevirmek yerinde olabilir.
- Yüksek milletvekili, bakan, belediye başkanı maaşları, toplumda gerilim, kutuplaşmayı artırmıştır. Böyle bir ortamda üretim zarar görür. 1923-1983 yılları arasındaki Milletvekili, Bakan, Vali, yüksek bürokrat maaşlarına bakınız. Bu insanlar çift maaşı bırakın, mesela 1970-1983 arasında (ben yaşadım) idarecilik ek ödemesi bile alamadılar. “Kıyak emeklilik” politikacı olma isteğini kamçıladı. Hırsa çevirdi. Siyaset zenginleşme aracı olmaktan çıkarılmalıdır. Sevgili Azerbaycan’da milletvekilleri kendi mesleklerinde çalışırlar. İngiltere Parlamentosundaki oturumlara bakıp hayran oluyoruz.
- Dünya ticaretinde; dolar, avro yerine millî paralarla alışveriş yönündeki gelişmelerin yanında olup propagandasını yapmalıyız. Dolar baz alınınca bizim siyasetçilerimiz; “Avrupa’nın en ucuz doğalgaz, elektrik, benzini bizde” diyebiliyor. “Ver Avrupa’nın maaşını, biz de aynı fiyattan benzin alalım!” der o zaman vatandaş.
- Deprem, doğal afetler, orman yangınları çarpık şehirleşmedeki yanlışları düzeltmeyi sürdürecektir. Tarım arazilerindeki, ovalardaki, ormanlardaki işgaller büyük facialara, ölümlere yol açacaktır. Önlem alınma zamanı ne yazık ki kalmamıştır. Geri dönüşü doğa halledecektir.
- Ülkemizin geleceğini; bilim, demokrasi, adalet, insan haklarına saygı, eğitimde fırsat eşitliği, atama ve işe alımlarda liyakat ilkelerine uyulduğu sürece çok parlak görüyorum. Yeni nesillerin bilim ve teknoloji sayesinde ülkelerinin geleceği konusunda daha bilinçli, duyarlı olduklarına inanıyorum.
Ayrılırken teşekkür edenler oldu. Ses tonlarından toplantı boyunca söylediklerimden genellikle hoşnut olmadıkları izlenimini edindim. Nitekim, odadan gözlerim bağlı koridora çıkarıldığımda açık kapıdan şu sözler kulağıma çalındı:
– Yazık, adamın beyni sulanmış. Aklının dişleri dökülmüş. İki dişi kalmış, onlar da çürük. Suç bizde. 81 yaşında adamı karşımıza alıp beş saattir dinliyoruz. Ekonominin e’sine bakıp bakıp “Soruişareti mi bu?” diyor. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünü birincilikle bitirdiği de masal. Hem muhalif hem de iktidardan yana. Bertaraf herifin teki. Yazık oğlu yazık!
Birden öfkelendim. Odaya dönüp cevap vermek üzereyken, güm diye bir ses duydum. Gözlerim açıldı. Baktım, yataktan düşmüşüm…
NAİL TAN