Merhaba. Neden bu başlığı attım? Çünkü insanların birbirlerini kolaylıkla harcadıkları bir konu hakkında yazacağım. Sokak hayvanları hakkında yazacağım… Bu sokak hayvanları meselesi yeniden gündemde. Özellikle de kuduz vakasının ortaya çıkması sonucunda bu durum mevcut durumunun ötesinde ciddi bir sorun olmaya doğru ilerliyor. Bir hayvan sever olarak ister istemez ben de kendi bakış açımı yazmak istedim.
Öncelikle Türkiye’de hayvan hakları konusunun bu kadar sık gündeme gelmesinin arkasındaki nedenlerini kendime göre üç başlık altında toparladım:
• Sokaklarda çok fazla başıboş hayvan var ve her geçen gün nüfusları artıyor.
• Hayvan hakları meselesi şu anda başınıza hiçbir şey gelmeden konuşabileceğiniz nadir konu başlıklarından biri.
• Toplumdaki bu sahipsiz hayvanlara karşı hassasiyet kimileri için yepyeni bir gelir kapısı oluşturdu.
İlk olarak sokak hayvanlarının kontrolsüz nüfus artışı konusunda yerel yönetimlere fazlasıyla iş düşüyor. Bu zaten hepimizce malum. Peki yerel yönetimler ne yapıyor? Kimi topluyor ve itlaf ediyor, kimi de elinden geldiğince kısırlaştırma çabasına giriyor. Ancak bir üçüncü grup var ki onlar yangına körükle gitmeye devam ediyorlar. Ne mi yapıyorlar? Bu hayvanları toplayıp bölgelerindeki insandan uzak yaşam alanlarına bırakıyor. Onlar da orada ister istemez yaşamaya devam ediyorlar. Çok zorlu bir şekilde de olsa yaşıyorlar da. Ürüyorlar. Sürü oluyorlar. Sonrasında gıda problemi yaşıyorlar ve yine şehirlere iniyorlar. Hem de sürü olarak. İşte burada tehlike başlıyor.
Şimdi diyeceklerime kızacak olanlar muhakkak çıkacak, ama itlaf etmeye teorik olarak karşı değilim. Eğer bu hayvanlar sahiden sahipsizse ve belli bir yaşın üstündeyse tamamen acısız ve şefkatli koşullar sağlanarak itlaf edilebilirler. Hepimizin parmakla gösterdiği medeni ülkelerin tamamı bunu yapıyorlar. Biraz araştırırsanız siz de bu bilgilere ulaşabilirsiniz. Barınağa düşmüş sahipsiz bir hayvan eğer çipinden sahibi de bulunamıyorsa ya da çipi yoksa sahiplendirilmek üzere bir süre barınakta bekletiliyorlar ve sonrasında itlaf ediliyorlar. Çok yürek yakıcı biliyorum, ama sokakta çaresizce karın yağmurun altında aç gezmelerinden daha insani olduğunu düşünüyorum. Sonuçta dünyanın en mükemmel barınağını bile yapsak bir şekilde kapasitesi dolar. Diğer alternatif kısırlaştırıp sokağa bırakma konusunda ise kendim pek çok farklı şehirde pek çok farklı barınağı ziyaret etmiş bir kişi olarak rahatlıkla şunu diyebilirim ki ülkemizdeki barınakların yüzde doksanında sahipsiz hayvanların tümünü kısırlaştırabilecek iş gücü yok. Özel veteriner klinikleri ücretsiz yapsın demeyin çünkü kendi hayvanının boynundaki tasmayı çıkartıp sahipsiz hayvan gibi gösterip bedava ameliyat ettirmeye çalışanları gördüm. Yani kısırlaştırma konusunda iş gücümüz yetersiz. Sonuç olarak nüfus kontrolü bir yerde tıkanacak bir sorun olarak ortada duruyor.
İkinci konu ise hayvan hakları meselesinin rahat konuşuluyor olması. Elbette rahat konuşulsun. Her düşünce rahat konuşulsun. Ancak bu konu öyle bir hale geldi ki önüne gelen yorum yapmaya başladı. Bakın ben bile yazıyorum şu anda. Bu konuşma olayı neden problem? Çünkü organize bir şekilde konuşulduğunda kamusal linç olayına çok şahit olduk. Bizzat ben bir yetkiliden şunu duydum: “Hocam hayvanları toplayacağız ama hayvan severler olay çıkartır korkusundan bir şey yapamıyoruz.” İşte bu noktada hayvan severlerin rasyonellikten ne kadar uzak olduğunu görmeye başlıyoruz. Bununla ilgili eğer üşenmezseniz bir takım sözlük adı altındaki sosyal platformlara “Hayvan Severler” yazın. Çok enteresan yorumlar okuyacaksınız. Ha bu arada gerçek, aklı başında ve tutarlı hayvan severleri elbette tenzih ediyorum. Hayvanlarla alakası olmayanlar da hazır birileri birilerine hakaret yağdırıyor deyip linçe dahil oluyorlar. Maça küfredebilmek için giden taraftarlar gibiler yani.
Son madde ise artık bu sahipsiz hayvanların alternatif gelir kapısı olması. İnsanların bu yürekten duygularını sömürerek bağış adı altında para toplayan bir dünya sahtekâr türedi. Yine internetten bu vakaları bulabilirsiniz. Ayrıca Hayvan Sever (!) Dernekleri de harikulade bir rant ekosistemi oluşturmuş durumdalar. Ben de yüzlerce olmasa da elli civarı sahipsiz kedi ve on civarı da sahipsiz köpek beslemeye çalışan biri olarak bu yem konusunda çok zorlanıyorum. Bu yüzden de en az on farklı dernekle iletişim kurdum ve emin olun hiçbiri yardım etmedi. İsimleri bende saklı. Ve bu konu ile ilgili konuştuğum pek çok yardım severin de derneklerden destek alamadığına şahit oldum. Ee o zaman bu derneklerdeki toplanan bağışlar nerede? Zaten ülkemizde insanımızın yardım severliğini o kadar çok dernek suiistimal etti ki hayvan sevdiğini iddia eden derneklerin suiistimal etmesine neden şaşırdığıma şaşırıyorum.
Peki çözüm ne? Çözüm sorunun köküne inmek. Örneğin çipleme konusunda sistem daha sıkı bir takip sistemi kurmalı. Tüm hayvan sahipleri hayvanları çipletmek ve aşılatmak zorunda olmalı. Zaten zorunluyuz, ama çok iyi bir şekilde kontrol altına alınmalı. Böylece en azından sokağa atılan hayvanların popülasyonunda bir düşüş olacağına eminim. Evcil hayvan alım satımının kontrol altına alınması. Pet shopların hiçbiri hayvan satamamalı. Sadece aracı olabilmeliler. Ülke çapında belli başlı bölgelerde sistem tarafından çok iyi kontrol edilen üretim çiftlikleri olmalı. Elbette ki kimileri cins hayvan sahibi olmak isteyebilir kimseyi bu haktan mahrum edemeyiz ama tüm süreçleri çok iyi kontrol altına alabiliriz. Yani her şeyin özü dönüp dolaşıp kontrol mekanizmasında kilitleniyor. İşte bu noktada da kontrol edecekler, edilecek olanlar ve ilgili mevzuatlar öylesine muğlak durumdaki bu sahipsiz hayvan meselesi bir süre daha esaslı bir sorun olarak önümüzde duracak.
Pek çok sorun gibi bu sorun da elbette bir gün düzelir. Hiç umutsuz değilim. Bu konudaki yegane dileğim ise bu sorunu inşallah insan olma erdemine yakışır bir şekilde çözebiliriz…
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU