Merhaba dostlar. Dört yılda bir gerçekleşen ve dan Katar’da başlayan Dünya Kupası her halde mevcut spor yarışmaları içindeki en popüleri. Kimi zaman Olimpiyatların bile önüne geçtiği söyleniyor. Gönül isterdi ki bu Dünya Kupası’nda ülkemiz de olsaydı. O heyecanı bir kez daha yaşasaydık.
Bu sefer kupanın sönük geçeceği tüm uzmanların dilinde. Kupanın Katar’da düzenleniyor olması, Katar’ın bir futbol ya da herhangi bir sporun ülkesi olmaması ve dünya kamuoyundaki olumsuz imajının bunun üstünde ciddi bir etkisi var elbette. Ancak maçlar başladıktan sonra ve müsabakaların heyecanı dünyayı sardıktan sonra bir şekilde bu durumun ikinci plana düşeceğini düşünüyorum.
Bu Dünya Kupası’nın bir başka özelliği de muhtemelen Messi ve C. Ronaldo’nun oynayacakları son dünya kupası olacağıdır. Muhtemelen diyorum çünkü Messi 35, C. Ronaldo ise 37 yaşındalar. Teorik olarak futbol yaşamlarının son bir iki yılını yaşıyorlar. Ancak bu iki futbolcu da o kadar özel oyuncular ki bundan dört yıl sonra hâlâ çok üst düzeyde futbol oynuyor olurlarsa hiç şaşırmam. Çünkü temel yeteneklerinin ötesinde kendilerine çok iyi bakan ve işlerini büyük bir ciddiyetle yapan iki profesyonelden söz ediyoruz.
Bugün “Messi mi daha iyi, Ronaldo mu daha iyi?” sohbetine girmeyeceğim. “İkisi de harikulade” diyerek asıl derdime geleceğim. Ronaldo ve Messi kariyerleri boyunca taraftalar tarafından çok sevilirken dönem dönem takımlarında çok ciddi sorunlar yaşadılar. Takım arkadaşları ya da antrenörleri tarafından yaratılan değişik sorunlarla uğraştılar. Elbette bu sorunlarda muhtemelen ikisi de sütten çıkmış ak kaşık değildir, ancak şu da bir gerçek ki işinizi iyi yaptığımız sürece ister istemez işini kaytaran ve kötü yapan insanların nefret radarlarına giriyoruz.
Ronaldo, Messi veya başka üst düzey bir sporcu ya da saf yeteneğinize ihtiyaç duyulan bir ekosistemde değilsek bu nefret okları bir şekilde canımızı yakıyor. Düşünsenize Steve Jobs bile kendi kurduğu şirketten kovuldu zamanında. Sonrasında yine ona mecbur kaldılar çünkü Jobs ne kadar nefret edilesi olsa da işini çok iyi yapıyordu.
Anlamadığım bir şekilde zaten yapmanız gereken işi yapıyor olduğunuz için birtakım insanlarla sorun yaşıyorsunuz. Çünkü onlar zaten yapmaları gereken işi yapmamak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Kendi kişisel çalışma yaşamım boyunca da çoğunlukla iş arkadaşlarım tarafından sevilmedim. Sanmayın ki dünyanın en iyi çalışan insanı olduğumu iddia ediyorum. Ancak şu konuda kesinlikle iddialıyım ki görev tanımım neyse eksiksiz yaparım. Ne eksik ne fazla. Tam olarak tanımlanan işi yapmaya gayret ederim. İşte işin eğlenceli tarafı da burada başladı hep. Sadece görev tanımınızı yaptığınız için bile insanlar sizden hoşlanmıyor. Çünkü bir işe başlarken yasal haklarımı okuyup öğrendim hep. O işle ilgili yönerge, kanun, tüzük veya tanımlayıcı ne varsa oturup öğrendim. Sonrasında da gidip işimi yapmaya çalıştım. Ve hep nefret öznesi oldum. Bundan üzgün müyüm? Katiyen… Hatta gurur nişanesi olarak taşıyorum. Birlikte çalıştığım insanlarla arkadaş olmak zorunda değilim. Sadece iş yapıyorum. Sonrasında beşeri bir ilişki gelişirse tamam, ama olsun diye de hiç uğraşmam. Örneğin bizim ülkemizde en kolay suiistimal edilen şey işe başlama saatidir. Eğer bir işin başlama saati 08:45 ise o işin başlama saatidir. Oraya gideceğiniz saat değil. Yani 08:45’te işe başlayabilmeniz için en geç 08:35’de orada olmalısınız. Ya da öğle tatili 12:00 ise ve 11:59’da siz yerinizi terk ediyorsanız işinizden bir dakika çaldınız demektir. İşyeri bilgisayarlarından sosyal medyalarına girenlere değinmiyorum bile. Bunlar ve bunlara benzer pek çok konu başlığında düz bir adam olduğum için de sorun yaşadım. Yaşıyorum ve sanırım çalıştığım sürece de yaşayacağım. “İyi ki de yaşayacağım” diyorum. Çünkü günün sonunda vicdanım da gönlüm de berrak bir şekilde başımı yastığa koyuyorum.
Ronaldo ve Messi’den nerelere geldim değil mi? Aslında yazının ilham kaynağı şu anda Ronaldo’nun kendi kulübünde yaşadığı sorunlar oldu. Ronaldo bununla ilgili uzun bir röportaj verdi. Çok ilginç beyanları var. Merak ederseniz internetten bulabilirsiniz. Birkaç yerde işini düzgün yapmak uğruna kötü görünmekten çekinmediğini dile getiriyor. Ben de kendi hayatımda böyle düşündüğüm için bunu yazma ihtiyacı duydum. Demek ki dünyanın en çok kazanan, en çok takip edilen, en iyi sporcusu olmanız bile iş yerinizde sizden vasatların hedef tahtası haline gelmenizi engellemiyormuş.
Yani demem o ki eğer işe vaktinde geliyorsanız, iş zamanınızdan hiç çalmıyorsanız, yapmanız gereken her şeyi kendi zamanında yapıyorsanız ve siz bunları yaptığınız için birileri sorun yaşıyorsa çok iyi. Çünkü işinizi layığı ile yapıyorsunuz demektir. Geriye kalanını da boş verin zaten.
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU