Dünyanın tee öbür ucunda vaktinden önce bir papatya solsa, taç yaprakları birer hançer gibi saplanırdı yüreğine, ölürdü bin yüreğinden biri, dünyanın tee öbür ucunda başka bir papatya filizlendiğinde anbean, taç yaprakları sürgün olurdu ölen yüreğinde…
Bin yüreğiyle her gün sayısız defa ölür, sayısız defa can bulurdu.
Yüreklerinden biri hissetmezse biri hissederdi bağı, bahçeyi, bostanı…
Yapraktan düşen çiğ tanelerinde yıkardı bin yüreğini.
Güneşte ayrı kavrulurdu…
Kasırgada ayrı savrulurdu.
“Bin yürekli adam” olmanın karı da var zararı da…
Acısı çekilmez, mutluluğu tartılmaz.
Dünyayı değil ırkına, rengine, sınıfına göre ayırmak; börtü böceğiyle, cümle varlıklarıyla ve elbette yekun kültürleriyle bin yüreğinden taşırdı, kelime kelime insanlara taşıdı…
Kederle sevinç harman.
“Bin yürekli adam” dünyasında hem “panayır” hem de “savaş alanı” aynı coğrafyada yürek yüreğe…
Bin yürekte yerine göre “havai fişek”, yerine göre “kurşun”.
Dünya’nın da ötesinde aslına bakarsanız “bi dünya” evreni sırılsıklam yüreğinden taşırmanın inceliğindeydi…
Venüs ile ahbap, Jüpiter ile komşu.
Bin yürekten birinin tasını Aşağıimarette’ki çeşmeden doldurdu, diğer birini bilmem hangi uzak diyarın okyanusuna daldırdı…
Kiminde tatlı su, kiminde tuzlu su.
Ve asla yüzünü bir an olsun “ekşitmemek”…
Gözlerinin ışığını hep açık tuttu.
Ve kızılcık suyunu masasından hiç eksik etmemek…
Dosta karşı.
Moral düştü mü…
Kale düşer.
Elbette her devrin yükü ayrıdır hamallığa gönüllü durana…
Bir yüreğe çok gelirken, yükledikçe yükledi bin yüreğine.
“Bin yürekli adam” eserleriyle “bin fıskiyeli havuz” oldu…
Ebediyete kadar yüreklere su serpecek.
Perde inmez bin yürekli adamların oyununda…
Bir gün değil, alkış hiç susmaz anılarına.
Her 5 Mart günü…
“Şimdi anıları geçmektedir, kentin üzerinden bulutlarla.”
Usulca bir dilim kesip uzattığı mutluluğu yüreğimizde…
Tıpkı onun gibi, içimiz içimize sığmıyor.
Şad ola Siyami Özel şad ola…
Topu tüfeği bir yüreğimizle bin yürekli adamın yolunda izimiz var ola.
(Kastamonu’yu Kastamonu yapan kıymetlerden biri Siyami Özel…
Gazetemizin kurucularından ve ilk yazı işleri müdürü, şiirleri ulusal dergilerin müdavimi şair, edebiyat işçisi, kültür emekçisi, layıkıyla yaşamın bekçisi.
5 Mart 1981’de kalbimize gömdük…
İzindeyiz daim.)
Siyami Özel’in çeşitli şiirlerinden dizelerle…
Otobiyografi
Bir kobalt mavisi hüzünle yürür / çocukluğu gelir aklına / (…..) Kadıköy’de Şekerci Bakkal Sokağı / (…..) unutur mu eski günleri…
Ay vuruyordu buluta / Bilmezdim dünya nicedir / Siyah saçlı bir çocuktum / Karadeniz’in kıyısında…
Acı bir çığ gibi yürüdü bir şey üstümüze takvimlerce / Ergenlik anıları ve bir de alışkanlığı evlerin…
Ah çocukluğumuzdu, gençliğimizdi derken / Nasıl duyurmaksızın kılıcın yüreğe işlediğini…
Bir baktım Nasrullah alanındayım saat oniki olmuş / Şimdi mahalle kahvelerinde cansıkıntısı tur atıyor…
Böyledir taşrada akşamüstleri / İnsanın içi daralır daima…
Alıştığımız bir şeydi gerçi / Sabah akşam günaydın hüzün…
Evlad-u ayal var demedik bağrımıza taş basmasını öğrenmiştik / Viran olası hanede neler çektik neler / Yine de yitirmedik inancımızı ve coşkuluydu gözlerimiz
Biz severiz insanları ne denli katı olsalar da bir ince yerimiz sızlar / Sonra zaman atlar, alkış tutarlar yenilsek de / Bir gün alkış tutarlar anılarımıza / Bir sıcak anılar kalır / Bıçak derine işler…
Ben giderim bir gün alır başımı giderim / Yine o küçük kent özlemi çirkin yüzümün kalıntılarında…
Anılarımız geçer yüzyıllar sonra belki / At sürüp kılıç kuşandığımız ovalardan…
Ah… Gereğince yaşanmamış güzelim eski günler…
Gülüyor karşımda dişlek bakışlarıyla o şehir / Derken bir rotatif mi iniyor gözlerimin kapılarına / Basımevlerinin loş pedallarında kadratlarda gezdiriyor ellerini…
Perde kapanıyor, oyun bitti bitecek / Geride kalan imgelere elveda artık…
Bir daha görür müyüm cânım insanları / (…..) Kardeşim, herşeyim insanları / İşte geldik gidiyoruz / Şen olasın Kastamonu şehri / Bitimsiz sevilerin odak noktası / Anılarımın başkenti / Nasıl söyleyeyim / Hele seni / Hele seni / Bir daha görür müyüm?..
Ah kardeşcağızım kötü değil bu dünya / Lakin yaşamasını bilmeli / Kendince değil başkalarınca / Biraz kardeşlik, biraz sevgi / Ondan sonra ölmeli…
Yine de bu dünyayı terketmek gerçekten zor / Alışmışız bir kere hayat denen cevhere…
Yüreğim / (…..) Bir gün durursan gerçekten yürekti desinler / Yürekler içinde bir tekti desinler / Musalla taşında “erkekti” desinler / Ben seni bunun için taşıyorum…
Unutma ki / Hüzzam bir şarkıdır yaşadığımız / İnsanlara ve bulutlara el sallayıp / Geçip gidiyoruz / Ey dünya!..
İğreti bir gülüş mart gelende / Nisan gelende ben yokum / Çünkü kuşlarlayım, çiçeklerle / Dağbaşlarında…
Şimdi iki yanına uzanmış zavallı elleri / Kentin gömütlüğünde ıslak ve biraz üşümüştür…
Biz severiz insanları / Ezik yaşantımızda ve kentin gömütlüğünde / Karışmayın siz…
Şimdi anılarımız geçmededir / Kentin üzerinden bulutlarla…
Usulca bir dilim kesiyorum mutluluğumdan / Uzatıp birilerine veriyorum içim içime sığmıyor.
MUSTAFA AFACAN