Restorasyon sonrası kültür ve sanat merkezi olarak kapılarını açan tarihi Saray Hamamı’nda plastik sanatlar sergisi sürmekte olan Sekiziz+Biriz grubunun Kastamonulu üyesi Prof. Dr. Meliha Yılmaz’la sanat üzerine konuştuk.
Abdurrahmanpaşa Lisesi’nden mezun olduktan sonra girdiği Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinin akademik kadrosunda Öğretim Üyesi olarak yer alan Yılmaz, sanatla ilgili düşüncelerini bizimle paylaştı.
– Resme olan ilginiz nasıl başladı? Sizi bu sanata imler yönlendirdi?
M.Y: Daha okula gitmeden önce bana büyüklerim ne olacaksın diye sorduklarında hep ‘resim öğretmeni olacağım’ derdim. Hayatım boyunca bu idealim hiç değişmedi. Ailemden de büyük destek gördüm. Rahmetli amcacığımın kariyer yapmamda bana desteği çok oldu. Amcam Fahrettin Abdurahmanoğlu, Kastamonu’da Altın Kundura olarak bilinir. Onu da bu söyleşimizde rahmetle anmış olayım. Özellikle Lise’deki Resim Öğretmenim Demet Özel Hocam gerçekten benim bu alanda ilerlememde büyük desteğini öncelikle atlamadan söylemek istiyorum. Bunu nedlen özelikle söylüyorum. Resim öğretmenleri aslında ilgisi olan yeteneği olan pek çok öğrenciyi resim yapmakatan küçük bir sözle soğutabiliyorlar ne yazık ki. Demet Hocamdan bu anlamda destek gördüm.
– Nasıl bir destek?
M.Y: Çok büyük bir destek. Beni yarışmalara hazırladı. Ödüller almamı sağladı. Lise’de Demet Hocamın rehberliğinde bir il birinciliği bir il ikinciliğim ve Türkiye birinciliğim var. Aldığım birincilikler Demet Hocamın destekleriyle oldu. Teşekkürler hocam.
İlk Gazi Üniversitesini mi kazandınız?
M.Y: Hayır, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Öğretmenliğini kazandım. Ama resim öğretmeni olma idealimden hiç vazgeçmediğim için Gazi Eğitim’in yetenek sınavlarına girdim ve kazandım. Bir kere lisans alma eğitimimi gerçekleştirdim. Ben resim öğretmeni olmak istiyordum, ancak amcam ‘Sen önce kariyer yapacaksın’ dedi. ‘Kariyer yapma gibi bir niyetim yok. Kariyer yapmak için atölyen olması lazım’ dedim. Bir yaz tatilinde geldiğim de rahmetli amcam bana kariyer yapmam için bir resim atölyesi hazırlamıştı. O yüzden onu bir kere daha rahmetle anmış olayım. Böylece yüksek lisans doktora derken kariyerime devam ettim. Dört yıl Mili Eğitim’de bir öğretmenlik sürem oldu. Daha sonra Gazi Üniversitesine okutman olarak geçtim. Ve zaten devamı da çalışmayla gayretle çabayla bu günlere geldik.
Tabi bir emeğin karşılığı olarak iki ay önce profesörlüğümü aldım. Ben her zaman söylüyorum; ünvanlık etik değerlere bağlı insan olma vasıfları, inancı birleştiği an faydalı bir anlam ifade ediyor. Aldığım unvan sadece bir gayretin ve çabanın sonucuydu.
İlk serginiz nerede açtınız?
M.Y: Memleketim olduğu için ilk kişisel sergimi 2007 yılında Kastamonu’da açtım. 2007’ye kadar grup sergiler, karma sergiler, sempozyumlara katılıyorduk. Kişisel olarak 11 sergi açtım. Kastamonu’da ilk kişisel sergim çok ilgi gördü. Bu arada son yıllarda sanat hareketlerinin Kastamonu da arttığını da görüyorum.
Nasıl bir artış?
M.Y: 2007’de ilk sergimi açtığımda sadece güzel sanatlar galerisi vardı. Bu yıl grup alarak açtığımız sergi tarihi otantik eski bir hamam oldu. Bu şekilde eski binaların sanat tarihi açısından önem arzeden binaların sanat galerisine dönüşmesi biz sanatçıları doğrusu çok mutlu etti. Valilik binasının restrasyonu nedeniyle kapatıldığını öğrendiğim güzel sanatlar galerisinin biran önce sanatcıların hizmetine sunulmasıni diliyorum. Bu arada Mimar Vedat Tek Kültür Merkezi gerçekten Kastamonu için büyük bir kazanım olduğunu düşünüyorum. Grubumuzdan bir hocamız söyledi. Konya’da sadece üniversitede bir sanat galerisi olduğunu onun dışında başka bir sanat galerisi bulunmadığından dolayı sıkıntı çektiklerini söyledi. Konya büyük şehir olmasına rağmen sanat galerisi bulmakta çok sıkıntı çekilirken Kastamonu’da sanat galerilerinin birden fazla olması bizleri çok sevindirdi.
Dış ülkelerde de sergilere katıldığınızı biliyorum. Bunlarla bizim ülkemizdeki sanata olan bakışı nasıl değerlendirirsiniz?
M.Y: Bu güzel bir soru. Hindistan’a kadar gittim. Başta Avrupa olmak üzere gittiğimiz bazı ülkelerin bizden daha geri olduğunu da söyleyebilirim. Sanata bakış açısı özellikle genel olarak Avrupa’da gerçekten çok farklı. Bizden çok ileri olduğunu görüyoruz.Küçük yaştan itibaren aldıkları sanat eğitimleri sanata olan bakış açılarına yansıyor. Aldıkları sanat eğitimleriyle yaratıcılık, vizyon geliştirme anlayışına sahipler. Bir sanat eseri nasıl incelenir, bir objeye estetik bakış açısı nasıl geliştirilir, aynı zamanda kültürel değerlerle iç içe yaşadıkları değerleri de hizmete sunmuşlar. Sanatla ilgili olmasalar bile bir eserin karşısına geçtiklerinde o eserleri bilinçli olarak incelediklerini görüyoruz.
Yurtdışında sanat eğitiminin temelden başladığını mı söylemek istiyorsunuz?
M.Y: Evet. Ülkemizde sanat eğitimi politikaları doğrultusunda, sanat eğitimi öğretmenlerine doğrusu çok iş düşüyor. Biz okul öncesi eğitimde hâlâ çocuklarımıza boyama kitapları kullandıran bir milletiz. Boyama kitaplarıyla yaratıcılık arasında nasıl bir bağlantı kurulur. Yetenek arasında nasıl bir bağlantı olur. Mustafa Kemal Atatürk, “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir” sözünü yüreğinde hissederek söylemiştir. Hakikaten sanat bir milletin hayat damarlarından bir tanesidir.
Bizim okullarımızda sanat eğitimi dersleri nasıl geçer hocam?
M.Y: Sanat eğitimi derseleri vakit geçirme dersleri olarak görülüyor. Bu derslerde çocuklara test çözdürülüyor. Oysaki yapılan araştırmalar şunu gösteriyor. Sanat eğitimi almış olan birey, görsel sanat eğitimi alan öğrenciler, matamatik, fizik ve kimya gibi dersleri alan öğrencilere göre çok daha başarılılar. Çünkü sanat eğitimi alan bir çocuğun muhakeme yeteneğini ve yaratıcılığını ve bilgileri transfer etme yeteneğini de çok geliştiriyor.
Bu ülkelerin kalkınıp ilerlemesinde bilim ve sanatın önemi desem?..
M.Y: Gelişmiş ülkelere baktığımızda sanatla bilimin koşut gittiğini görüyorsunuz. Bilimde çok ilerlemiş de sanatta geri kalmış ya da sanatta ilerlemiş de bilimde geri kalmış ülke göremezsiniz. Bir ülkede bilim ve sanat koşut gidiyorsa gelişim sağlanıyor.
Peki bizim ülkemizde durum nasıl?
M.Y: Malesef bu konuda biz çok gerilerden geliyoruz.
Yurtdışındaki sanat galerileri mekansal anlamda nasıl değerlendirirsiniz?
M.Y: Sanat galerilerine mekansal anlamda baktığımızda, kültürel değeri olan yüzyıllar öncesinden bu güne kadar gelip ayakta kalmış tarihi binaları sanatsal mekanlar olarak kullandıklarını görüyoruz. İşte bu anlamda Kastamonu’da restorasyonu yapılmış antik hamamın galeriye dönüştürülmesi biz sanatçıları doğrusu çok mutlu etti. Çünkü galeriler müzeler kesinlikle sanat tarihi değeri taşıyan binalardan oluşturulmalı. Yurtdışında genelde tarihi binalar sanat galerileri olarak kullanılıyor.
Sanatın kişilik gelişiminde önemli olduğunu söylüyorsunuz..
M.Y: Evet. Biz maalesef bu önemi en baştan başlayarak anlatamıyoruz.
Meliha eşittir resim mi?
M.Y: Sanatsal anlamda evet. Ama hobi olarak soruyorsanız seyahat etmeyi çok severim. Bu benim mesleğimle de bağlı bir durum. Sinamayı da seviyorum. Vakit buldukca zaman zaman sinemaya da gidiyorum.
Kastamonu demek?..
M.Y: Kastamonu demek, kültür ve tarih demek, doğa demek. Yaşayan bir insan nasıl bir şehir de yaşamak ister? Doğal güzelliği olsun ister.Tarihi zenginliği olsun. Kültürel zenginlikleri olsun ister. Bu söylediklerimin hepsinin bir arada bulunduğu, şehir hiç kuşkusuz Kastamonudur. Bilmiyorum yaşayanlar bu güzel şehrin kıymetini biliyorlar mı?
Siz yaşadığınız yıllarda bu şehrin kıymetini biliyor muydunuz?
M.Y: Doğru soru. Haklısınız. Üniversiteye başlayıncaya kadar bende bu şehrin kıymetini bilmeyenlerdendim. Tabii insan bilinçlendikce buna çok daha iyi vâkıf oluyorusunuz. Biz her pazar ailece dağa pikniğe giderdik. Ben sıkılırdım. “Her hafta, her hafta, dağa mı gideceğiz diye. Oysaki burası Allah’ın her güzelliği bahşettiği muhteşem bir şehir. Dört mevsimi yaşarsınız. Kayak yapmak istiyorsanız Ilgaz’a çıkıyorsunuz, denize girmek istiyorsunuz sahil ilçelerine doğru uzanıyorsunuz. Her anlamda gerçekten dört dörtlük bir şehir. Özellikle tarihi zenginlikler açısından dünya kadar konaklarımız var.
Kastamonu’un geçmişinde köklü bir resim eğitimi var mı?
M.Y: Olmaz mı tabi var. Burası resim öğretmeni yetiştiren köklü bir şehir. Köklü bir geçmişe sahip. Eskiye dayalı resim işi eğitim bölümümüz var. Güzel Sanatlar Fakültemiz var. Aslında halkın bu açılan sergilere ilgisinin artması sağlanabilirse halkın da estetiğe bakışı açıları farklı olacak. Belki de aileler çocuklarını sanata yönlendirecekler.
Son olarak söylemek istediğiniz?
M.Y: Umarım güzel bir şöyleşi oldu. Bu fırsatı bana verdiğiniz için gazeteniz çalışanlarına ve size çok teşekkür ederim.
Çok yakın arkadaşım, Bisiklet Milli Takımımızın eski kaptanı Serkan Karayılan’ın teyzesi, Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meliha Yılmaz’a, kendisiyle ve sanatla ilgili düşüncelerini paylaştığı için teşekkür ederek sohbetimizi noktalıyoruz. Mutlu kalın.
Not: Bu söyleşiyi kaleme aldığım sırada değerli sanatçımızın aniden rahatsızlandığını ve başarılı bir operasayon geçirip sağlığına kavuştuğunu öğrendim. Kendisine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.