Çağrı Küçükyıldız… Öz be öz Kastamonulu. Başarılı bir kaptan, başarılı bir yazar ve müzisyen. 1981 yılında Kastamonu’da dünyaya gelen Küçükyıldız, genç yaşamına bir dolu hayat sığdırmış. Birçok başarıda imzası var. Ben tanımaktan büyük mutluluk duydum. Siz de tanıyın istedim.
Çağrı Bey’le diş hekimim Hasan Gömlekli sayesinde tanıştım. ‘Kastamonulu bir yazar’ diye başladığım hikayeden yalnızca ‘yazar’ olmayan, deniz derya bir insanı hayatıma katmanın verdiği mutlulukla ayrıldım.
Çağrı Küçükyıldız’ın 2 kitabı var. Bu kitaplarında çeşitli hikayelere yer veriyor. Şu an yazarlığının yanında Birleşmiş Milletler çatısı altındaki Uluslararası Denizcilik Örgütü’nde çalışıyor. Üstelik severek dinlediğim ‘Sakin’ grubunun da kurucu 3 üyesinden biri…
Kendisiyle mail yoluyla bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu söyleşinin ardından da eşi ve oğluyla birlikte bir gün ‘pastırma ve kel simit’li kahvaltı için buluşmaya sözleştik….
Çağrı Bey, benim ulaştığım iki kitabınız var. Denizcilik alanında Uluslararası Denizcilik Örgütü bünyesinde çalıştığınızı ve bu konuda bir tez yazıp uzmanlığınızı aldığınızı biliyorum. Benim eksik kalan bilgilerimi tamamlamanızı rica ediyorum. Kimdir Çağrı Küçükyıldız?
Ç.K.:Gözde Hanım, öncelikle bana kendimi ifade etme fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Özellikle memleketimin gazetesi olan Kastamonu Gazetesi vasıtasıyla doğduğum şehre vefa borcumu bir parça da olsa ödeyebilmek büyük mutluluk…
Sorunuza gelecek olursak, 1981 yılında Kastamonu’da dünyaya geldim. İlk ve ortaokulu Kastamonu’da, liseyi ise Bursa’da yatılı bir okulda okudum. Üniversite eğitimimi İTÜ Denizcilik Fakültesinde tamamladıktan sonra farklı ülkelerden mürettebatın bir arada bulunduğu ticaret gemilerinde kaptan olarak görev yapıp dünyanın çeşitli ülkelerini ve kültürlerini tanıdım. Aynı zamanda ney üflemeyi öğrendim ve bu vesileyle tasavvuf kültürü ile tanıştım. Evlilik amacıyla denizi bırakıp İzmir’de bir limanda çalıştım. Daha sonra Ankara’da Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığında uzun yıllar denizcilik uzmanı olarak görev yaptım.
2016 yılında beri Londra’da Birleşmiş Milletler çatısı altında bulunan Uluslararası Denizcilik Örgütünde (IMO) görev yapıyorum. Altı yaşında Alp Tuğrul isminde bir oğlum var.
Son kitabınız ‘Uzakta Bir Liman’, on iki hikayeden oluşuyor. Bunun haricinde ‘Uyku Mevsimi’ isimli bir kitabınız daha var.Denizcilik gibi zor bir mesleği icra ederken yazarlığa merakınız nereden kaynaklandı?
Ç.K.:Aslında yazma hevesim ilkokul yıllarına kadar uzanır. Bir gün ilkokul öğretmenimizin sigara içtiğini görmüştüm ve onu vazgeçirmek üzere sigaranın zararlarına dair bir hikâye yazmıştım. Bundan daha da önemlisi anne ve babamın edebiyat öğretmeni olmaları okuma ve yazmaya daha fazla ilgi duymamı sağladı.
Ortaokulda birkaç kompozisyon yarışmasına katıldım. Kıymetli öğretmenlerim de yazma konusunda beni çok teşvik ettiler. Lisede yatılı okul hayatı, beni daha çok okuyup yazmaya itti. Hayatın anlamını sorguladığım dönemde kurguladığım dünyada cevapları yazarak aradım. Yazılarımı okuyan insanlarla ortak yönler keşfetmek yalnız olmadığımı hissettirdi bana.
Gemide çalıştığım yıllarda ise dünyanın çeşitli ülkelerini, kültürlerini ve insanlarını tanımak bana yazmak için bol malzeme sundu. Gemideki yalnızlığımı yazarak giderebiliyordum. Ayrıca Türkiye’de hem gemide çalışmış hem denizi denizcilerin gözünden görebilen çok az yazar olduğunu keşfettim. Bence bu bir fırsattı.
Sonra bu işi daha bilinçli yapmam gerektiğine karar verdim. Ankara’da bulunan Avrasya Yazarlar Birliği tarafından düzenlenen öykü yazarlığı kursunda eserleri birçoğumuzun edebiyat derslerine konuk olmuş yazar Osman Çeviksoy ile çalıştım. Kursu tamamlayan yazar adaylarının eserlerinden oluşan “Kardeş Sesler 2012” de benim hikâyelerim de yer aldı. Aynı yıl “Uyku Mevsimi” adındaki ilk hikâye kitabım yayımlandı.
Uzakta Bir Liman kitabınızın başlangıcında sizinle ilgili kısa bir bilgi de yer alıyor. İTÜ Denizcilik Fakültesi’ni bitirmenizin ardından ticaret gemilerinde kaptanlık yaptığınız ve çeşitli ülkeleri gezdiğiniz bilgiler arasında. Şimdiye kadar kaç ülke gezdiniz diye sorsam…
Ç.K.:Ticaret gemilerinde stajyer ve dördüncü kaptan olarak çalıştığım dönemde otuza yakın ülkeyi görme fırsatım oldu. Bunun yanı sıra Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığında uluslararası denizcilik ilişkileri alanında çalışırken toplantılar vesilesiyle yine dünyanın dört bir yanını ziyaret etme imkânı buldum. Bu da farklı milletlerden insanları tanımam, onlarla birlikte çalışmam ve ülkelerini gezmem anlamına geliyordu.
Zannediyorum hikayeleriniz de gezdiğiniz ülkelerden, gördüğünüz insanlardan ve yaşadıklarınızdan beslenerek oluşuyor. İlerisi için yaptığınız planlarınızda okuyucularınızla daha çok buluşmayı da hedefliyorsunuz değil mi?
Ç.K.:İlk kitabımda olduğu gibi, ikinci kitabımda bir Türk denizcisinin gözünden dünyayı görmeye çalıştım. Fakat kitapta yalnızca deniz konulu hikâyelere yer vermedim. Örneğin müziğin yanı sıra aile ilişkileri ile aşk konularını işlemeye çalıştım. Yazılarımda sıradan bir konuyu daha özgün anlatma çabasıyla farklı açılardan görüp kendi üslubumu bulma gayreti içinde oldum. Bütün bunları bir kenara bırakacak olursak denizde yaşama, gemiyi tanıma, denizcilerin sıradan hayatlarındaki detayları keşfetme sanırım diğer hikâye yazarlarına nazaran edebiyat hayatıma zenginlik katıyor.
Üçüncü kitapta Londra’da edindiğim izlenimler, bir Türk’ün yabancı bir ülkeye alışmak için verdiği mücadeleye ve gurbet hikâyelerine ağırlık vermek istiyorum. Şimdiden çalışmaya başladım. Gözlemlerimi kısa notlar halinde kaydediyorum. Londra bildiğiniz gibi dünyanın merkezi sayılabilecek kadar yetmiş iki milletin bir arada yaşadığı bir şehir. Bir dönercide yemek yerken dönercinin anlattıkları, bırakın bir hikâye olmayı, bir roman olacak kadar derin, hüzünlü ya da komik olabiliyor.
Çalıştığım yerde altmış farklı ulustan insan var. Her birinin hikâyesi farklı. Değerlendirebildiğim sürece bu büyük bir şans.
Çağrı Bey, Kastamonu’dan bir süredir uzaktasınız diye biliyorum. Şimdilerde Kastamonu denildiğinde aklınıza gelen ilk şey nedir? Burada en çok neyi özlediniz?
Ç.K.:Yurt dışında Türk olmanın haklı gururunu daha çok hissediyorum. Tarihimiz, aile bağlarımız, misafirperverliğimiz başka milletlere örnek olacak kadar güzel. Yakın çevremde tarihi çok da eski olmayan ülkelerden insanlarla konuşurken bu gururu yaşamamak elde değil. Kastamonu’da doğmak ve büyümek ise bunun üzerine daha çok anlam katıyor. İnsanımızın dürüst, çalışkan ve ülkesini seven karakteri ortadayken Kastamonu ile bağlarımın hiç kopmamasını istiyorum. Ne ilginçtir ki yaklaşık iki yıllık İngiltere serüveninde burada yaşayan yalnızca bir Kastamonulu biliyorum. O da eşim… “Uyku Mevsimi” isimli kitabımda yer verdiğim hikâyede anlatıldığı üzere eşimle ilkokul ve ortaokulu aynı sınıfta okuduk.
Kastamonu’ya dair en çok özlediğim şeyleri sıralamak mümkün değil. Her şeyini özlüyorum desem yalan olmaz. Kastamonu’ya özel yerel ağızla konuşmayı mesela… Bu özlemimi giderebileceğim çok kimse olmadığı için eşimle zaman zaman konuşup gülüyoruz. Bazen “Kel simitin arasına pastırma koyup yiyebilseydik keşke…” diyoruz. Büyükler ziyarete geldiklerinde etli ekmek yaptırıyoruz. Türkiye ziyaretinden sonra dönerken bavulumuzda mutlaka siyez bulguru ve çekme helva oluyor. Helvayı iş yerlerimizdeki arkadaşlara ikram ediyoruz. Birçoğu helvayı parçalamadan tek seferde ağızlarına atmaları gerektiğini öğrendi…
Sizin de çok fazla vaktinizi almamak adına son bir soru daha sormak istiyorum. Gelecek planlarınız arasında neler var? Örneğin, memleketinizde yazarlık yahut denizcilikle ilgili bir panel düzenleyip Kastamonu’dan yurt dışının birçok ülkesine uzanan hikayenizi de paylaşmak ister miydiniz?
Ç.K.:Emeklilik yıllarımı görmek kısmet olursa Kastamonu’da büyüdüğüm köyde güzel bir roman yazmayı çok isterdim ama, o kadar uzak geleceği bir kenara bırakalım, derseniz Kastamonu’da okuduğum okulların öğrencileriyle buluşmak ve onlara ömürlerinin çok değerli olduğunu, denizci olmanın zor ama kıymetli bir şey olduğunu anlatmak isterdim. Her birinin potansiyel ünlü bir şair, yazar, müzisyen, ressam, sporcu olabileceğini hatırlatmayı da isterdim. Ülkemizin güzel bir geleceği hak ettiğini de…
Gözde Hanım, beni büyütüp yetiştiren bu güzel şehre çok şey borçluyum. Sayenizde Kastamonu’ya olan sevgi ve saygımı dile getirme imkânı buldum. Kitaplarımı ilgilenip okuyandeğerli hemşehrilerimin yorumlarını şahsınız aracılığıyla benimle paylaşmalarını rica ediyor ve yayın hayatınızda başarılar diliyorum.
GÖZDE MINIK