“Bize müsaade” dedik…
“Olmaz…”
“Devam…” dediniz.
İzin vermediniz.
Pekâlâ…
Başımız gözümüz üstüne…
Ama, gülü seven dikenine katlanır!
•••
Dünya hızla değişiyor…
Tüm ezberlerimiz bozuluyor…
Bildiğimiz her şey farklılaşıyor…
Üretim süreçleri emeğe olan bağımlılığını sıfırlamaya doğru yol alıyor…
Endüstri 4.0‘ın etkileri her alanda kendini gösteriyor…
Biz…
Hiçbir şey olmuyormuşçasına…
Eski kafa yapılarımızla ve düşünme biçimlerimizle geleceğe yürüyemeyiz.
Tez elden bir zihniyet değişimine ihtiyacımız var!
Aklımızı başımıza alalım…
“Oyun”u kurallarına göre “oynayalım!”
•••
Gelin…
Önce hep birlikte aynaya bakalım…
Ve kendimizle yüzleşelim…
Meselâ…
Kastamonululuk;
■ Küre’nin kobaltının, piritinin işleneceği milyar dolarlık yatırım elimizden kaçarken sessizliğe gömülüp, devede kulak misali “7 milyon liralık maden payı” ödenmediği için lâf söylemeyi marifet saymak mıdır?
■ Ülkemizin en yoğun göç veren yörelerinden birisi olarak, İstanbul’da yaşayan 1 milyon 500 bin hemşehrimize rağmen yerel ve genel seçimlerde esamimizin okunmayışını melul mahzun seyre dalmak mıdır?
■ “Toplumumuzun temsiline talibim” diyerek her adaylık fırsatını değerlendirmek, ardından kazananı-kaybedeniyle derin bir sessizliğe gömülmek midir?
■ Makam ve mevki sahipleriyle kurduğumuz ilişkileri, kamusal fayda odaklı sağlam bir temele oturtmak yerine, “gelen ağam giden paşam” umursamazlığıyla “işlev”siz kılmak mıdır?
•••
Devam edelim…
Kastamonululuk;
■ Tarımda “ben sadece eker-biçer, hasatını yapar satarım”dan ötesine kafa yormamak, katma değerli ürünlere yönelmemek midir?
■ Birilerinin hammadde tedarikçisi olmakla yetinmek midir?
■ 6 bölgeli teşvik sisteminde 4. bölgeye itilmişliğimizi sindirmek midir?
■ Yer gök ormanlarla kaplıyken nimetlerinden yeterince faydalanamamak mıdır?
■ Karadeniz’in en uzun sahiline sahipken denizin sunduğu imkânlara sırtımızı dönerek yaşamak ve deniz ürünleri alanında “nal toplamak” mıdır?
■ 19. yy.’da “dokumacılığın başkenti” ünvanıyla anılırken, dokumalarımızı tarihin derinliklerinden günümüze taşıyamamak mıdır?
■ “Kendir, kendir…” diye sabah akşam sayıklayıp “Kendir Araştırma Enstitüsü”nü hayata geçiren Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’nden feyz almayı bile becerememek midir?
■ Sarımsak konusunda atılabilecek onca adım, yapılabilecek pek çok proje varken dönüp dolaşıp, “Çin sarımsağına kota konulsun, biz içeride işimize bakalım…” minvalindeki bakış açılarına mahkûm olmak mıdır?
■ Taşköprü SEKA’nın âtıl halini seyrederek kahrolmamak mıdır?
■ Ballıdağ’da çökmeye yüz tutan hastanemiz için vicdanlarımızda bir sızı hissetmemek midir?
■ Verilen sözleri unutup Özel Uğurlu Hastanesi için kılımızı bile kıpırdatmamak mıdır?
■ Ele ele bir yerel kalkınma ateşi yakabilecek ve sıcaklığıyla herkesi sarıp sarmalayabilecekken, açıkça birer “tembelhane”ye dönüşmüş olan kahvehanelerdeki insanlarımızın zaman ve emek israfına hayıflanmamak mıdır?
■ “Memleketimizi tanıtıyoruz…” maskesinin arkasına sığınarak orada burada zırt pırt ve yalapşap organize edilen… Çoğunlukla büyüleyici kültür mirasımızdan bîhaber, yalan yanlış ya da eksik bilgilerin kol gezdiği, Kastamonu’nun tanıtımından başka her şeye hizmet eden “panayır kıvamı”ndaki etkinliklerden medet ummak mıdır?
•••
Daha fazla uzatmaya gerek yok.
Dobra dobra söyleyelim…
■ Bir “Kastamonu Sosyo-Ekonomik Master Planı” oluşturmamızın gerekliliğini aylardır ısrarla dile getirmemize rağmen yerlerimizden zerre kadar kıpırdamamak…
■ İşin kolayına kaçabileceğimizi zannederek, çıkış yolumuzu “Ankara’nın ağzının içine bakarak” arama alışkanlığımızdan bir türlü vazgeçmemek…
■ Kapalı kapılar ardında, “Şöyle iyi işte… Oturup duruyoruz… Başımıza iş çıkarmayın…” diye homurdanıp durmak…
Kastamonululuksa…
Ben Kastamonulu değilim!
Ya siz?