Belediyeler bir şehrin kalbidir. İmar, yol, su, kanalizasyondan tutun; evlenme, barınma, çevre, temizlik, park, bahçe, cenaze, mezarlık hizmetlerine varıncaya kadar aklınıza ne geliyorsa her şeyden sorumludur. Ayağımıza taş dokunsa kabahati belediyeye yükler, eleştiririz. Kusursuz hizmet olmaz, insanları mutlu edemezsiniz.
Madem ki şehirde yaşıyoruz; bugün bazı hususları gündeme getirmek istedim. Önce dışardan bakalım, çevrede göze çarpan olumsuzluklara değinelim. Geçen hafta dikkat ettim; Ankara yoluyla Doğu çevre yolu arasında kalan sahada az da olsa yapılaşmalar başlamış. Buraların imarlı olduğunu hiç sanmam. Kontrol altına alınmaz ise rastgele yapılmış çirkin binalarla karşılaşmamız kaçınılmaz olur önümüzdeki yıllarda.
Bildiğim kadarıyla geçen dönem, mücâvir alanları da kapsayan bir imar planı alelacele yapılmıştı. Bazı itirazların olduğu, hava alanını da içine alacak şekilde yeni bir plan hazırlanacağı söylenmişti. Çalışmalar hangi aşamada bilmiyoruz.
Geçenki planın çok eleştirlecek çok yönü vardı. Köylerdeki tarlaların yarısı plana dahil edilmiş, diğer kısmı dışarıda bırakılmıştı. Arazi bütünlüğünü korumak, değerlendirmek gerekmiyor mu? Vatandaşın mağduriyeti niçin hesaba katılmaz? Belediyemiz bu hususları dikkate almalı.
Ankara yoluyla Doğu çevre yolu arasında geniş bir arazi var. Buralar ister şahıs, ister kamuya ait olsun mutlaka plana dahil edilmeli. Bu durum Yukarı Budamış, Kumarı, Örencik, Kavacık, Bulacık köylerini yakından ilgilendiriyor. Mevzuatı tam bilmiyorum; sadece evlerden oluşan, köy içi denilen küçük bir saha ada halinde ayrı tutulabilir. Eğer mümkünse buralar da plana alınmalı. Bulvar, cadde, park ve benzeri yerler şimdiden belirlenmeli. O zaman şahıs arazisinin bir bölümü planın içinde, diğeri dışında kalmaz; bütünüyle değerlenmiş olur. Sözünü ettiğimiz saha içinde ev yapacak olanlar plandaki yerlerini bilir, çarpık yapılaşmaya meydan verilmez.
Geçen dönemde çok konuşuldu. Stadyumdan baraja kadar olan dere yatağı ıslâh edilecekti. Bu tasarılar ne oldu? Yapılmayacaksa niye gündeme getirildi?
Şehrimizin kadîm merkezi Nasrullah meydanı. Her şey bu merkez çevresinde kurulmuş. Bilinçsiz şehirleşme sebebiyle şimdi merkez ölüme terk edildi. Adliye, hastahane ve bazı resmî kurumlar kuzeye kaydırıldı; yenileri sırada bekliyor. Sivil yapılaşma da buna paralel gidiyor; yüksek katlı bina furyası başlamış. Daha ilginci eskiler yıkılıyor, yenisi yapılıyor. Ulaşım ve diğer altyapı hizmetleri bu sıkleti kaldırabilecek mi?
Nasrullah meydanını merkeze almazsak kadîm çarşımız çöker. Önceleri de yazdık, belediyenin taşınması büyük hata olmuştur. Daha moderni isteniyorsa aynı yerde yapılabilirdi. Belediye caddesi, Mahkemealtı, Nasrullah çevresi bütünüyle etkilendi. Hele hastahanenin taşınmasından sonra manzara daha açık şekilde ortaya çıktı. Adeta şehrin kıblesi değişti. Bozulan dengeyi şimdi nasıl sağlayacaksınız? Bunun hesabını kim verecek? Şehrin yönetiminden sorumlu kişiler, kurumlar, sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri bunu düşünmeliydi. Tüccar, esnaf dostlarımız şimdi yakınıyor ama kendi örgütleri bu konuya zamanında neden karşı çıkmadı? İtiraz etmek yok, ses çıkarmak yok; sanki üzerlerine ölü toprağı atılmış.
Bundan böyle resmî kurumlar şehrin güney tarafında konuşlanmalı. Yer konusunda kamulaştırmadan kaçınılıyor, bedavacılığa alışılmış. Belediye başkanımızın bugüne kadar yapılanlarda kabahati yok; bu çarpık eksen kayması ona miras kaldı. Basındaki konuşmalarına bakılırsa kendisi de şikâyetçi.
Bizden hatırlatması; “görünen köy kılavuz istemez” demiş atalarımız. Bu gidişe seyirci kalırsak, eski Kastamonu diye bir olguyla muhakkak karşılaşacağız. Açıkçası merkezî bir varoş bizi bekliyor. O zaman buralarda değişik sosyo kültürel gruplar ortaya çıkar. Neticede herkes rahatsız olur. Gelecekteki tehlikeye karşı yetkilileri şimdiden uyarıyoruz. Asıl merkez canlılığını yitirmemeli. Daha da önemlisi şehrin yerlisi buraları terk edip gitmemeli.
Yukarıdaki konuyla bağlantılı olarak şunu da söylemek gerek. Şehirde 20 katlı binaların yapılmaya başlandığı bir zamanda; sırf sit sahası diyerek merkez bölgeyi iki, üç katlı binalara mahkûm etmek hiç de adaletli değil. Sit alanında iki, üç kattan fazla bina yapılmaz diye anayasa maddesi mi var? Kaldı ki o bile değişti. Bu kadar tutuculuk neyin nesi? Şehircilik Bakanlığı yasal düzenleme yapmalı, bunları çözmeli, belirli esneklikler gelmeli. Tutucu bir mevzuatın arkasına sığınmış, hâlâ yetmiş yıl önceki kafayla şehircilik yapıyoruz.
Geçen yıl cadde kenarındaki ağaçların dipleri çiçeklerle donatılmıştı. Yaz aylarında güzel görünüyordu ama yolu daraltıyordu. Bu yıl ağaç diplerine sun’i çim döşenmiş; dere yatağındaki yeşillikle de pek uyumlu olmuş.
Belediyemiz, iki yıldan beri tretuvarları tümüyle gözden geçirdi. Çok güzel ve düzgün andezit taşlar döşeniyor, görüntü güzel. Yağmurda ve karda ayak kaymıyor; yayaların güvenliği için çok önemli. Yeri geldiğinde belediyemizi, başkanımızı tenkit ediyoruz ama güzel olanları da takdir etmeliyiz. Nedense millet olarak eleştiride cömert, takdirde nakis, cimri davranıyoruz. Oysa atalarımız “marifet iltifata tabidir” sözünü boş yere söylememiş.
Daha önce de gündeme getirmiştik; iki hatırlatma ile yazıyı bitirelim. Birincisi Hazreti Pir’den gelen araçlar ana caddeye çıkmak için Sinanbey parkının kenarını nâzikçe dolanmak zorunda kalıyor. Daracık bir sokak, üstelik ne zaman geçsek kenara arabalar park yapmış vaziyette. Yoğun bir trafik akışı var, buna bir çare bulunmalı. İkinci husus, İbnineccar Câmii hakkında otuz yıldan beri birkaç kez yazdığım eleştiriyi mahfuz tutuyorum. Bakalım Sayın Başkanımız bunlara ne diyecek?