On bir ayın sultanı Ramazanı uğurluyoruz, Perşembe günü bayram. İçinde bulunduğumuz ortam gereği bayram sevinci yaşayamıyoruz. Geçen yıl Mart ayından beri devam eden salgın belası ülkede huzur bırakmadı. Sosyal dokumuz zarar gördü; akrabalık, komşuluk, arkadaşlık ilişkilerimiz bozuldu. Yakınlarımızı kaybettik, ateş düştüğü yeri yaktı.Tehlike, kaygıhâlâ devam ediyor,
Salgın sürecini yönetmek üzere kurullar oluşturuldu, ne yazık ki arzu edilen başarıyı sağlayamadık. Her gün 300 bini aşan teste karşılık 60 bin pozitif vak’a saptanıyor. Günde 350 insan ölüyor; bugüne kadar 40 bini aşkın vatandaşımızı kaybettik.
Eğitim düzenimiz bozuldu. On yedi milyon öğrenci üç dönemdir okul yüzü görmedi. Uzaktan öğretim arzu edilen başarıyı sağlayamaz. Öğrencilerin bilgiye dayalı kayıplarını telafi etmek asla mümkün değil. Eğitim ortamındaki sosyalleşme de kalktı. Özellikle üniversitelerde laboratuvar dersleri ve stajlar aksadı. Geçen yıl bu vakitlerde gerekli önlemleri alsaydık, en geç Ekim başında okulları açardık. Kim ne derse desin iki dönemi boşuna kaybettik.
Ekonomimiz kırılgan bir yapıya sahipti,pandemi sürecinde daha kötü oldu.Kiralar ödenemedi, birçok iş yeri kapandı. Özellikle küçük esnaf perişan. Günlük kazancıyla evine ekmek götüren binlerce insanzor durumda. Bazıları haklı olarak devletten yardım bekliyor ama yaraya merhem olmak imkân meselesi.
Uzmanlar en az altı aydan beri tam kapanmayı öneriyor. Bununülke şartları gereği mümkün olmadığını belirtelim. Geçen yıl Haziranda başlayan “yeni normalleşme” dönemi tam bir sorumsuzluk içinde geçti. Vatandaş olarak bizim de kabahatimiz çok. Yaz mevsiminin diğer yıllardan hiçbir farkı yoktu. Eylülle birlikte yaz sezonu bitti, insanlar evlerine çekildi. Kasım ayındapandemiadeta patladı, Aralıkta en yüksek seviyeye ulaştı.
Aralıktan Nisan sonuna kadar beş ay geçti, biz gelişmeleri seyrettik. Rakamlar yukarıda yazdığımız seviyelere ulaşınca, kendimize özgü, “sıkılaştırılmış kapanma” döneminibaşlattık.
Kapanma önlemlerini Ekim, Kasım hatta Aralık ayında alsaydık vak’a artışı olmaz, bu kadar çok insan ölmezdi. 29 Nisanda alınan kararlar ülke şartlarıyla örtüşmüyor.Üretimin merkezi Akdeniz ve Ege bölgesine yaz gelmiş; her tarafta sebzeler, meyveler çıkmaya başlamış. Binlerce insan el emeği, göz nuru ürünlerini pazarlayacak. Seyahat yasak, pazarlar kapalı. Bunları kim satacak, kim alacak? Biliyoruz ki, tarım ürünlerinin ömrü kısadır ve makul bir sürede tüketilmesi gerekir. Üretici haklı olarak feryat ediyor; tarlasına, serasına emek vermiş, geçimini buna bağlamış. İki cumartesiyi gevşetmekle bu iş çözülecek mi? Vatandaşların pazara gidiş gelişleri nasıl olacak?
Kapanmadan bir şey anlamadık, nüfusun yarısı dışarda. 17 milyona yakın insan çalışmakla mükellef. Dört milyona yakın insan e-Devlet üzerinden belge almış. Ülke nüfusunun %10’u kırsal kesimde yaşıyor;ortalama 10 milyon demektir.Görülüyor ki40 milyon dolayında insan dışarda dolaşıyor.
65 yaş üstü vatandaşlar yine mağdur edildi. Bir taraftan aşı oluyoruz, diğer yandan eve kapatılıyoruz, anlamak mümkün değil. İnsan haklarına aykırı olan bu uygulama şimdi eziyete dönüştü. Avrupa’da böyle bir durum var mı, Bilim Kurulu bunu açıklamalı. Bizim sağlığımız sadece koronadan ibaret değil ki. 14 aydan beri sıkıntı çekiyoruz; yürümeyi unuttuk, ruh sağlığımız bozuldu. Şahsen, Ekim ayından beri kütüphaneye gidemiyorum. Bu yüzden bir araştırmam iki kez akamete uğradı. Ayrıca hizmet bekleyenbizim de tarlamız, bahçemiz var.
Doğası gereği her yıl ramazan sonuna doğru bayram alış verişleri artar, esnaf para kazanır. Bunun için ilave mal alır, borç altına girer. Bir yıldır esnafımız sıkıntı içinde, alış veriş yok denecek kadar az. Bayram sonrası yaz başlıyor; insanlar tatil beldelerine gider, mevsim durgunluğu başlar. Şimdi ne olacak? Esnafın dükkânı,pazarcının pazarı kapalı. Üreticinin malı elinde kaldı, çürüyor.
Kapanma işi önceki aylarda yapılsaydı bayrama en az zararla girerdik;iş yerleri, pazarlar bu mevsimde açık olurdu. Üstelik kısa kış günlerinde, tarım üretimi en alt seviyedeydi. Kapanma kararını alan kurul, Nisan sonundan itibaren tarımsal üretimin artacağını niçin düşünemedi? Üreticinin, pazarcının, esnafın zararı nasıl karşılanacak? Böyle plansızlık olur mu? Sosyal işlerden sorumlu bir kurul oluşturulmuştu, ne oldu?
Kışın herkes tatil yaptı, dağ otelleri maşallah doluydu, eğlenceler de çoktu.Virüs buralarahiç uğramadı nedense. Öyle bir zamanda kapanma kararı alındı ki, akıllara durgunluk veriyor. Anadolu’da, akla uymayan işleri anlatan güzel bir söz var: “araba koyverdiğin yerde kızak durmuyor.”
Mayıs başı hiç uygun bir zaman değildi. Vak’alar artı, şartlar gerekli kıldı diyemezsiniz. En az altı aydan beri, her geçen gün büyüyen bir tehlike vardı. Bazı uzmanlar ısrarla uyardı. Önlemleri önceki aylarda alsaydık üretici, esnaf, pazarcı mağdur olmazdı. Bunun yanında 40 binden fazla insanımızı dakaybetmezdik. Giden can geri geliyor mu?
Pandemi konusunda ortalık çok fazla kirlendi. Vatandaşı bilgilendirmek adına herkes konuştu. Uzmanım diyenler, öyle çelişkili açıklamalar yapıyorlar ki, biz de kuşkuya kapılıyoruz. Bilim Kurulu karar almalı, sözcüsü de açıklamalı. Bunun dışında kimse konuşmamalı. Bu düşüncemi antidemokratik bulabilirsiniz ama olağanüstü bir dönem yaşadığımızı da unutmayalım.
Pandemiyi önlemek için aşı şart.Bu konuda bütün dünya sıkıntı yaşıyor. Bizdeki tereddüt giderildi, Sağlık Bakanımız daha net bilgi verdi, 250 milyon doz aşının sözleşmesi imzalanmış. Umarım gelişinde bir sıkıntı olmaz. Ancak vatandaşların bazıları aşıya karşı, kimisi de umursamıyor. Tıbbî bir mecburiyet yoksa, aşı mutlaka yapılmalı, aksine davrananlara yaptırım uygulanmalı.Ortada bir salgın var; bu işler, henüz vatandaşlık bilincini kazanmamış insanların keyfine bırakılamaz.
Aşı konusunda bir başka kuşku; hangi aşıyı olalım? Sinovac, BioNTech ve Sputnik-V. İnsanlar aşıları ülkelerin güvenilirliği ile test ediyor. Uzmanlar açıkladı; her aşının kendine mahsus özellikleri var. Şimdi aşı seçme zamanı değil; bulduğumuza şükredelim, bir an önce aşımızı olalım.
“Her gece, iki gündüz arasındadır” derler. Bayramımız kutlu olsun, gönüllerimiz sevgiyle dolsun.
MUSTAFA ESKİ