Yılda topu topu bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar ulusal bayramımız var, her birini devlet ve vatandaş el ele hakkıyla kutlayamamanın, ecdada vefa borcunu ödeyememenin, gelecek kuşaklara miras bırakamamanın kabahati hepimizin…
Bir ulusal bayram daha “baştan savarak” geçti gitti.
Resmi tören programına katılmak “dert”…
Pır pır uçarak git, kanatları kırık dön.
Katılmamak ayrı “dert”…
Nöbet yerini terk etmekle eş.
(Resmi tören haricinde çeşitli kuruluşlarca düzenlenen çelenk programları ise zaten “abes”…
Milli kahramanları mezarlarında ters döndürecek kadar.)
Geriye çekile çekile…
Caddeden anıt önüne kadar geriledi tören mahalli.
Valinin olduğu yerde il müdürünün anıta çelenk koyması nasıl bir protokol sisteminin ürünüdür belli değil…
“Üst-ast” tepetaklak.
Bayramın “Atatürk’ü anma” kısmını geçtik, “Gençlik ve Spor” tarafını kutlamak için törende “öğretmen” yok…
İl müdürü “tek tabanca”.
(Beden öğretmenleri bu kadar mı “ilgisiz”?…
Spor kulüpleri “hakeza”.)
Devlet töreninde devletin kurum müdürleri “kayıp”…
“Ense”.
Hitabet “sıfır”…
İmla “arıza”.
Bayram coşkusunu “hiç arama”…
Kahramanları hüzünle anmayı zaten “bekleme”.
Meslek odaları “umursuz”?…
Sivil toplum örgütleri “klavye başında”.
Belediye…
“Sembolik”.
Vatandaş katılımı “iki elin parmakları”…
“Davetsiz ve habersiz” çünkü.
Kutlanması, kutlanmamasından daha çok yara açar hale geldi ulusal bayramların…
Kalben kutlamak en evlası.
Not: Törenin sonunda, yabancı ülkelerce üretilip ülkemize yüklü döviz karşılığında satılan motorlu araçların geçiş etkinliği yapıldı…
“Güle güle” dendi besbelli.
“Alaman” arabasına selam durduk…
“Amerikan” mobiletine hayran olduk.
Ulusal bayramda “ulusötesi” resmigeçit…
“Anlayışımız” bu.
Neyin peşindeyiz?…
Kim yazıyor bu tiyatroyu?
MUSTAFA AFACAN