MİNE AKÇAKOCA ÖZGÜR
“Dünya, her insanın ihtiyaçlarını karşılayabilir; ancak her insanın açgözlülüğünü değil!”
İçinde binlerce başka kelime gizleyen bu derin cümle, Mahatma Gandhi’ye ait.
Dünya’da su kaynakları, yiyecekler bu nedenle yok olmuyor mu? Atmosferi bile delen, insanlığın bitmek bilmeyen hırsı değil mi? Aç gözlülüğün doyurulması mümkün değildir.
Doyumsuzluğun ve bencilliğin karanlığında yaşıyorsanız, hiçbir şekilde mutlu olamazsınız. Belki anlık mutluluk olur ama hemen biter. Çünkü; gözler hep başka başka yerlerdedir. Hiçbir şey yetmez, tatmin etmez.
Yaşamın anlamını bilmeyen, yalnızca paraya ve güce değer veren bir insan, kime umut olabilir ki… Yaşam ancak iyilikle çoğaltılır, sevgiyle beslenir.
. Yeni bir şeye sahip olmanın anlık ve geçici mutluluğundansa, sahip olunanların değerini bilip daha kalıcı mutluluklara yönelmeyi salık veren 18. yüzyılda Fransa’da yaşamış aydınlanma çağı filozoflarından Diderot, bu fikre kolay gelmemiştir.
Konumuzla doğrudan ilgisi olması nedeniyle; Diderot Etkisi’nin ortaya çıkış öyküsüne göz atalım:
Ünlü filozof Denis Diderot‘un (1713-1784), çok fazla borcu birikir. Bunu duyan Rus İmparatoriçesi Katerina, O’na büyük bir iyilik yapar.
İmparatoriçe, Diderot’nun kütüphanesini satın alır ve Filozof ’a 25 yıllık maaşını peşin öder. Ardından da kütüphaneyi kendisine tekrar hediye eder. Artık Diderot, bütün borçlarından kurtulmuş, rahatlamış ve oldukça iyi bir paraya da sahip olmuştur.
Bir gün bir arkadaşı ona kadife bir sabahlık hediye eder. Filozof sabahlığıyla çalışma masasında şevkle çalışırken, birden bire yeni ve gösterişli sabahlığı ile çalışma masasının hiç uyuşmadığını düşünür. Ve işte her şey öyle başlar.
Derhal, çalışma masasını değiştirip harika bir çalışma masası alır. Artık sabahlık ve çalışma masası uyumludur. Fakat o da ne? Yerdeki eski halı, sabahlığına ve çalışma masasına yakışmıyor. Hemen servetine ve kendisine yakışacak bir halı alır.
Aynı şekilde; evin koltukları, sandalyeleri, masaları, dolapları, perdeleri, duvar resimleri, oda süslemeleri ve giysileri, ayakkabıları, aksesuarları Diderot’yu rahatsız etmeye başlar ve ne aklına gelirse her şeyi atar, yenisini alır.
Durumu anlaması fazla zaman almaz. Tüm parasını harcamış, yine beş parasız kalmıştır. Hırslarından dolayı başladığı noktaya dönmüştür.
Bunun üzerine, meşhur eseri “Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık” adlı yazısı ortaya çıkar. Diderot, bu olayların ardından şu meşhur sözleri söyler: “Eski sabahlığımın efendisi iken yenisinin kölesi oldum.”.
Her satın alma kararının yenisini tetikleyerek başka bir şeyin daha satın alınmasına yol açtığı tüketim çılgınlığına “Diderot Etkisi” denir.
Diderot, bu etkiyle bireylerin nasıl bir tüketim uçurumuna sürüklendiğini ifade eder. Satın almaların bir tüketim sarmalına girilmesine sebep olmasına ise “Diderot Bütünlüğü” denir. Bu bütünlük, her alışverişin birbirini tetiklediğini ifade eden mekanizmayı anlatır.
Tüketimi yok sayamayız. Çünkü tüketim, üretimin çıkış noktasıdır. Tüketilmeyeni üretmenin anlamı yoktur, talep edilmeyen malı üreten satamayacağı için zarar eder.
Tüketim yoksa üretime de ihtiyaç olmaz, yatırım da olmaz, büyüme de olmaz. Ancak her şeyin aşırısı gibi tüketimin de aşırısı zararlıdır. Tüketimin bir çılgınlığa dönüşmesinin, reklamların çoğu kişiyi aşırı biçimde etkilemeye başlamasıyla hız kazandığı görülmüştür.
İnsanların birbiriyle yarışması, hatta çoğu zaman da imkanı el vermediği halde, sırf gösteriş için edinilen eşyalarla başkalarına hava atma çabasıyla mutluluğu arayanların çoğalması esef verici.
Bir de kendisinin bir alanda iyi olmadığını bilen ama gelişmek, daha iyi olmak için çaba harcamak yerine, çevresindekileri aşağıya çekmeye çalışanlar var ki, belki de en fazla zarar veren onlardır. Kolay olan; diğerini hakir görmek ve göstermektir. Önemli ve değerli olan ise; ondan daha iyisini yapmak için çaba harcamaktır.
Sohbetimizi, bu konuyla ilgili eğitici kısa bir öyküyle noktalayalım:
Arkadaşlarıyla iyi geçinmeyen ve onları kıskanan öğrencine, öğretmeni:
“Neden arkadaşlarınla çekişiyorsun, neden onların yaptıklarını bozuyorsun?” diye sorunca çocuk;
“Çok güzel resim yapanlar var, matematiği benden iyi olanlar var. En iyi ben olmalıyım, en başarılı ben görünmeliyim” diye cevap vermiş.
Öğretmen bunun üzerine tahtaya düz bir çizgi çekmiş ve
“Benim çizmiş olduğum bu çizgiyi kısaltmak isteyince ne yaparsın? Benim çizgimi nasıl kısaltabilirsin? demiş.
Öğrenci hemen atılıp, çizginin bir kısmını silivermiş
“Olmadı” demiş öğretmen ve eklemiş; “Silmek yok”
Bu kez çocuk, eliyle çizginin bir kısmını kapatmış. Öğretmen;
“Yine olmadı, gizlemek yok” demiş ve başka nasıl yaparsın?” diye sormuş,
Bakmış ki çocukta cevap yok, öğretmeni daha uzun bir çizgi çizmiş diğerinin yanına. Böylece bir önceki çizgi, yeni çizilen çizginin yanında kısa kalmış.
Öğretmen, kıskanç ve sorunlu öğrencisine;
“Bu sana ders olsun. Başkalarının çizgisiyle uğraşacağına, her zaman sen daha uzun bir çizgi çiz” demiş.
Başkalarının başarısını silmeye, kapatmaya çalışmayalım. Onu takdir edip, örnek alıp, daha da iyisini yapmak için, çalışalım. Çocuklarımıza da bunu öğretelim.